24 Ekim 2021 02:20

Amed’in hafızasına saldırı

Bu tabutları sergilemek öldürülen insanları kimliksiz birer sayıya, basit bir istatistiki veriye indirgemektir.

Fotoğraf: Bilal Güldem

Paylaş

Burhan KUM

Sanatın ölülerin üzerini örtmek için en ‘estetik’ araç olduğu sanılır. 1955’ten beri Almanya’nın tam ortasındaki Kassel’da dört yılda bir düzenlenen ‘Documenta’ Nazi Almanya’sının vahşetini unutturmak amacı güdüyordu. Dünyaya 12 Eylül faşizminin geçmişte kaldığını, ülkede artık özgürlüğün hüküm sürdüğünü söylemek için de 1987’de İstanbul Bienali adı altında uluslararası bir sanat etkinliği düzenlenmeye başladı. 1995 yılında tanıştığımız Gwangju Bienali, 1980 mayısında askeri diktatörlüğe karşı gerçekleştirilen ve 140’tan fazla kişinin hayatı pahasına bastırılan demokratik ayaklanmanın izlerini şehrin tarihinden silmek niyetindeydi. Bu sanatsal etkinliklerin sanatsal ifade biçimlerini geliştirdikleri doğrudur ancak hafızaya ne kadar etkili oldukları tartışmalıdır.

Benzer bir olay geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da yaşandı. Şehrin hafızasında beş yıldır ‘askeri karargah’ olarak yer etmiş Keçi Burcu, bir anda büyük bir tantanayla duyurulan bir sanat etkinliğine ev sahipliği yaptı: Ahmet Güneştekin’den “Hafıza Odası” adlı sergiye. 2015-2016 Sur çatışmalarından beri halka kapalı olan bu alanı sanatla açmayı akıl etmek ve bunu “Bu şehrin hafızasını tazeliyoruz” diyerek pazarlamak tam da geçmişin kanlı izlerini kazımaya yöneliktir. Diyarbakır’ın ihtiyacı hafızasının “tarafınızdan” tazelenmesi değil hafızasını, müdahale ettirmeden, diri tutmaktır.

Güneştekin bir söyleşisinde sergiyi gerçekleştirmede karşılaştığı ‘zorlukları’ dile getirirken, kayyumun ve valinin serginin tanıtımı için billboardların kullanımına izin vermediklerini söylemiş. Vah, vah! Duyan da konuşanı direnişçi sanır. Devletle iş birliği yapmadan Keçi Burcu’nda bırak sergi açmayı, adım dahi atılamayacağını şehirdeki herkes bilirken devletin zorluk çıkardığını iddia etmek de nesi? Geçmişte de Berat Albayrak’ın CEO’su olduğu Çalık Holdingden sponsorluk desteği alan kendisine bu izni, serginin tüm giderlerini karşılayan yerel burjuvazinin aldığını biliyoruz. Dolayısıyla ortada şehrin hafızasını korumaya yönelik bir mücadele değil, devlet ve sermaye ile kol kola hafızaya ihanet etme durumu vardır.

Sanattan bahsetmek gerekseydi, bu gösteri hakkında, sergilenen işlerin sanatla uzaktan yakından ilgisi olmadığı için, tek kelime etmezdim. Karşımızda bir sanatçı yok, en fazla kurnaz bir organizatör. Ortaya koyduğu işlerin çoğu, daha önceleri benzerleri binlerce kez sergilenmiş işlerin kötü kopyalarından ibaret. Boyutun azametinin ve miktarın çokluğunun eserin içeriğini de zenginleştireceği yanılgısına dayalı, sığ ve niteliksiz işler. Harcanan zamana ve paraya yazık! Ancak burcun tepesinde sergilenen ‘şekerleme’ gibi boyanmış onlarca ‘numaralı’ tabut hakkında bir çift laf etmem gerek. Bu tabutları Keçi Burcu’nda sergilemek şehirde (ve tarih boyunca tüm Kürt illerinde) katledilen yüz binlerle ve onların yasını tutan insanlarla alenen alay etmektir. Öldürülen insanları kimliksiz birer sayıya, basit bir istatistiki veriye indirgemektir. Hafızalarda derin yaralar açmış acıları, renkli birer anıya dönüştürüp bir işportacı gibi pazarlamaktır. Neyse ki sergi sırasındaki tek sanatsal olay da bu tabutların sayesinde gerçekleşti.

Sergiyi protesto için gelen gençlerin, okudukları metin eşliğinde tabutlardan bir kaçını Keçi Burcu’ndan aşağıya atmalarının bazı politik doğrucu gazeteciler tarafından ‘Vandallık’ olarak nitelendirilmesinden bahsediyorum. Bence bu eylem Vandallık değil tam da sanatsal bir performanstı. Şehrin hafızasını işgale yönelik saldırının surlardan aşağı atılarak püskürtülmesiydi. Eğer işlerinizi kamusal alanda sergiliyorsanız, kamunun eleştirilerine de açık olmak zorundasınız. Gençlerin yaptığı da kamusal bir eleştiriydi ve serginin niteliğine uygun ve ölçülü bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Helal olsun!

Son sözüm sergiyi gerçekleştiren ve gerçekleşmesine destek veren herkese. Boşuna uğraşmışsınız, çabanız nafile. Unutulacak olan Keçi Burcu’nda sergilenen rezalet, hatırlanacak olan ise de boynuna ip bağlanmış cesetlerin panzerle sürüklenmesi, bodrumlarda yakılan gençler, Taybet Ana, Sur’un kimliksizleştirilmesi ve daha binlercesidir.

Tarih unutturmak umuduyla yazılır, ne var ki hafıza buna izin vermez.

ÖNCEKİ HABER

EMEP Denizli İl Örgütü: Asgari değil insanca yaşam için örgütlenelim

SONRAKİ HABER

Benim gibi, bizim gibi insanların hayatları görünür olsun istedik

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa