11 Ekim 2021 05:56

Ankara Garı

Aradan 6 yıl geçti. Acılarımız hâlâ taze. Failler hâlâ aramızda. Onlara Ankara’nın yollarını açan göz yumanlar hâlâ cezalandırılmadı. Ama herkes tarafını biliyor.

Fotoğraf: Evrensel

Fatih Sürenkök
Fatih Sürenkök

Kır bıyıklı, 50-55 yaşlarında, üzerinde açık sütlü kahverenkli, çizgili bir takım elbise olan adam; bembeyaz yüzü ve elbisesinin üzerinde binlerce leke ile yolu birbirinden ayıran demir bariyerlere oturdu. Nefes nefese ve panik içindeydi. Kesik kesik; “insanlar parçalandı, gövdeler bacaklar ayrı yerde” dedi. Ben, ortamı germeye ve panikletmeye ne gerek var deyip; adama çıkıştığımı hatırlıyorum. Ama on dakika sonra göreceklerim, adamın ne kadar haklı ve üzerindeki lekelerin de insan etinin parçaları olduğunu bana anlatacaktı.

10 Ekim 2015 sabahıydı. Eşimle birlikte, önce TTB binasına uğramış, heyecanla bizden önce alana gitmiş TTB kortejine ulaşmak için hızla yürüyorduk. Tandoğan tarafından alana yaklaştık, birkaç saniye ara ile iki patlama duyduk. Ses bombası sandık. Yürümeye devam ediyorduk. Alandakiler kimi hızla kimi koşarak geri dönüyordu. Biz hâlâ durumun vahametinden bihaber yürüyorduk. Bir itfaiye aracı geçti. Ardından içinde 2 ya da 3 polisin olduğu polis arabası alt geçide yöneldi. Kitle polis arabasını öfke ile durdurdu. İçinden çıkan polisler panik halinde havaya ateş ederek; gara yakın bir binanın içine sığındılar.

Bu tür kalabalıklarda silah sesi bana hep provokasyonları hatırlatır. Hemen eşimi emin bir yere götürüp, alana geri döndüm. Alandan dışarı doğru insan hareketinin yanında, ticari taksilerle yaralılar taşınıyordu. Alana girdiğimde hayatımda gördüğüm en büyük felaketin içinde olduğumu ancak akşam anlayacaktım. Yerde yatan yaralılar, hareketsiz bedenler, yardım isteyen insanlar. Onlara yardım etmeye çalışan kimisi sağlık çalışanı, kimi cesaretini toplamış mitinge gelen yoldaşlar. Meslek gereği, en azından çok acil olmayanların başına bir kişiyi koyarak, bilinci kapalılara yardım etmeye çalışıyordum. Herkes kendi yaralısını en acil kabul edip, gelen ambulansa onu koymaya çalışıyordu. Ben alana girdiğimden sanırım 10 dakika sonra ambulanslar gelmeye başlamıştı.

Yani patlamadan neredeyse 20 dakika sonra. Ankara’daki iki üniversite ve Numune hastanesinin yerini düşününce, bunu kabullenmek mümkün değildi. Üstelik daha 7-8 dakikada ambulans ve polis aracının gelişine tanık olmuştum. Kimi hastaya yeniden canlandırmaya çalışıp, en azından onları öncelikle hastaneye göndermeye çalışıyorduk. Sanırım 15-20 dakika sonra alanın genel haline baktığımda ellerinde getirdikleri pankartla üzerleri örtülmüş yüze yakın insan yatıyordu. Biraz önce birlikte slogan attığınız yoldaşlarınızdı o yatanlar. Sanki bir film şeridinin içinde, sadece anı yaşıyordum. Donuk, sessiz, ağlamaklı. Bizden sadece 30 metre ilerde olan iki patlama ve yüzlerce yaralı ile onlarca parçalanmış bedenler.

1 saat ayrılamadım çembere alınmış alandan. Başında olması gereken polisler şimdi gelmiş, insanların yoldaşlarına sahip çıkmasına da engel olmaya çalışıyorlardı. Sanırım, öğleden sonra idi, TTB binasına döndüğümde. Orada içinde göremediğim detayları öğrenmeye başladım. Yüzlerce yaralı Ankara’nın değişik hastanelerinde idi. Gece yarısı belli oldu yüze yakın devrimciyi yitirdiğimiz. O gece mitingi düzenleyen dört örgüt olarak, sabah saat 10.04’de garın önünde basın açıklaması yapılacak ve yoldaşlarımız için kırmızı karanfil bırakacaktık. Ama Ankara polisi, ihbarını aldığı canlı bombalara engel olmamış; tersine bize engel oluyordu. Bizimle birlikte olan milletvekillerinin Ankara valisi ve içişleri bakanını aramaları da fayda vermedi. Belediye araçlarının delillerle birlikte yıkadığı garın önündeki alana giremedik. Pazar günü İzmir’e döndük ve salı günü büyük katılımla bir yürüyüş yaptık. Benim için en acı anlardan biri o mitingde oldu. Yaşatmak için çabalayıp, umutla ambulansa koyduğum iki yoldaşın resimleri elimizde birer pankarttı. Onlar yoktu artık. 103 canımızı yitirmiştik.

Aradan 6 yıl geçti. Acılarımız hâlâ taze. Failler hâlâ aramızda. Onlara Ankara’nın yollarını açan göz yumanlar hâlâ cezalandırılmadı. Ama herkes tarafını biliyor. Bakın, ertesi gün bize o alanı kapatan Ankara valiliği, bugün o alana, kaybettiğimiz her devrimci arkadaşımız için konulan 102 ağacı kaldırdı. Valiler farklı ama zihniyetleri aynı. Korkuyorlar bizden, ölümüzden de canlımızdan da. Korksunlar, çünkü o bombayı patlatanlardan da onlara kol kanat gelenlerden de hesap soracağız.

Ankara Gar katliamı bir tesadüf değil. Suruç katliamı ile başlayan bir sürecin parçası. 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 40.87 AKP, bu şiddet ortamı ile hazırladığı 1 Kasım seçimlerinde oyunu yüzde 49.49’a yükseltti. Bu beş ay içinde 862 kişi çatışmalarda hayatını kaybetti. Dolar 2,66 liradan, 2.80 lirayı çıktı. Yani bir toplum can güvenliği ve ekonomik açıdan dibe vurduğu bu beş ayda ne oldu da AKP oyunu yüzde 20 arttırdı. Bu iyi analiz edilmesi gereken bir durum. Ayrıca AKP’ye seçim kazanmak için, aynı şiddet reçetesini hatırlatmasından endişe duyuyorum.

Garlar buluşma ve ayrılma mekanlarıdır. Yoldaşlarımızla orada ayrıldık. Ankara Gar katliamında kaybettiğimiz yoldaşları saygıyla anıyorum. Onlara sözümüz, barış içinde ve kardeşçe yaşadığımız bir ülkede, özgür, mutlu olmak. Ve onların hesabını tek tek sormak. Sağlıkla kalın.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI