23 Aralık 2012 16:19
Enis Tartan

Öğretim üyelerinin %91’i İstanbul’da yoğun kar yağışı olmasına rağmen oylarını kullandılar. 2533 öğetim üyesinin oy kullandığı seçimlerde 2481 oy geçerli sayıldı. Peki sonuçlara bakarak Söylet’e verilen desteğin Beyazıt’ın AKP’ye tam teslimiyeti sonucu çıkartılabilir mi? Bu soruya evet demek İstanbul Üniversitesi’ne çok dışarıdan bakmak olur. Birincisi rektörlük seçimleri öğrenciler, memurlar ve araştırma görevlileri ve binlerce işçi oy kullanamadıkları için akademinin paryalarının değil seçkinlerinin eğilimini yansıtmaktadır. Seçim sonuçlarının öğretim üyeleri bakımından değerlendirilmesinden de tam teslimiyet sonucu çıkartmak abartılı olur. Bu sonucun en açık göstergesi AKP’nin kurmak istediği üniversiteye karşı çıkan, emek ve meslek örgütlerinin taleplerine sahip çıkan bir adayın oyların yüzde 25’ini almış olmasıdır.

YUNUS SÖYLET’İN BAŞARISI

En büyük kazanım geçtiğimiz dönem hükümetin ve YÖK’ün açık desteği ile seçime girmesine rağmen 467 oy alıp ikinci olan ve üniversiteden aldığı desteğin düşüklüğü nedenıyle meşruiyeti sorgulanan Yunus Söylet’in oldu. İkinci olduğu seçimlerde muhafazakar tek aday olarak seçime giren Söylet’in bu seçimdeki rakiplerinden Raşit Tükel hariç hepsi kendi mahallesinden ve rivayetlere bakılırsa kendisinden daha katı muhafazakar isimlerden olşuşuyordu. Yine üniversite koridorlarında yayılan rivayetlere bakılırsa cemaatlerden ve YÖK içerisinden “bizim adayımız Yunus Söylet değil, Harun Cansız’ı destekliyoruz” mesajları öğretim üyelerine iletildi. Ortaya çıkan sonuçtan bakıldığında Yunus Söylet’in daha sağına adayların çıkmasının oylarını düşürmek yerine arttırdığı görüldü. Bu duruma yol açan iki nedenden söz edilebilir birincisi “Söylet giderse şeriat gelecek korkusu” pompalayan kampanyanın başarısı ikincisi ise kadro, mevki gibi beklentilerle iktidarda olana yakın durma isteği.  Birincisi fena halde Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı Gül’ü destekleyebiliriz açıklamasına benziyor. Şeriat korkusu satmak azımsanayamayacak kadar öğretim üyesini manüple etmek için yeterli oluyor. Söylet’e artı puan getiren diğer konular ise İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesini engellemek için sürdürdüğü diplomatik girişimler ve Çapa ve Cerrahpaşa’nın Sağlık Bakanlığına bağlanmaması yönündeki talebe sahip çıkması olarak sayılıyor. Bunların ne kadar Söylet’in başarısı olduğu tartışılır ancak sonuç olarak bu argümanlar ve seçim stratejisi ile Söylet öğretim üyeleri tarafından seçilmiş bir rektör adayı olarak koltuğa en yakın isim gibi görünüyor.  

Meşruiyet baskısı üzerinden kalkmış bir rektörün gidebileceği diğer yönelim gittikçe daha otoriter ve baskıcı bir yönetim olabilir. Atanması çok yüksek ihtimal olan Söylet’in hangi yöne gideceğini ise seçeceği kurmay kadroyu –rektör yardımcıları, danışmanları v.b- gördüğümüzde daha net olarak göreceğiz.

Sonuç olarak rektörlük seçimleri bitti şimdi gözler YÖK ve Çankaya’da. İkinci olan Raşit Tükel bu süreci hiç beklemeden öğretim üyelerinin iradesine saygının gereği olarak çekildiğini açıkladı.  Şimdi de Cansız ve Söylet arasında Ankara’da bir dolu pazarlık dönecek bunun sonucunun ne olacağını kesin olarak söylemek kolay değil ancak Söylet’in üçte biri kadar oy alan Cansız’ın atanması YÖK ve Gül’ün bu sürece çok militanca bir müdahalede bulunması anlamına gelir.


TÜKEL’İN VE EMEK ÖRGÜTLERİNİN KAZANIMI

Seçime farklı bir hava getiren aday ise sağlıkta dönüşüme karşı kurulan ve iki yıl içerisinde Cerrahpaşa ve Çapa Tıp Fakülteleri’nde çok önemli bir etkiye sahip olduğunu yaptığı eylemlerle ispat eden Sağlık Meclisi’nin belirlediği Prof. Dr. Raşit Tükel’di. Sağlıkta dönüşüme karşı çıkan, demokratik üniversite taleplerine sahip çıkan Tükel’in aldığı 631 oy nevi şahsına münhasır “iyi”, “demokrat”, “solcu” bir öğretim üyesinin aldığı oy olarak kabul edilemez. Çünkü Raşit Hoca başından beri üniversitenin emekten demokrasiden yana meslek örgütleri ve sendikalarının desteğinin ararken, kampanyasını da bu kesimlerle birlikte planladı. Sonuç olarak yüzü sokağa emek ve demokrasi mücadelesine dönük bir adaya verilen bu destek aynı zamanda üniversite içerisindeki kamplaşmayı laik- şeriatçı, sağcı-solcu hattından çıkartmak için önemli bir olanak yaratmıştır. Raşit Tükel’in etrafında birleşen meslek örgütleri, sendikalar bu dönem yakaladıkları bu birlikteliği sürdürüp kısa dönemde gündeme gelmesi beklenen YÖK Yasa Tasarısı’na karşı bir mücadele etrafında ilerletebilirlerse bu seçimlerden çok önemli bir kazanımla çıkmış olacaklardır. Seçim sürecindeki doğrularını ilerletip, eksikliklerinden arınabilirlerse İstanbul Üniversitesi’nin önümüzdeki dönemin belirlenmesinde Ankara ve rektörlük pazarlıklarının dışındaki en büyük güç olabilirler.


SEÇİMİN KAYBEDENİ: CANSIZ, YÖK VE KEMALİSTLER

Bu seçim döneminde kaybedenler listesine baktığımızda ise seçime müdahale etmeye ve “muhafazakar islamcı” bir darbe hesabına girerek YÖK üyesi Harun Cansız’ı aday gösterenlerin seçimde aradıklarını bulamadıkları açıkça görünmektedir. İbrahim Keleş ve Harun Cansız gibi isimlerle birlikte çıktıkları yolculuk üniversite içerisinde var olduğu söylenen muhafazakar mukaddesatör öğretim üyelerinin sınırını aşamadı. Hatta tersine Yunus Söylet’i sağından çıkan bu adaylar normalleştirdi. Seçimin bir başka kaybedeni ise Alemdaroğlu’ndan beridir üniversitede bir güce karşılık gelen Kemalist çevreler oldu. Çünkü daha önce Alemdaroğlu’na yakın durmuş pek çok isim Yunus Söylet’i desteklerken bir grup olarak Kemalist öğretim üyelerinin varlığı bile hissedilmedi. (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et