Sedat Başkavak: Market değil, yılların yıkıcılığına barikat gerekli
Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak, iktidarın, alım gücü düşen emekçilerin öfkesini, ucuz gıda hayaliyle doldurup dindirmeye çalıştığını söylüyor.
Sedat Başkavak | Fotoğraf: Evrensel
Bülent FALAKAOĞLU
İstanbul
Gıda fiyatlarındaki artış durdurulamadıkça hükümet zincir market basmaktan kooperatiflere market açtırmaya sürekli yeni adımlar atıyor. Fiyatlar gerilemiyor. ‘Hükümetin sorunu çözmek yerine sorumluluğunu gizleyecek adımlar attığına’ yönelik eleştiriler her geçen gün artıyor.
Muhalefet partileri de kendi önerilerini arka arkaya sıralıyor.
Hükümete yönelik eleştirilerin haklı olup olmadığını, CHP’nin tarım kurultayındaki önerilerinin önemli ve eksik yanları ile partisinin çözüm önerilerini, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak ile konuştuk.
Gıda fiyatları neden artıyor?
İktidar gıda fiyatlarındaki artışların nedenini sadece etiket fiyatlarında arasa da gıda fiyatlarındaki artışın tek bir nedeni yok.
Açık açık gördüğümüz etkenler var. Örneğin ekonomik kriz ve salgının bu krizi derinleştirici etkisine bağlı olarak ilaç, gübre, mazot ve yem gibi döviz kuruna endeksli tarımsal girdilerinin fiyatlarının çok artmış olması… Ya da ithal edilen pek çok gıda ve tarım ürünlerinde fiyatların yükselmesi.
Bir de bu kadar açık görünmeyen etkenler var. Aldığımız gıdanın ambalajına, etiketine, kapağına, içine konulan katkı maddelerine de bir ödeme yapıyoruz. Ve maalesef bu ürünlerin neredeyse hepsi ham madde ya da bitmiş olarak ithal ediliyor. Kurlar yükseldikçe bu yardımcı malzemelerdeki ithalat nedeniyle dahi gıda fiyatları artıyor. Yani samanı bile ithal edecek hale getiren dışa bağımlılık her yerde ve bir bedeli var.
Tarımsal alanları betona açan, pahalı yollardan nakliye mecbur kılan hükümet politikalarının da fiyat artışlarına etkisi var.
Bu nedenle gıda fiyatlarındaki artışa ilişkin pek çok neden sıralayabiliriz; girdi fiyatlarındaki önlenemez yükselişten yanlış tarım politikalarına, tarımsal üretimdeki yüksek maliyetlerden dışa bağımlılığa, döviz kurundaki artıştan navlun maliyetlerinin katlanmasına uzanan!
Hükümetin market denetimlerine ne diyorsunuz?
Evet etiket fiyatları yüksek. Evet başta zincir marketler olmak üzere şirket marketlerin etiket belirleyiciliği de bir faktör. Aracı tüccar takımının kârını eklemesi, zincir marketlerin piyasa gücü nedeniyle fiyatı yüksek belirleyebilmeleri ve sair hepsi etken! Ama az önce de vurguladığımız gibi çözümü tek başına burada aramak yanlış ve fiyatları körükleyen asıl etkenler farklı.
İktidar asıl nedenleri ortadan kaldırmak yerine birilerini hedef göstererek, yaşanan her sorunda olduğu gibi bir sorumlu ve düşman ilan ederek toplumsal algı yaratmaya çalışıyor.
Üstelik bunu zincir marketleri bu aşamaya getiren, sokak aralarına kadar market şubesi açtıran kendisi olmasına rağmen yapıyor. ‘Fiyatlar en az yüzde 25 ucuzlayacak’ diyerek marketlere doğrudan üreticiden ürün almanın yolunu açan da AKP iktidarıdır; sözleşmeli üretim yoluyla köylünün elinden ürünü ucuza alıp etiketi basıp, markette istediği fiyata satmasına fırsat tanıyan da…
TANZİM SATIŞLARI KADAR BİLE ETKİSİ OLMAZ
Peki Erdoğan’ın 1000 tane tarım kredi kooperatifi marketi açma projesi bu sorunlara ne kadar çözüm olur?
Zincir markete rakip market girişimi, market basmanın çözüm olmadığının itirafı gibi. Öte yandan böyle bir girişim seçim döneminde kurulan tanzim satış istasyonları kadar bile faydalı olmayacak. Halkın artan patates ve soğan fiyatlarına tepkisini azaltmak için sınırlı sayıda ve birkaç büyükşehirde göstermelik açılan tanzim satış istasyonlarında patates soğan biraz ucuza satılmış ve en azından sadece o bölgelerde bu istasyonlara yakın emekçiler belki üç beş kilo patates soğanı ucuza almıştı. Kooperatif marketlerinde öyle bir garanti yok!
Kooperatif marketlerinde bazı ürünler zincir marketlerden bile pahalı! Tarım kredi marketlerinde satılan her ürün çiftçinin ürettiği ürün değil. Birkaç yıl önce verilen yetki nedeniyle ithal bakliyatlar da satılıyor.
Ayrıca sadece bir zincir marketin 10 binden fazla şubesi bulunduğu bir ortamda, 1000 adet tarım kredi marketi nasıl rekabet edecek? Nasıl fiyat düşürecek?
Yaklaşık 2 yıl önce de gıda fiyatlarındaki artışa tepkilerin yoğunlaştığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarım krediye ait market sayısının 500’e çıkarılması talimatı vermişti. 500 marketi olan tarım kredi marketinin dolup dolup boşalmadığına, pahalılık sorunu çözülmediğine göre 500 daha açılıp sayı 1000 olunca da bir şey değişmeyecektir.
Et fiyatlarını düşürmek amacıyla Et ve Süt Kurumu ülke genelinde 100’den fazla satış mağazası açtı ama hâlâ et üreticide ucuz ama tüketicide pahalı satılıyor.
AKP hükümeti sorunu çözmüyor, hedef şaşırtarak işçi emekçi halk kitlelerini oyalıyor.
Uyguladığı politikalarla geniş kitleleri hem düşük ücrete, esnek ve kuralsız çalışmaya mecbur bırakırken hem de işsizlik, açlık ve yoksulluğa iterken alım gücünü düşüyor. Düşen alım gücünün yanına pahalılık eklenince, boğazından geçen gıdası küçülen kitlelerin öfkesini, onların beynini ucuz gıda hayaliyle doldurup dindirmeye çalışıyor!
E öyleyse hiç düşemeyecek mi bu gıda fiyatları?
Gıda fiyatlarını düşürmek için önce fiyat artışının nedenleri ortadan kaldırılmalı. Fiyatlar düşer, halk daha ucuza gıdaya ulaşır fakat bunu AKP yapmaz ve yapamaz. Çünkü bugüne kadar uyguladığı politikalarla tarım çökertildi. Üretici köylü tarıma küstürüldü, küstürülüyor.
Neredeyse 20 yıllık AKP iktidarı uygulamalarına baktığımızda ortaya çıkan sonuç Erdoğan iktidarı planlı bir şekilde tarıma ayrılan destekleri azalttı, geçimlik tarım üretimi yapan üretici köylüleri tarımdan kopardı, bu da tarım üretimini düşürdü. Böylece ithalat sarmalına girildi. Uygulanan politikalar nedeniyle düşen üretim, artan ithalat derken her türlü zorluğa rağmen üreten köylü ürününü ucuza satarken halk da pahalı tüketti.
YANLIŞTAN DÖNÜLÜP POTANSİYEL DEĞERLENDİRİLMELİ
Gıda fiyatlarını düşürebilmek için neler yapılmalı?
Bir çözümü var mı? Elbette ki var.
Birincisi, tarım desteklerinin artırılması lazım.
İkincisi, gübre, mazot ve yem başta olmak üzere tarım girdilerinin fiyatının ucuzlatılması ya da tarım girdilerinin desteklerinin artırılması lazım.
Üçüncüsü, ithalatın durdurulması ve tarım üretimin artırılması lazım.
Dördüncüsü, ülkenin en yaygın çiftçi örgütlerinden biri olan tarım kredi kooperatifleri siyasetten arındırılarak doğru aktive edilmeli.
Yıllık 10 milyon ton buğday ithal eden bir ülke olarak unu, ekmeği, makarnayı bile ithal yiyoruz desek yeridir. Böyle bir tabloda en çok buğday satın aldığımız Rusya sadece haziran ayında ton başı 28 dolar olan ihracat vergisini 38 dolara çıkarınca, kurlar yükselince, ‘Veririz parayı alırız buğdayı’ diyenler artan fiyat karşısında suçu kime atacaklarını şaşırdılar.
Bu nedenle yanlış tarım politikasından vazgeçmek gerekli. Ülkenin zengin tarım potansiyeli olduğu gerçeğine uygun hareket ederek, o potansiyeli değerlendirecek tarım politikaları uygulamaya konulmalı.
BECERİKSİZLİK DEĞİL TERCİH
Meclisteki muhalefet partilerinin dile getirdiği gibi AKP’nin bir tarım planı yok mu?
AKP’nin bir tarım planı var ve bu plan uzun vadeye yayılarak uygulanan bir plandır.
Tarım desteklerinin azaltılarak geçimlik tarım üretimini bitirilmesi… Köylünün toprağa ve üretime küstürülmesi… “Ya köylüler şirketleşecek ya da şirketler tarıma el atacak” denilerek tarımda şirketleşmenin önünün açılması… TEKEL’den şeker fabrikalarına tarımsal üretim ve dağıtımda rol oynayan kurumların özelleştirilmesi ve kapatılması… İthalata hız verilmesi ve benzeri pek çok uygulama muhalefet partilerinin zaman zaman belirttiği gibi ‘beceriksizlik’ ve ‘miras yedilik’ değil! Hepsi bir planın parçası.
Hatta tarım alanları ve ormanlar talana açan Maden Yasası… Mera Kanunu’nun, elektrik ve maden şirketleri lehine meraların üzerindeki korumayı kaldıracak şekilde değiştirilmesi… Elektrik Piyasası Kanunu ile yenilenebilir enerji için tarım alanlarının talana açılması... Zeytin Yasası’nda defalarca değişiklik çabasına girişilmesi… Tarım alanlarının tarım dışı kullanıma ve imara açılması da aynı politikaların, aynı planın halkalarıdır.
Sadece AKP hükümetlerinin değil, gelmiş geçmiş tüm sermaye iktidarların geliştirerek uyguladığı bir plandır.
Menderes’in 1956 yılında Amerika ile “Münakit Zirai Emtia Anlaşması”ndan başlayıp uygulanabilmesini 12 Eylül faşist darbesine borçlu olan 24 ocak ekonomik kararlarına… Özal’ın hızlandırma uygulamalarından ithal Bakan Kemal Derviş’in mimarlığını yaptığı tütün ve şeker yasalarına uzanan uzun soluklu bir plandır AKP hükümetlerinin uyguladığı politikalarının zeminini oluşturan.
İşin özeti: IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü dayatmalarıyla 70 yıldır tarımı çökerten, uluslararası tekellere peşkeş çeken iş birlikçi iktidarlar uygulaması devam edip geliyor.
CHP’NİN TARIM KURULTAYINDAETKİSİZ ÖNERİLER DE OLDU
Yakın zamanda CHP’nin tarım zirvesinde Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu tarafından dile getirilen öneriler var? Onları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çözüm açısından etkili olacaklar var. Olmayacaklar var. Bir de mevcut durumu devam ettirecek maddeler var.
‘Örneğin ‘Çiftçinin üretim araçları haczedilmeyecek’ denmesi çiftçinin kolunu kanadını kıran bir uygulamanın son bulması demek. Çünkü tarım kredi ve bankalara borçlu köylünün borcunu ödeyebilmesinin tek koşulu üretime devam edebilmesi ve bunu yapması içinde üretim araçlarının elinde olması lazım.
Tarım ürünlerinde taban fiyat uygulaması, alıcı bulmayan ürünlerin devlet tarafından alınması, mazottan ÖTV’nin kaldırılması gerekli ve önemli öneriler.
Kılıçdaroğlu’nun etkisiz bulduğunuz önerileri neler?
‘TARSİM çiftçi dostu olacak, yönetiminde çiftçi olacak’ demek sorunu çözmüyor. Tarım sigortaları konusu baştan düzenlenmeli.
‘Çiftçinin tarım kredi ve bankalara olan borçlarının faizleri silinecek’ diyor. Kuraklık, seller, don ve dolu afetleri arka arkaya geldi. Tarım girdilerindeki fahiş fiyat artışları, yıllardır ürünler değerinde satılmadığı için borçla üretime mecbur bırakılmışlığın üzerine bindi. Kuraklık, sel, don ve doludan zarar gören köylünün ana parasını taksitlendirseniz ne olacak? Bu durumda olan köylülerin borçlarının silinmesi daha doğrudur.
Kooperatifleşmeyi sağlamak tamam ama özerkleşme adı altında 4572 sayılı Kooperatif Birlikleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle kooperatiflerin altı boşaltıldı. Bunların değişmesi gerekir.
Kılıçdaroğlu’nun programında köylüye sosyal güvence de yok. Bugünkü tarım sigortası da pek çok üretici köylü ailesi açısından primi karşılanabilir olmadığı için çiftçinin çoğu Genel Sağlık Sigortası kapsamındadır.
‘Kaçak çayları yakacağım’ demesi, Karadenizli bir çay üreticisi ailenin bireyi olarak benim de, kamuoyunun da epeyce dikkatini çekti, bu konuda fikriniz nedir?
Kaçak çayı yakacağım diyor ama İthal çaya ilişkin cümle kurmadı. En büyük çay şirketlerinden biri olan Lipton, ithal siyah çayla yerli çayı harmanlıyor ve Lipton tadı ve aroması diye reklam yapıyor. Karadenizde dağ taş çay bahçesiyken ve yıllık 240 bin ton kuru çay üretilirken on binlerce ton çay ithal edilmesi önemli bir sorundur. ‘Çay ithalatını yasaklayacağım’ demediği sürece çözüm değil!
ACİL ÖNERİLER
Emek Partisi olarak çözüm önerileriniz nelerdir?
* Başta ilaç, mazot, gübre ve yem olmak üzere tarım üretimine etki eden girdi maliyetleri düşürülmeli. Köylünün kullandığı mazottan ÖTV kaldırılmalı ve tohumluk hibe olarak ücretsiz verilmelidir. Tarım üretiminin planlı şekilde devamı için girdi desteği sağlanmalıdır.
* Tütün, çay ve şeker pancarı vs. tarım ürünlerinde kota ve kontenjan uygulamasına son verilmelidir. Üretim kota ile değil tarım desteklemeleri ile planlanmalıdır.
* Tarım ürünlerinde taban fiyat ve alım garantisi uygulanmalı aracı, tüccar, komisyoncunun köylünün emeği üzerindeki hakimiyetine son verilmeli.
* Hayvansal üretim yapan köylülere yem desteği verilmeli; mera ve çayırların amaç dışı kullanımı engellenmelidir. Yem bitkisi üretimi desteklerle artırılmalıdır.
* Tarımda birikmiş sorunlar, artan borçlar, kuraklık, seller, don ve dolu afetleri nedeniyle üretici köylüler üretime devam edemez durumdalar. Üretimin sürmesi için köylülere ucuz kredi sağlanmalıdır.
* Tarım kredi kooperatifi ve bankalara olan borçları nedeniyle traktörü, hayvanı, tarlası, bağı bahçesi haczedilen köylülerin haciz işlemleri durdurulmalı, üretici köylülerin bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları silinmelidir.
* Ülke içi üretimi olan tarım ürünlerinde kıtlık ya da yetersizlik sorunu olmadığı sürece ithalat kesinlikle yasaklanmalıdır. İthalatın zorunlu olduğu ürünlerde ise hasat ve takip eden dönemde ithalat engellenmelidir.
* Tarım alanlarının tarım dışı kullanımı engellenmeli ve ormanlar kesinlikle korunmalı. İmara açma, enerji ve maden şirketlerine tahsis gibi tüm işlemler son bunmalıdır.
* Kuraklık, sel vb. afetlerden zarar gören köylünün üretime devam edebilmeleri için nakdi yardım yapılmalıdır. DSİ kuraklık olan bölgelerde bedava su vermelidir. Tarımsal abonelerde elektrikte KDV yüzde 18’den, yüzde 1’e düşürülmelidir.
* Geçimlik tarım üretimi yapan köylüler sosyal güvenlik kapsamına alınmalı ve SGK primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.
{{444793}}