Ahmet Arıkan: İşçinin örgütlenmesinin tam karşısında bir anlayışı egemen kılmak istiyorlar
İki kez olağanüstü kongreye götürülen Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No'lu Şubede eski yöneticiler ihraç talebiyle Genel Yönetim Kuruluna sevk edildi.
Ahmet Arıkan | Fotoğraf: MA
Yasemin TİRYAKİ
İstanbul
Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube, Genel Merkez tarafından iki kez olağanüstü seçime götürüldü. Son seçimde değişen şube yönetimi Ataşehir Belediyesinde işçilerin seçtiği temsilcileri görevden aldı. Şimdi ise eski şube yöneticilerini “Sendika üyeliğinden sürekli çıkarılma” istemiyle Genel-İş Genel Yönetim Kuruluna sevk etti. Süreci mücadeleci sendikacılıkla uzlaşmacı sendikacılığın çatışması olarak yorumlayan Eski Şube Başkanı Ahmet Arıkan, “İşçinin örgütlenmesinin tam karşısında bir anlayışı egemen kılmak istiyorlar” diyor.
Şubedeki olağanüstü kongreler, belediyelerdeki grev sürecinde yaşananlar, temsilcilerin görevden alınması, şimdi de sendika üyeliğinden ihraç... Tüm bunlar ortada keskin bir ayrışmayı gösteriyor. Bu ayrım noktası nedir?
Biz göreve geldiğimiz günden beri, göreve gelme amacımıza uygun hareket ettik. İşçilerle ve işçilerin seçtikleri temsilcilerle beraber sınıf sendikacılığı anlayışı çizgisinde bir mücadele hattı şekillendirmekti amacımız. Bu mücadele hattını uzun vadeli kılacak bir yol haritası çizmeyi amaçladık. Sadece sözleşmeden sözleşmeye değil, işçinin bundan sonraki iş hayatı boyunca emeğini gözeteceği ve birlikte hareket ettiğinde neyi kazanabileceğini anlayacağı bir noktaya getirmekti amacımız. Bu zaten DİSK’in ve ona bağlı olan Genel-İş Sendikasının hem programında hem de geleneklerinde ve tüzüğünde yer alan bilinçli işçi yaratmanın en önemli unsurudur. Bizi Genel Merkezle karşı karşıya getiren ve şu anda seçilen şubeyle ayrıştığımız temel nokta budur. En net çizgimiz budur, işçilerle beraber işçiler için mi mücadele etmektir doğru olan yoksa bütün unsurları gözeterek (işverenin pozisyonu, siyasetin pozisyonu vb.) en son noktada bu programı önüne koyup işçiye danışmadan olabilecek en iyi şeyi yapmaya çalışmak mıdır? Bu sorunların tamamını işçiyle beraber, işçinin temsilcileriyle beraber çözmeyi esas aldık. Toplu sözleşme süreçlerinde de bu esasa göre hazırlık yaptık.
Genel-İş Genel Merkezinin şubeyi iki kez olağanüstü kongreye götürmesi de bu dediğiniz noktadan mı kaynaklanıyor?
İlk seçimde bize kazanamayacağımız gözüyle bakıldı. Ama biz üstteki erklere değil de hakkın sahibi olan işçilere gittik bu süreçte. Dolayısıyla birinci seçimde de hem genel merkez hem o zamanki merkez yöneticilerinin bir kısmı karşımızdaydılar. Birinci seçimde de aynı mantıkla mücadele ettik. Seçimi kazandıktan sonra amaçladığımız şeyi, sınıf öncüleriyle beraber örgütlenme yaparken toplu sözleşmeleri fırsat bilerek masada işçilerle beraber işçi lehine nasıl çevirebiliriz diyerek şekillendirdik. Her toplu sözleşmeden sonra işçinin anlık kızgınlığını, olayın tam idrakına varmadan ve ne olduğunu tam anlatamadan oldubittiye getirilerek olağanüstü kongreye gidildi. Ardından gerçekleşen toplu sözleşmede işçinin talepleriyle masaya gittik. Ve “Çok şey istiyorsunuz, çok temsilciyle geliyorsunuz, bir maddenin tamamı değişir mi” gibi tepkilerle karşılaştık. Biz işçilerle gitmekte ısrar edince toplu sözleşme sonrası anlık tepkilerle imzalar toplanıp ikinci kez olağanüstü kongreye götürüldük. Herkes imza toplayabilir tabii ki ama işçinin bu kadar derdi sorunu dururken süreci baltalamak doğru değil. Ama temel mantık iki seçimle de üç seçimle de olsa işçinin örgütlenmesinin ve bilinçlendirilmesinin tam karşısında bir anlayışı egemen kılmak istediler.
Bu olağanüstü kongrelerde belediye yönetimleri ve sendika genel merkezi nasıl bir rol oynadı?
Genel Merkez en başından beri açık tavır aldı. Her ne kadar sözlü olarak biz bu işte taraf değiliz, deseler de seçim aşamalarında ve seçimlerde sendikaya muhalif olan kişilerle temas kurarak açıktan müdahale ettiler. Listeler oluşturdular. Seçimleri her halükarda finanse edecek noktalara kadar getirdiler işi.
İŞÇİNİN İRADESİYLE GELENLERİ MÜCADELE DIŞINA İTMEYİ AMAÇLIYORLAR
Süreç işçi temsilcilerinin görevden alınmasıyla devam etti. Yeni şube yönetiminin bu hamlesiyle amaçlanan neydi?
Sınıf sendikacılığı ve uzlaşmacı sendikacılık anlayışının tarafları arasında gerçekleşen bir çatışma süreciydi bu. Bunu bir piramit olarak düşünecek olursak, biz kendi bölgemizde görev ve sorumluluğumuzla ilgili piramidin en başıydık. Piramidin başını yok etme ve daha sonra aşağı doğru sözcü temsilcileri etkisizleştirme ve sonrasında da temsilcilerin görevden alınması ile süreci ilerlettiler. Ataşehir’de görevden alınan 4 temsilcinin bize karşı da ciddi muhalefetleri vardı ama sınıf bakışlı bir muhalefetti. Daha iyisini nasıl yaparız çabası içindeydiler. Biz de hiçbirini neden muhalefet yapıyorsunuz diye görevden almadık. İşçinin iradesiyle ve seçimle buralara gelen insanları boş suçlamalarla mücadelenin dışına itmeyi amaçladılar.
Önümüzdeki ay temsilci seçimleri yapılacak, ancak bir yandan da ihraç gündemde. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim sendikadan sürekli çıkarılma sürecimizin tam da temsilcilik seçimlerine denk gelmesi tesadüf değil tabii ki. Bizim dönemimizdeki arkadaşlardan bazılarının temsilcilik seçimlerine aday olacağını duyup akşamında hemen böyle bir karar aldılar. Bunların bu saldırganlıklarını bırakmayacaklarını ön görüyorduk zaten. Çünkü korkuyorlar. Bizden çok ortaya koyduğumuz sınıf sendikacılığından korkuyorlar. Bizi sistemin tamamen dışına itmek ve işçiye gözdağı vermek için bu yola gittiler ama bu onlar için bir kurtuluş değil. Çünkü biz olmasak da işçi sınıfı kendi içinden önderlerini çıkaracaktır. Ama bunlardaki asıl mantık önder işçileri sendikal mücadelenin dışına itmek.
Doğru bir tanedir. Niyetiniz iyi değilse ve menfaat gözeterek işçinin sırtından koltuk arayışına düşerseniz bir doğrunun karşısında binlerce yalan söyleyebilirsiniz. Faşizmin en büyük silahı da zaten bir yalanı ısrarla söyleyip buna herkesi inandırmaktır. Ama biz ısrarla bu yalana boyun eğmedik ve o bir doğrunun peşinden gittik. Doğru bazen acıdır ve egemenlerin işine gelmez bu doğruyu söylemek. Ve bunun karşılığında o doğruyu söyleyenleri sınıfın dışına iterek garantiye alır sistemini. Ama bu tutmayacaktır. Biz bu mücadeleyi tek başımıza vermedik. Bu işçi sınıfıyla verdik mücadeleyi. İşçi artık eski işçi değil, bilinçli ve gücünün farkında.
İŞÇİNİN UYANMASI RAHATSIZLIK VERDİ
Bugüne kadar sürdürdüğünüz mücadelenin işçide karşılığı ne oldu?
Bizim amacımız en başından beri işçiyi yan yana geldiklerine neleri kazanabileceklerini gösterecek noktaya getirmekti. Bunu başardığımıza inanıyorum. Özellikle Kadıköy’deki işçinin birlikte verdikleri mücadele neyi başarabileceklerini de işçilerin önüne koymuş durumda. Bu süreç Türkiye’nin takip ettiği ve Türkiye işçi sınıfına umut veren bir süreç olmuştur. Farklı belediyelerde farklı sendikalarda olup “Genel-İş böyle mücadele veriyor, biz de orada olmalıyız” diyen işçiler ulaştı bizlere. Yine farklı iş kollarında olmalarına rağmen bizden destek isteyen çokça işçi oldu. İşçi sınıfının uyanması rahatsızlık verdi tabii ki birilerine. Çünkü bu mücadele bir belediyeden diğerine oradan başka illere ve tüm Türkiye’ye yayılacak bir domino etkisi yaratacaktı. Genel Merkez ve işveren el ele vererek bunun önünü kesmeyi amaçladı. Tabii ki açıktan biz işçiye karşıyız demediler ama sağından solundan dolaşarak buna hizmet etmiş oldular. Siyasi baskıları, başka sendikaları getirmekle tehdit edildiklerini söyleyerek bu durumla uzlaşma yoluna gittiler. Biz de işveren her parmak salladığında buna boyun eğecek anlayıştan uzaktık. Haliyle bu rahatsızlık yarattı.
‘SAHİP ÇIKMAYIZ’ MESAJI VERİLDİ
Tabii bir yandan da eski şube yöneticilerinin göreve dönmesinde birtakım sorunlar çıktı. Sizin işe dönüşünüz son ana kadar sürüncemede bırakıldı...
Diğer arkadaşlar 1 hafta içerisinde göreve başlatılırken ben 1 ay bekletildim. Akabinde verilen mesaj da şudur, “Biz bunları görevden de aldık, sınıf mücadelesi içerisinde öne çıkan önder işçilerin bir şekilde önünü keseriz. Bir sonraki adımda işten de attırabiliriz ve sahip çıkmayız.” Böyle bir gözdağıdır. Benim şubeye geçmeden önceki görevim atölyede E sınıfı şoförlüktü. Ben de tekrar orada başlayacağımı düşünüyordum. Ama maalesef seçimden önce “Ahmet Arıkan seçimi kaybederse onu kedi köpek toplamaya verelim” deyip, bunu dillendirip sonra da inkar ederek iki büyük haksızlık yaptılar. Birincisi Veteriner Müdürlüğünde çalışan işçilerin yaptığı işi küçümseyip, oradaki arkadaşların sanki orada yapılan iş kötüymüş gibi algılamalarına sebep olundu. Burada çalışmanın onur olduğunu arkadaşlara anlattık. Verilen işi gücümüz el verdiğince doğru bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. İkincisi ise şudur, en üst makamı da teklif edebilirlerdi. Ama bizim öyle bir talebimiz yok. Tek talebim işi nerede bıraktıysam orada başlamaktı.