17’sinde ertelenen hayaller 90’ında pazar tezgahında bekleyen hayatlar!
90 yaşında pazarda tezgah kuran yurttaş, “Kızımın yanında kalıyorum. Harçlığımı çıkarayım diyorum da o da artık çok zor” diyor. Gençlerin hayali bile ertelenmiş!
Fotoğraf: Meltem Akyol
Meltem AKYOL
İstanbul
Pazara giden, eve torbasını dolduramadan dönüyor. Önce temel ihtiyaçlar alınmaya çalışılıyor, ama o bile artık olmuyor. Esenyurt Tabela olarak bilinen bölgede bir semt pazarındayız. 17’sinde ertelenen hayaller, 90’ında pazar tezgahında bekleyen hayatlar gördük…
Bu sözler de pazar alışverişine çıkanlarla yaptığımız sohbetten çıkanlar:
“Et alamıyoruz, eskiden 20 lira ile pazara giderdik… Şeftalinin kilosu 10 lira. Alamıyorum, 2 çocuğum var, kiradayım. Eşim çalışıyor sadece… İstediklerimin çoğunu alamıyorum.”
“Alamıyorum, kızım bak uzanıyorum alamıyorum. Pahalı… Zaten aldığımız emekli maaşı. 1000 lirası kiraya gidiyor. 30’lu yumurta bile 30 lirayı geçmiş.”
“İnsanlar şu çöpün yanına atılan çürükleri toplamak için sıraya giriyor. Bunları ben görüyorum da devlet görmüyor mu, ben utanıyorum da onlar hiç utanmıyor mu?”
UZANIYORUM, ALAMIYORUM
Kredi kartı borcu takipte olan yurttaş sayısı, 1 milyon 287 bin 898 oldu. Elektriğe son üç yılda yüzde 132, doğal gaza yüzde 95 zam yapıldı. Kiralar son 1 yılda yüzde 50 arttı. Türkiye, dünyanın en yüksek 8. enflasyonu ile karşı karşıya. Türk lirası dolar karşısında sürekli geriliyor. Son 10 günde asgari ücret 316 dolardan 305 dolara geriledi. Asgari ücretli 12 dolar daha yoksullaştı. Bir çırpıda sıraladığımız bütün bu rakamların hayatlara nasıl yansıdığının fotoğrafı Esenyurt pazarında gördüklerimiz.
Pazarı boydan boya dolaşıyoruz. İncir 10 lira, patlıcan 9, barbunya, biber ve fasulye 10 lira. Balıkçıların sesi yükseliyor… Hamsi 30 lira. Ona meyvecilerin sesi ekleniyor: Üzüm, elma, incir… Muzun adı geçmiyor, yanına yanaşanı az. Pazarcılardan birine, “Tezgahlar dolu satış az mı” diye soruyorum, “İnsanlar önce meyve yemekten vazgeçti, alabilenler de akşamı bekliyor” diyor.
Bazı tezgahların önünde uzun kuyruklar. Etiketlere bakınca anlaşılıyor nedeni: Biraz daha ucuz… Önünde bekleyen Ayşe teyzeye soruyorum nasıl diye: “Pek iyi değil ama daha ucuz, ne yapalım. Bak şurada meyveler… Alamıyorum, kızım bak uzanıyorum alamıyorum… Pahalı… Zaten aldığımız emekli maaşı. 1000 lirası kiraya gidiyor… Faturalar, o bu… Ne yapacaksın? 30’lu yumurta bile 30 lirayı geçmiş. Ucuzluk kovalıyoruz ki işte…”
17’SİNDE BELİRSİZ ZAMANA ERTELENEN HAYALLER
Rojda’yı 17’sinde daha. Pazardan çıkarken yakalıyorum. Evde sınava hazırlanıyor. “Evde” diye özellikle belirtiyorum çünkü herhangi bir kursa gidemiyor. Elinde biraz ıspanak, bir demet maydanoz, 1 küçük lahana var. “Eee” diyorum, “Bu kadar mı pazar alışverişi?” Bu kadar değil elbet de. “De”’si var: “Biz evde çok kalabalığız, annem babam, kardeşler, evli olanlar da bizle, onların eşleri, çocukları… O yüzden fiyatlara bakmaya geldik, akşam geliriz annemle.” Saate bakıyorum beşe geliyor. “Artık akşam” diyorum… “Ama fiyatlar için daha değil” diyerek uzaklaşıyor… Sinema, tiyatro, arkadaşlarla dışarı çıkabilmek, istediği kitabı alabilmek… Bunları açamıyorum bile… “E sen gençsin” diye başlayacak oluyorum, “Hepsini erteledik abla, ne zamana o da belli değil. Hele bir üniversite olsun da” diyor uzaklaşırken…
90’INDA PAZAR TEZGAHI BAŞINDA
Onunla konuşurken küçük tezgah çekiyor dikkatimi. Yaklaşıyorum yanına. Başında bekleyen Osman amca 90’a yaklaşmış. Bulaşık süngeri, bezi satıyor. Zor olmuyor mu diyecek oluyorum anlatıyor: “Zor olmaz olur mu. Ne yapayım, 3 aylık maaş var, kızımın yanında kalıyorum. Oğlanlar gelinler bakmadı. İhtiyaçlara yetmiyor ki o. Harçlığımı çıkarayım diyorum da o da artık çok zor. 3 Pazar geziyorum işte…” “Geçim zor” diyor ben uzaklaşırken: “3 bin lira alsan da geçinmek zor…”
Uzaklaşırken bir Rojda’yı, bir Osman amcayı düşünüyorum. Biri 17’sinde ertelemiş tüm hayallerini, diğeri 90’ında tezgah başında hâlâ…
"GÖZÜ HER ŞEYDE KALIYOR İNSANIN…"
Bir köşeye çekiliyorum, Cesiye kaldırımda oturuyor, pazarı bitirmiş soluklanıyor. Yanına oturuyorum. 32’sinde daha. 2 çocuk var, ikisi de okula gidiyor. Biri yanında, Ahmet.
Aldıklarını sayıyoruz bir bir: “1 lahana, turşu için, 5 kilo 24 lira. Kaya tuzu, onun fiyatını unuttum, yarım kilo biber 5 lira, şeftali 10 lira, çocuk çok istedi, mecbur bu sefer aldım. Ne yapayım. Birkaç bir şey daha var. Biber, soğan, patates, havuç, elma, sarımsak… 150 lira ile geldik, hemen hemen bitti.”
Muz da istemiş Ahmet, “Ama onu alamadık, bir dahakine dedim” diyor. Domates ve salatalıktan da vazgeçmiş bu seferlik.
Kiradalar, 750 lira, 3 ay sonra zam dönemi. Şimdiden “1000 lira yapacağım, haberiniz olsun” diye aramış ev sahibi. Kabul etmiş Cesiyeler de. “Mecbur”.
Kadınlar en çok kendinden vazgeçiyor böyle zor zamanlarda. Kendine alacağını çocuğuna alıyor, kıyafet ihtiyacından vazgeçiyor. Öyle yaptığını anlatıyor o da: “Eskiden eşimin iş yeri vardı, iflas etti. Düzenli gelir yok, sigorta yok. Kendim için en son ne zaman bir şey aldım bilmiyorum, kardeşim veriyor hep. Niyetlensem almaya, sonra çocuğa şunu alayım, eve bunu alayım diye vazgeçiyorum. Hayalimiz yok artık, ayı çıkarmak dışında bir şey düşünmüyor insanlar. Karın tokluğuna yaşıyoruz denir ya. Öyle… Gözü her şeyde kalıyor insanın valla.” Yükü ağır bu cümlenin. O uzaklaşırken bunu düşünüyorum.
ET HAYALDİ, MEYVE BİLE HAYAL OLUYOR
Nazlı bir elinde çocuğu, elinde de birkaç poşeti ile hızla pazardan çıkmaya çalışıyor, bitti mi alışveriş diye soruyorum, “Bitmek zorunda” diyor.
“Eşim tek can çalışıyor, asgari ücretle. Temizlik görevlisi. 2 çocuk var, ikisi de okula gidiyor. 1000 lira kira, faturalar… Masraflar çok. 90 lira verdi pazar için” diyor anlatırken.
Arabasını göstererek başlıyor anlatmaya: “Et zaten hayal oldu alamıyoruz. Meyveden de geçtik. Bak yaz bitti, meyve alamıyorsun. O bile hayal oluyor… Çocuklar da istiyor… Eskiden 20 lira ile pazara giderdik… Şeftalinin kilosu 10 lira… Alamıyorum, 2 çocuğum var, kiradayım eşim çalışıyor sadece… İstediklerimin çoğunu alamıyorum.”
Gitmem lazım diyor, uzaklaşırken “Bak sadece ben değil, herkes öyle. Belki daha kötüleri de var” diyor.
BEN UTANIYORUM DA ONLAR UTANMIYOR MU?
Son 15 yılda 112 bin esnaf kepenk kapattı. “Sıra bize ne zaman gelecek” diye bekliyor çoğu esnaf. Mahallenin Bakkalı Yunus 30 yıllık esnaf. 3 çocuk okuttu bakkallıkla, dördüncü de bitirince… “Ağustos ayında elektrik faturasına 1000 lira verdim, bu ay (eylül) 700, bazı dolapları çektim çünkü. Geçen yıl ağustosun faturası 650-700 liraydı. Ben şimdi bu rakamları biliyorum, az geldi deseler de biliyorum, çok geldi deseler de…” diye bir çırpıda özetliyor vaziyetini. Ve ekliyor: “Bakkallık öldü, ben buraya kira vermiyorum, bak versem devam edemezdim, çoktan kapatmıştım.”
Veresiye vermiyor artık. Öyle dese de veresiye defterleri boy boy, bazılarından umudu kesmiş artık. Bazılarına ‘Kıyamıyor”, “Gelmeyeceğini bile bile veriyorum, biliyorum çünkü yok” diyor. Karşımızda büyük bir çöp konteyneri, büyük marketler atıklarını oraya bırakıyor. “Bak” diye anlatmaya başlıyor gözünü ayırmadan: “Şu çöpün yanına her gün sabah ve akşam marketler çürük çarığını bırakır, artık onun önünde sıra oluyor, insanlar sıraya giriyor o çürükleri toplamak için. Akrabaları görüyorum, utanmasınlar diye içeri geçiyorum, bakmıyorum.”
O sırada eşi pazardan geliyor, istediklerini alamadı o da. Akşam bir daha gidecek. “Her şey ateş pahası” diyor çıkarken, Yunus anlatmaya devam ediyor: “Bak biz ufak tüpü 17 liraya satıyorduk, dün geldi 33 lira. Gelecek hafta gelse biraz daha artar. Ve ekliyor: “Bunları ben görüyorum da devlet görmüyor mu, ben utanıyorum da onlar hiç utanmıyor mu?”
ŞİDDETLE YAŞAMAYA MECBUR EDEN YOKSULLUK
Pazarın çıkışında bekliyoruz. Fatma da bekliyor. Biz konuşurken yanımıza gelip gelmemekte tereddüt ettiğini fark ettiğimden ben gidiyorum yanına. 51 yaşında, kızını bekliyor. Bugün pazara çıkamayacak, küçük kızın dişi şişmiş, pazar parası oraya gidecek. Cebinde ne var diye soruyorum, 20 çocukta var, biraz da bende. O da yeterse… Biraz daha konuşunca anlatıyor: “Ben bir AVM’de temizlik işçisiyim, asgari ücretle çalışıyorum, eşimden ayrıyım, 3 çocuğumla hayat mücadelesi veriyorum. Ev kira, elektrik, doğal gaz, internet… Bak işte bir masraf çıkınca pazardan vazgeçtim, evdekilerle idare edilecek.”
Ek iş yapmayı da düşünmüş, ama bir ay önce çalışırken kolunu kırmış. Hâlâ biraz sıkıntı var… Ek iş de ileri bir tarihe ertelenmiş. 6 ay sonra emekli olacak, heyecanlı. Ama çalışmaya da devam edecek: “Ne kadar alacağım ki, asgari ücret bile değil. Ee mecbur devam… Ekonomi o kadar zor ki, insanlar ne pişirecek, ocağa ne koyacak bilemiyoruz. Onu oradan alıp oraya koyuyoruz da… Nereye kadar. Kimileri var ki çöplerden ekmek topluyor. Yorulduk ya.”
“Peki ne zaman ayrıldın” diye soruyorum, 4 yıl olmuş. “Neden” diye soruyorum, susuyor. Şiddet mi vardı diyorum, liseli kızı giriyor söze, “O da kelime mi.” Fatma devam ediyor: “Alkol alıyordu. Bu zamana kadar hem o dayağı yedim hem çalıştım… Mecburdum, o çocukları büyüttüm de nasıl büyüttüm. Hayat mücadelesi veriyorum, sade ben değil. Herkes…”