EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: Tezkereyi kabul etmek yeni göç demek
EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Diyarbakır’da Kor Kitap’ın düzenlediği “Savaş, Göç ve Kapitalizm” başlıklı söyleşide okurlarıyla buluştu.
Fotoğraf: Evrensel
Diyarbakır’da Kor Kitap’ın düzenlediği “Savaş, Göç ve Kapitalizm” başlıklı söyleşide okurlarıyla buluşan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Türkiye’nin göçmen deposu olarak görülmesine karşı hükümete, Birleşmiş Milletlere, Avrupa Birliğine sesin yükseltilmesi çağrısı yaptı. Savaş tezkeresine evet diyen partileri de eleştiren Akdeniz "Türkiye’nin sınırının dışındaki hiçbir savaşa alet olmaması, girmemesi gerekir; halkın buna izin vermemesi gerekir. Ne kadar çok asker ne kadar çok silah gönderirsek; o kadar çok göç geliyor" dedi.
YENİ BİR KITA OLUŞTURACAK KADAR GÖÇMEN VAR
Dünyada 270 milyon göçmenin olduğunu belirten Akdeniz, "Bu göçmenlerin 164 milyonu işçi. Bu 270 milyon göçmenin içinde 80 milyon mülteci var. Bu 270 milyon insanla siz bir ülke değil on ülke kurabilirsiniz ve bu yeni bir kıta demektir. Çalışan, değer üreten, sömürülen çok büyük bir kitle var” dedi.
MESELE SERMAYENİN UCUZ İŞÇİLİK İSTEĞİ
Sekizinci Kıta kitabının isminin buradan ortaya çıktığını dile getiren Akdeniz, “Göçü bir insan hakları meselesi olarak görmezseniz, iltica hakkını vermezseniz, o çok sevdikleri bir laf var ‘düzenli göç’ diye. Bu düzenli olacaksa hiç kaçak yola başvurmadan sığınabilme hakkı olması lazım. Bu rahatlıkta olması lazım. Güvenli geçiş yollarını sağlaman lazım. Ey BM ey AB ey Türkiye v.s. Bu olmayınca kaçakçılığı özendiriyorsunuz, yasadışı göçü özendiriyorsun ve riskli geçiş yollarını arttırıyorsun. Bu yaşananın böyle bir yanı var maalesef” dedi.
Meselenin sadece göçmen kaçakçılığına indirgenemeyeceğini belirten Akdeniz, burjuvazinin ve uluslararası sermayenin sürekli kaçak, ucuz, güvencesiz ve sigortasız işçi istediğini söyledi.
IRKÇILIĞA PRİM VERİLMEMELİ
İşin ırkçılık boyutuna dikkat çeken Akdeniz, işsizlik yoksulluk üzerinden toplumsal çaresizliğin hıncının yönünü mültecilere çevirdiğini söyleyerek, “HDP ve TİP’i dışında tutarsak Meclisteki diğer partilerin hepsi, ‘göndereceğiz gitsinler’ diyor. Millet İttifakı içindeki partilerin de kullandığı bir şey bu. Çünkü oyu yükseltiyor. Herkes oy için buraya yükleniyor. Seçim gelir geçer, bunun vebali çok ağır olur, bu patladı mı bunu durdurmak çok zor. Dolayısıyla buraya prim vermemek lazım. Ne zaman mülteci düşmanlığı, göçmen düşmanlığı kabartılsa Türkiye’de bu döner dolaşır Kürtleri vurur. Öyle de oldu zaten. Afyon’da saldırdılar, Konya’da 7 tane insan kurşunlandı, Karaman’da da aynı şey oldu. Bu, 'Irkçı dalga AKP’yi yıpratıyor, iyidir, Suriyeliler üzerinden AKP yıpransın’ diyerek izlenecek bir şey değil. Bu döner işçi emekçileri vurur, demokratik güçleri vurur. Irkçılığın kabardığı yerlerde saldırılar döner gelir demokrasi güçlerinin mutlaka bulur. Buna asla prim verilmemesi ve çok dik durulması lazım” dedi.
"TEZKEREYİ KABUL ETMEK YENİ GÖÇ DEMEK"
“Tezkere niye kabul edelim ki” diye soru soran Akdeniz, "Göçlerin ana nedenlerinden biri savaşlar. Savaşları kim çıkartıyor, emperyalizm çıkartıyor, halklar çıkarmıyor ki! ‘Geri göndereceğiz, göçe son vereceğiz’ diyen bütün partiler, bu işin amiral gemisi de İyi Parti. Savaş tezkeresine niye el kaldırıyorsun? Türkiye’nin sınırının dışındaki hiçbir savaşa alet olmaması, girmemesi gerekir; halkın buna izin vermemesi gerekir. Ne kadar çok asker ne kadar çok silah gönderirsek; o kadar çok göç geliyor. Savaş tezkerelerine kalkan her el yeni göçmenler demek, insanların yerinden yurdundan edilmesi demek. Bu durumda belki ilk iş ‘barış tezkerelerine’ el kaldırmak olmalı. Göçün olmaması için savaşın olmaması lazım, savaşın olduğu yerde göç durmaz ki!” dedi.
"MESELE ÇOK KOLAY ÇÖZÜLEBİLİR"
Meselenin aslında çok kolay çözülebileceğini dile getiren Akdeniz, önerilerini şöyle anlattı:
“Geri kabul anlaşmasını kaldırırsanız epey rahatlar bu ülke. Mülteciler de rahatlar. Avrupa ile Türkiye arasındaki Ege Denizi ve Edirne sınır kapısını açacaksınız. İnsanlar üçüncü bir ülkeye geçme hakkını kullanacak. Avrupa ne yapacak? Ne yaparsa yapsın; savaş açmış durumda şu anda mültecilere. Ya evrensel insan haklarına uyacak ya da Türkiye mülteci geçişlerinde göçmen deposu olmayacak. Türkiye, Avrupa’nın göçmen deposu değildir, AKP’de bunu pazarlıklarla bu hale getiremez. Buna karşı hükümete, iktidara, Birleşmiş Milletlere, Avrupa Birliğine ses yükseltmemiz gerekiyor. Bu sesi yükseltmezsek mülteciler suçlu gibi görünür toplumda. Doğu kapısında göç ve iltica ofislerinin oluşturulması lazım. Gelen insanlar rahatlıkla bir göç ofisine iltica edebilmeli. Birleşmiş Milletlerin uluslararası koruması altında olmalı. Ona müracaat etmeli ve isterse üçüncü bir ülkeye geçebilmeli. AKP bunu istemiyor. Bunu yeniden talep etmek lazım. Birleşmiş Milletlerin de işine geliyor, kaçıp gittiler buradan. Bir diğer şeyde biz geri dönüş için güvenli bir alan açmalıyız ki bu insanlar dönebilsin. Kalanlar için de eşit yurttaşlık hakkı dahil bir strateji geliştirmemiz lazım. Ama bu Erdoğan’ın ifade ettiği gibi bir günde vatandaşlık şeklinde olmaz. Bu insanların vatandaş olabilmesi için eğitim koşullarını sağlayacaksın, barınma imkânı, iş bulabilme, dili öğrenme, kültürel entegrasyon ve güven içinde yaşayabilecek, kendisininde güven altında olabileceği bir kent hayatını kurabileceği bir altyapı kuracaksın. Bunlar kuruldu mu? Çoğu yok Türkiye’de. Dolayısıyla öyle bir günde vatandaşlık trajedi olur.”
"HERKES KENDİNDEN SONRA GELENİ DAHA KÜÇÜK GÖRÜYOR”
90'ların çatışmalı döneminde batıya göç eden Kürt yoksullarının göç ettikleri yerlerde bodrum katlarda kaldıklarına ve çok fazla eziyet çektiğine dikkat çeken Akdeniz, “Daha sonra bu Suriye göçü başlayınca şöyle oldu. Yani yavaş yavaş biraz daha önce gelenler durumu ekonomik olarak düzeltenler biraz daha üst katlara doğu çıkmaya başladılar. Ya da mahalle, sokak değiştirdiler. Ama hep ilk girenler kötü ve hiçbir şeyi olmadığı için o bodrum katlara girdiler. Sonrasında neredeyse yüzde altmış, yetmişler seviyesinden artık bodrumlarda Suriyeli mülteciler var. Ama işin enteresan tarafı şuydu. Daha önce Kürtleri, daha alt kimlikleri, yoksulları hakir görenler hiçbirine ayrım yapmadan Suriyelilere bir ötekileştirme muamelesi yaptılar. Yani herkes kendinden sonra geleni daha küçük görüyor” dedi.
Göçmenler açısından Van rotasının ölümcül bir rota olduğunu belirten Akdeniz, “Güvenli geçiş yollarının sağlanması lazım. Bu olmayınca kaçakçılığı özendiriyorsunuz, yasadışı göçü özendiriyorsun ve riskli geçiş yollarını arttırıyorsun. Van rotası demek Bitlis’ten Diyarbakır’a bölgedeki Kürt yoksullarının göçmen kaçakçılarının aracı haline getirilmesi hedefini de içeriyor. Dolayısıyla bu konuda net tutum almak gerekir” diye konuştu.
Akdeniz, söyleşinin ardından okurları için kitaplarını imzaladı. (Diyarbakır/EVRENSEL)