Salgın koşullarında yaşam mücadelesi
Yaşamayı çok seven birinden, bir ruhsuz, uyumsuz yaratmışlardı. Temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamaktan uzak olan hükümetin, bu sorunlarımızın umurunda olmadığının farkındaydım.
Fotoğraf:Unsplash
Sena ALPER
Ankara Üniversitesi
Pandemi döneminde ailesine destek olmak isteyen her öğrenci gibi ben de çalışmaya karar verdim. Bu amacımı İstanbul’da, yani ailemin yaşadığı şehirde gerçekleştiremeyeceğimi anlayınca üniversite okuduğum şehirde çalışmayı düşündüm ve Ankara’ya geldim. Çünkü Bağcılar gibi bir yerde bir kadın olarak çalışmak bir yana, yaşamak bile hiç de kolay değildi. Ankara’ya ilk geldiğimde barınma, yeme-içme gibi temel ihtiyaçlarımı kendim karşılayabileceğimi, üstüne bir de aileme maddi olarak destek sağlayabileceğimi düşünmüştüm. Ancak hiç de düşündüğüm gibi olmadı. İlk olarak bir kafede barista olarak işe başladım. Günlük kazandığım para neredeyse o gün içinde elimden gidiyor, bana pek para kalmıyordu. Çalışma saatlerinden dolayı ders çalışacak vakit bulamıyordum ve eve dönerken kendimi tedirgin hissediyordum. Bu yüzden annem, geç çıktığım günler kendisini aramamı, konuşarak metroya kadar gitmemi istemişti. Sadece okurken ailesine destek olmak isteyen bir kadın olarak sürekli tedbirli olmak zorunda kalmak beni bunca yükün arasında daha da yoruyordu. Üstelik kazandığım parayla yine hiçbir ihtiyacımı tam anlamıyla kendim karşılayamıyordum. İki saat çalışarak kazandığım para bir kahve parasını karşılayamayacak kadar azdı. Tam düzenimi bu şehirde kurmaya başlamışken hükümetin pandemi tedbirleri adı altında sigortasız çalışmak zorunda olanları hiç düşünmeden aldığı tam kapanma kararı yüzünden birçok sigortasız çalışan gibi ben de işsiz kaldım.
“PANDEMİDE DESTEK ALAMADIM”
Ne çalışanlara ne de benim gibi okurken çalışmak zorunda olan diğer öğrenci arkadaşlarıma devlet hiçbir şekilde bir destek sağlamadı. Buradaki düzenimi bırakıp İstanbul’a dönmeye karar verdiğimde ise şansım yaver gitti ve Ankara’da bir yayınevinde daha rahat koşullarda çalışabileceğim bir iş buldum. Bu sefer ise hafta sonu ve akşamları dışarı çıkma kısıtlaması yüzünden sosyal hayatım kalmamıştı. Nerdeyse iş arkadaşlarım dışında kimseyi görmüyordum. Sevdiğim şeyleri yapamıyordum. Sevdiğim insanları göremiyordum. Yavuz Çetin’in de şarkısında dediği gibi “yaşamak istemem artık aranızda” sözlerinin vücut bulmuş haliydim. Yaşamayı çok seven birinden, benden bir ruhsuz, uyumsuz yaratmışlardı. Temel ihtiyaçlarımızı bile karşılamaktan uzak olan hükümetin, bu sorunlarımızın umurunda olmadığının farkındaydım. Bu düzenin içinde yer almak istemiyordum. Normalleşme ile birlikte sosyal hayatım bir nebze normale dönmeye başlayınca ise buna hazır olmadığımı fark ettim. Temel ihtiyaçlarımı bile zor karşılarken pandemi sürecindeki ve sonrasındaki pahalılık sosyal aktivitelere katılabilmeme olanak sağlamıyordu. Bu yüzden ikinci bir işe girdim. Bazı günler işten çıkınca zar zor ikinci işime yetişip günde 17 saat çalışıyordum. Hafta sonlarım zaten yoktu. Sosyal hayatımızın olması için bütçe ayırmaya çalışan öğrenci arkadaşlarım gibi benim de artık hiçbir şeye zamanım kalmıyordu. Anlayacağınız o ki, Türkiye’deki pandemi süreci ve pandemi etkisindeki devam eden hayatımızda oluşan kötü ekonomik koşullar, öğrencilerin kendi refahını bozdu ve maddiyatını herhangi bir işte, zor koşullarda çalışarak kazanmak zorunda bıraktı. Bu durum ise maalesef ki hem sosyal hayatımızı hem psikolojimizi olumsuz etkiledi. Devlet ise bu sorun için hiçbir adım atmadı ve bizim mağduriyetimize duyarsız kaldı.