22 Ekim 2021 22:42

TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş: Değişim, kendi başına olmayacak

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş gazetecilerin yaşadıkları sendikalaşma sorunlarını, sendikanın neden önemli olduğunu anlattı.

Fotoğraf, Gökhan Durmuş'un kişisel arşivinden alınmıştır. 

Paylaş

Gözde TÜZER
İstanbul

Türkiye’de kayıt dışı istihdam ile birlikte yaklaşık 35 bin gazeteci var. Tamamı olmasa da pek çok gazeteci baskılarla karşı karşıya kalıyor. Bir de bunların üzerine ücret seviyesi, sosyal haklar, elbette iş güvencesi sorunu ekleniyor. Tüm bunları için de sendikalaşma gerekiyor. Ancak Türkiye’de gazetecilerin sendikalaşma oranı oldukça düşük. Peki gazeteciler için sendika neden önemli, sendikalaşma önündeki engeller neler ve hükümetin sendikalaşma üzerindeki etkisi ne? Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ile konuştuk.

"SENDİKALAŞMA ORANI ÇOK DÜŞÜK"

Türkiye Gazeteciler Sendikası verilerine göre Türkiye’de son dönemde gazeteciler arasında sendikalaşma ne durumda?

Gazetecilik mesleği, “Basın, Yayın ve Gazetecilik” iş kolu içinde yer alıyor. İş kolunun kayıtlı toplam çalışan sayısı 94 bin civarında iken “gazetecilik” mesleğini icra edenlerin sayısı yaklaşık 25 bin. Kayıt dışı istihdam ile birlikte bu rakamın 35 bine kadar çıktığını söyleyebiliriz. Kayıtlı çalışan gazeteci sayısının da yaklaşık 3 bini işkolundaki sendikalara üye. İşkolundaki sendikalaşma oranı, her bir işkolundaki oranlar ile kıyaslandığında epey düşük. Ülkedeki genel sendikalaşma oranı (%14,13) ile kıyaslandığında ise işkolumuzdaki sendikalaşma oranı, genel oranın neredeyse yarısı (%8,4).

TGS, tüm bu olumsuzluklara karşı ısrarlı ve başarılı bir örgütlenme stratejisi yürütüyor. Gazetecilerin editoryal bağımsızlığı, kalemlerini özgürce kullanabilmeleri için mücadele verdiği gibi ekonomik ve sosyal haklarını iyileştirmek için de ciddi bir çaba içerisinde. Basın özgürlüğü mücadelesi ile kolektif hak ve kazanç mücadelesini, birbirinin karşısına koymak yerine bu iki talebi birlikte sahiplenen pozisyonda. Bu açıdan sektördeki diğer meslek örgütü ve sendikalardan ayrışıyor.TGS’nin bu stratejisi de sahada karşılığını buluyor. Pandemi ve neden olduğu korkuları hızla üzerinden atan meslektaşlarımız, TGS çatısı altında haklarını ilerletmek için örgütleniyor. Sendikamız 2020 yılında Cumhuriyet; 2021 yılında ise İz Gazete, AFP, BBC, AP, Dokuz 8 Haber ve Halk TV’de çoğunluğu sağlama ve yetki alma başarısı gösterdi. Bu saydığımız medya kuruluşları içinde Halk TV hariç toplu pazarlık görüşmeleri sürüyor. Bu kurum ise sendikanın yetkisine itiraz etmeyi, meslektaşlarımızın sendikal hakkına saygı duymayarak süreci yargıya taşımayı tercih etti. Basın özgürlüğü açısından önemli bir yer tutan bu kurumda da hızla anlaşmazlıkları çözmeyi ve masaya oturmayı arzu ediyoruz.

SENDİKA NEDEN ÖNEMLİ?

Gazeteciler için sendika neden önemli ve gazeteciler sendikaya nasıl bakıyor?

Ekonomik ve sosyal haklar bağlamında her bir ücretli çalışan için sendika neden önemliyse, gazeteciler için de aynı durum geçerli. Adil bir ücret seviyesi, sosyal haklar, elbette iş güvencesi için sendikalaşma, diğer bir deyişle kolektif hareket etme becerisi hâlâ sorunları çözmede yetkin bir role sahip. Örneğin Mart 2020 ve sonrasında pandemi ile birlikte bir dizi sorun daha da görünür oldu. Artan iş yükü, makro düzeyde daralan ekonomik faaliyetlerin neden olduğu işsizlik baskısı, enflasyon artışı ile birlikte satın alma gücündeki zayıflama vb. nedenlerle gazeteciler yüzünü sendikamıza döndü. Ekonomik ve sosyal haklarındaki daralmayı, kolektif hareket ederek aşma becerisi gösterdi.Gazetecileri parçası oldukları işçi sınıfından ayıran biricik fark (mesleğin doğası ve iş yapma alışkanlıklarını bir kenara koyarsak), mesleğimize özgü editoryal bağımsızlık hususudur. Halkın haber alma özgürlüğü, fikir hürriyeti ve sonucunda demokrasinin inşası ya da kurumsallaşması, gazetecilik mesleğinin bir baskı ya da korkuya kapılmadan icra edilmesini gerektirir. “Bu soruyu sorarsam işten atılırım” ya da “bu başlığı atarsam işimden olurum” gibi kaygıların yaşanmaması gerekir. Meselenin bu yönüyle TGS, ülkemizdeki en önemli basın özgürlüğü savunucularının başında gelmektedir.Toplu sözleşmesiz kurumlarda üye olan ya da bu kurumlarda çalıştığı için sendikadan uzak duran meslektaşlarımızın durumu ise bir noktada farklılaşıyor. Sendikalaşmanın önündeki en büyük korku işten atılma tehdidi, ikincisi ise sendikalara olan güvensizlik.

Mart 2021’de açıklanan TÜİK işgücü istatistiklerine göre gazetecilik mezunları içindeki işsizlik oranı 2020 yılında %27,7’ye yükseldi. Gazetecilik mezunları, sosyal hizmet bölümü mezunlarından sonra yine en yüksek işsizliğe maruz kalan kesim. Gazeteciler arasında hayli yaygın olan güvencesiz ve sigortasız çalışanlar da dahil edildiğinde gerçek işsizlik oranının %35-40 bandında olduğu tahmin edilebilir. İş güvencesinin epey kırılgan olması ve işsizliğin, istihdam üzerinde kurduğu bu baskı gazetecileri kolektif mücadeleden uzak tutan etkenlerden birisi.

Sendikalara olan güven konusuna gelince biz, imzaladığımız toplu iş sözleşmeleri ile tüm pazarlık sürecini şeffaf yürütme ve her aşamada üyelerin onayını alarak ilerleme ilkelerimizle bir örnek yaratmaya çalışıyoruz. İşyeri temsilcilerimizi bu anlamda cesaretlendiriyoruz. Pazarlık görüşmeleri ister sakin ister gergin geçsin, üyelerimizi bilgilendiriyoruz. Süper kahraman aramıyor ya da süper kahramanların bizler için iyi bir şeyler yapmasını beklemiyoruz. Özellikle görece kalabalık işletmelerde örgütlenirken komiteler üzerinden süreci ilerletiyoruz. Söz, yetki ve karar süreçlerinde demokratik bir işleyişi temel ilke olarak kabul ediyoruz. Bu sayede her bir başarılı örnek, bir başka kurumda çalışan meslektaşlarımızı sendikalaşma konusunda cesaretlendiriyor.

"HİÇBİR SENDİKA ÜYESİ, ÖRGÜTLENDİĞİ BİR İŞYERİNİ BATIRMAK İSTEMEZ"

90’larda Aydın Doğan’ın sendika karşıtlığını da göz önüne alarak gazetecilerin sendikalaşması önündeki engeller ne?

Aydın Doğan’ın Türkiye basın tarihine ve işverenlerine en büyük ‘mirası’, gazetecileri sendikasızlaştırmaya da bireyselleştirme çabasının utanılacak, yüz kızartıcı bir eylem olmadığı fikridir. Geçmişin mirası bu sakat bakış açısı, bugün de farklı örneklerde karşımıza ne yazık ki çıkıyor. Belki kendisi artık bir medya patronu değil ama mevcut birçok işverenin karakterinde izler barındırmayı sürdürüyor.

Engellere gelirsek, bir bölümünü yasal mevzuat başlığı altında toplayabiliriz. Diğer sendikalar gibi en büyük sorunlarımızdan birisi, işverenlerin sendikanın yetkisini itiraz ederek süreci yargı yoluna taşıması. Kanunda işletme ve işyeri ayrımının net olarak çizilmemesi nedeniyle bunun patronlar tarafından suistimal edilmesi. 212 diye bilinen 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun çok az sayıda meslektaşımız için uygulanması. İşe iade ve yetki davalarının ivedilikle bitirilmesi gerekirken yıllarca sürmesi. İş Kanunu, çalışma mevzuatı ve Yargıtay içtihatlarının ruhu olan çalışanı koruma önceliğinin erozyona uğraması. Gazetecilik faaliyeti içinde olmasına rağmen farklı işkollarına kayıtlı işletmelerin varlığı.

Ayrıca istihdam hacmi açısından küçük çaplı medya şirketlerinde de “Sendika gelirse işyerini batırır” şeklinde yanlış bir fikir var. Hiçbir sendika üyesi, örgütlendiği bir işyerini batırmak istemez. Bunun örneği de yok. Tam tersine daha da güçlenmesini ister ki elde edilen kazanç, çalışanlara da ekonomik olarak yansısın. Bu vesileyle, bu tür çekinceleri olan meslektaşlarımıza da buradan seslenmiş olalım: Sendika batırmaz, tam tersine güçlendirir, büyütür.

ŞİRKETİN TUTUMUNU GAZETECİLERE DOĞRU GENİŞLETMEK HATA OLUR’

Bugün medya içinde ciddi bir kutuplaşmadan bahsetmek mümkün. Hükümete yakın medya ve bağımsız medya pek çok noktada maalesef karşı karşıya kalıyor. Bu kutuplaşma sendikayı nasıl etkiliyor?

Gazeteciler sendikalaşamadığı, ekonomik, sosyal ve mesleki hakları için bir araya gelemediği, “tek kalem” hayatta kalmaya çalıştıkları sürece medyada bu kutuplaşma her daim devam edecek. “Bugüne özgü bir durum” gibi yanılsamaya düşmemek gerek. Kutuplaşmanın diğer bir boyutu ise nüfuz alanları. Yani gazetecilik mesleği, hayatta kalabilmek için bir sermayenin, yerel yönetimin ya da siyasi partinin nüfuzuna ihtiyaç duyduğu sürece medyadaki kutuplaşmanın bitmesi zor. Bu oldukça uzun bir tartışma ancak kısaca şunu söyleyebilirim; ekonomik sürdürülebilirlik için okuyucu/izleyici/dinleyicinin yeniden belirleyici faktör olduğu bir gelir modeline ihtiyacımız var.

TGS’nin, gazetecilik mesleğinin en eski ve en güçlü sendikası olarak ciddi bir birikimi var. Haliyle geniş bir siyasi yelpazede üyelerimiz var. Farklı yayıncılık çizgileri olan kurumlarda çalışan meslektaşlarımızla zaman zaman buluştuğumuzda birçok sorundan şikâyet ediyorlar. Gazetecilik yapamama, sansüre zorlanma, ekonomik yetersizlikler ve dahası dile getiriliyor. Medya şirketlerinin kurumsallığını ve politik tutumunu, orada çalışan tüm meslektaşlarımıza doğru genişletmek büyük bir hata olur. TGS bu hataya düşmüyor. İnanın gerçek anlamda bağımsız, hızlı ve adil karar veren bir yargıdan bahsedebilseydik, yasalara bu meslektaşlarımız da toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışmak için sendikanın kapısını çalardı. Ancak bir üyemiz işten atılsa yaklaşık 2 yıl işe iade davası sürüyor. Hürriyet davası buna örnektir. İşe iade ve yetki davalarımız iki yıldır devam ediyor. Hâlâ sonuçlanmadı. Doğal olarak Posta’da, CNN Türk’te ya da Sabah’taki meslektaşlarımızı bu durum ürkütüyor.

HEDEF GÖSTERME, BİK, RTÜK, ‘TERBİYE’

Peki hem AKP iktidarının hem de partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sendikalaşma üzerinde etkileri var mıdır, varsa nedir?

Etkisi olmaz olur mu, elbette var. Mesleği bu derece siyasetin içine çeken, neredeyse her gün gazetecileri hedef alan, BİK ve RTÜK kurumları, gazetecilik yapmakta ısrar eden mecraları ‘terbiye’ etmek için kullanan bir siyasi tutumdan bahsediyoruz. Bu atmosfer gazetecilerin dayanışmasını bölüyor, yapay ayrımları körüklüyor, kolektif mücadeleye de olumsuz etkide bulunuyor. İktidara yakın medya kurumlarında çalışan onlarca meslektaşımızın, TGS’nin imzaladığı TİS’lere gıpta ile baktığını, heyecanlandığını biliyoruz. Ancak bir adım atmalarını engelleyen, onları korkutan da yine çalıştıkları kurumun sahiplerinin, siyasi otorite ile kurduğu çok yakın ilişki. Bu tespitimiz bile, AKP’nin, sendikalaşma üzerindeki olumsuz etkilerini göstermeye yeter.

AFP, CUMHURİYET VE HALK TV

Son dönemde TGS’nin yetki aldığı iş yerlerinde durum ne?

Bu yıl bizler için epey yorucu geçiyor. Ancak imzaladığımız her bir toplu iş sözleşmesi bizim yorgunluğumuzu alıyor, motive ediyor. Örneğin AFP Türkiye bürosunda süren pazarlık süreci bir noktada tıkandı ve üyelerimiz grev kararı aldı. Bunu da işyerinin önünde düzenlediğimiz bir basın açıklaması ile duyurmuştuk. Greve çok az bir süre kala AFP’den yeni bir teklif geldi. Yine ilkelerimiz gereği üyelerimizle bir toplantı yaptık ve değerlendirdik. Çıkan karar, yeni teklifin kabul edilmesi ve sözleşmenin imzalanması oldu. Paylaştığımız için sözleşmenin ayrıntılarına girmiyorum. Ancak ilk defa yetki aldığımız bir işyerinde daha ilk pazarlık masasında sürecin greve kadar gitmesi ve sonucunda somut kazanımlarla imzanın atılması, üyelerimiz açısından oldukça öğretici oldu.

Cumhuriyet gazetesinde ise oldukça zorlu bir sürecin ardından masaya oturduk. Geçmiş sorunları tekrar hatırlatmak istemiyorum. Ancak toplu pazarlığın sürdüğü altmış günlük sürede anlaşma sağlanamadı ve uyuşmazlık tutanağı tutuldu. Önümüzde arabuluculuk süreci var. Anlaşabileceğimizi umuyoruz. Talep taslağımızı üyelerimizle yaptığımız anket sonucunda belirledik. Her bir görüşme sonrası bilgilendirmede bulunduk. Uyuşmazlık tutanağı sonrası yeniden üyelerimizle bir anket yaptık ve taslağımızı revize ettik. Şu hususun altını çizmek istiyorum: Üyelerimiz, Cumhuriyet’in basın tarihindeki yeri ve öneminin farkında. Bu hassasiyeti de her daim gösteriyorlar. İstiyoruz ki işveren de çalışanlarına aynı hassasiyet ile yaklaşsın ve talepleri kabul görsün. Hep dediğimiz gibi, Cumhuriyet’e sendika yakışır!

Yetkiyi aldığımız ancak henüz toplu pazarlık görüşmelerine başlayamadığımız Halk TV’de ise süreç basına yansıdı, sizler de haberini yaptınız. Çok ayrıntıya girmek istemiyorum ve buradan bir kez daha patron Cafer Mahiroğlu’na çağrıda bulunmak istiyorum. Her gün sendikaların talepleriyle, hayat pahalılığı ile ilgili haberleri izlediğimiz Halk TV’ye bu durum hiç yakışmıyor. Yetkiye yaptığınız itirazı geri çekin, buyurun masaya oturalım. Üyelerimizin, yani Halk TV çalışanı meslektaşlarımızın basın özgürlüğüne yaptığı katkıyı, onların sendikal haklarına saygı duyarak teşvik edin ve örnek olun. 

"ÇABA GÖSTERMELİ VE MÜCADELE ETMELİYİZ"

Son olarak ne söylemek istersiniz? 

Son olarak meslektaşlarımıza şunları söylemek isterim: Değişim, kendi başına olmayacak. Çaba göstermeli ve mücadele etmeliyiz. Sendikalaşın, meslektaşlarınızı da kolektif hareket etmek için motive edin. ‘Ben gazeteciyim’ diyen her birimizin içinde Abdi İpekçi’nin cesaretinden bir parça var. Gelin bu cesareti birlikte büyük bir güce dönüştürelim.

ÖNCEKİ HABER

Gergerlioğlu 23 savcı ve 3 hakim hakkında suç duyurusunda bulundu

SONRAKİ HABER

Kavala'dan Erdoğan'a yanıt: "Soros artığı" gibi ifadeler esef verici

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa