24 Ekim 2021 19:06

İTÜ’de rektörlük ve vakıflar arasındaki kavga büyüyor

İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ile İTÜ Geliştirme Vakfı arasında gerilim kampüs içerisine de sirayet ederek belirli taşınmazlar üzerinden görünür bir gerginliğe dönüşmüş durumda.

Fotoğraf: A.Savin/Wikimedia Commons (Free Art License 1.3)

Paylaş

Metin Berk SÜER
İTÜ

Son aylarda İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ile 1993 yılında dönemin rektörü ile birlikte mezunların kurmuş olduğu İTÜ Geliştirme Vakfı arasında ipler hayli gergin. Karşılıklı yapılan suçlama ve savunma açıklamaları kampüs içerisine de sirayet ederek belirli taşınmazlar üzerinden görünür bir gerginliğe dönüşmüş durumda.

REKTÖRLÜK-VAKIF ÇEKİŞMESİ GÖRÜNÜR HALE GELİYOR

Olayların başlangıcını 11 Eylül’de İTÜ Rektörlüğü’nün kampüs içerisinde bulunan ve işletmesi  İTÜ Geliştirme Vakfı’na bağlı Arı Kültürel AŞ. Tarafından sürdürülen Zeynep Birkan Kız Öğrenci Yurdu’nu fiili olarak işgal etmesiyle başladı. İTÜ Rektörlüğü yaşanan olayı yurdun işletme sözleşmesinin süresinin dolduğunu ve vakfa gerekli ihtarlar yapılmasına rağmen yurt boşaltılmadığı için hukuki dayanaklarla el konulduğunu bir açıklama yaparak duyurdu. Açıklamada ayrıca İTÜ öğrencilerinin yurt ihtiyaçlarını çözmenin oldukça acil olduğunu belirten rektörlük, vakfı da yurt sorununu yaratan sebeplerden birisi olarak hedef tahtasına koydu. İTÜ yurtlarının İTÜ’lü öğrencilerin olduğunu ve hiçbir vakfa peşkeş çekilemeyeceğini belirten rektörlük, aynı zamanda vakfın bu zamana kadar yurtları fahiş zamlarla işlettiğini de bir açıdan teşhir etmiş oldu. Bu adımla birlikte İTÜ tarihinde uzun yıllardır yaşanmayan bir sürecin fitili ateşlenmiş oldu. İTÜ Rektörlüğü ilk defa  İTÜ Geliştirme Vakfı’nın işletmesinde olan bir yurda el koyma adımını atarak yurdun işletmesinin İTÜ Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı’na devredildiğini açıkladı.

İTÜ’DE VAKIF PASTASI EPEY BÜYÜK

Ortada bir anda fiili bir işgale kadar varan olayların yaşanmasına neden olan anlaşmazlıkları daha iyi anlamak için İTÜ Rektörlüğü ile İTÜ Geliştirme Vakfı arasındaki ilişkilere ve iki ayrı kurumun İTÜ’nün döner sermayesinde nasıl bir yer kapladığına bakmak gerekiyor.  İTÜ Geliştirme Vakfı bugün için İTÜ’nün kendi marka değeri olarak her alanda ön plana çıkardığı teknokentlarin de bağlı olduğu vakıf aynı zamanda. İTÜ içerisinde konumlanan 10 adet teknokent yapısı yönetici şirketi olan İTÜ Arı Teknokent isminde bir arada toplanmış durumda. Arı Teknokent yapılarının ekonomik pastadaki paylarını anlamak için 2020 yılı itibariyle burada ar-ge faaliyeti yürüten şirketlerin toplam cirosu 25 Milyar TL’ye ulaştığına ve toplam ihracat içerisinde de 780 Milyon Dolar’lık bir dilim yarattığına değinmekte fayda var. İTÜ Geliştirme Vakfı aynı zamanda İstanbul’da biri İTÜ Ayazağa Kampüsü içerisinde diğeri ise Beylerbeyi’nde olmak üzere 2; İzmir’de 1 adet kampüs ile toplam 5 adet okulda da anaokulundan liseye kadar söz sahibi durumda. Bununla birlikte İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde 12 adet Gölet Yurdu, Ferhunde Birkan Kız Öğrenci Yurdu, Ayşe Birkan Öğrenci Yurdu da  İTÜ Geliştirme Vakfı’nın işlettiği diğer alanlar olarak İTÜ’de konumlanmış bir şekilde bulunmakta. İTÜ’de Geliştirme Vakfı haricinde faaliyet gösteren 2 vakıf daha bulunuyor. Bunlardan biri İTÜ Vakfı. Bu vakıf daha çok İTÜ’nün otel, restoran ve konferans alonu hizmeti veren taşınmazlarının işletmesi konusunda söz sahibi ve İTÜ Rektörlüğü ile daha doğal bir bağı var. Bunun haricindeki vakıf ise İTÜ ETA Vakfı. Bu vakıf da İTÜ’nün geçtiğimiz yıllarda satın aldığı Doğa Koleji’nin işletmesini elinde bulunduran ve kuruluşunda elektrik-elektronik alanında farklı sermaye gruplarının doğrudan dahli olan, bugün de sermaye grupları ile ilişkileri yüksek düzeyde olan bir vakıf özelliği taşımakta.

REKTÖRLÜĞÜN FİİLİ KISITLAMALARI GENİŞLİYOR

İTÜ Geliştirme Vakfı kurulduğu günden bugüne kadar geçen sürede İTÜ bünyesinde İTÜ Rektörlüğü ile koordineli şekilde faaliyet gösteren ve üniversite içerisinde yüksek kar oranlarına sahip alanları kendi bünyesinde konumlandıran bir vakıf olarak faaliyetlerine devam ediyor. Fakat son yaşanan süreçte İTÜ Rektörlüğü sadece bir yurdu fiili olarak işgal etmenin ötesinde de  İTÜ Geliştirme Vakfı’nın Ayazağa Kampüsü içerisindeki faaliyet alanlarını sınırlayıcı bir takım adımlar atmaya devam etti. Kampüs içerisinde bulunan İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları’nın ve Arı Teknokent’lerin giriş çıkışlarının sadece okulun “Borsa Kapısı”ndan yapılacağı açıklandı. Bu düzenlemenin okulun içerisinde pandemi önlemleri ve öğrencilerin kullandığı alanları kısıtlayıcı bir hale gelen yoğunluğu azaltmak için yapıldığı belirtilse de tek kapıya indirgenen trafik, okulun dışında da ciddi bir aksama ve ekstra trafik yarattı. İTÜ Rektörlüğü alınan karara uymayanların kampüse giriş çıkışlarının iptal edileceği ve kampüs içi dolaşımı denetlemek için cami kavşağına bir denetim noktası kurulduğunu açıkladı. Bu yaşanan olaya karşın Arı Teknokent AŞ. bir açıklama yayınlayarak durumun kendi lehlerine düzeltilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca İTÜ Geliştirme Vakfı yaptığı her açıklamada İTÜ Rektörü’nün ve yönetiminin de İTÜ Geliştirme Vakfı’nın yönetiminde yönetici pozisyonda oldukları ve kar edilen her noktadan İTÜ’nün de yararladığını belirten bilgileri kamuoyu ile paylaştı. Bu açıklamanın üzerine ise İTÜ Rektörlüğü  İTÜ Geliştirme Vakfı ile arasındaki tüm gerilim ve anlaşmazlıkları ortaya koyduğu oldukça detaylı bir açıklama ile karşılık vererek İTÜ Geliştirme Vakfı’na karşı atılan adımların gerisinin de geleceğinin haberini kamuoyuna duyurdu.

YOLSUZLUK VE HAKSIZ KAZANÇ İFŞA OLUYOR

14 maddelik bir açıklama ile vakıf ile arasında yaşanan zıtlığın nedenlerini açıklamaya başlayan İTÜ Rektörlüğü ilk olarak Arı Teknokent AŞ’nin kampüste kendi kullanımı için belirlenen alanlar dışında başka alanlarda kullanım hakkı bulunmadığını belirterek kapı kısıtlama kararını kendi açısından hukuki bir güvenceyle verdiğini açıkladı. Bundan sonra İTÜ Geliştirme Vakfı’nın yönetiminde olmanın teknokentlerin aldığı tüm kararlara ortak olmak olmadığını belirten bir şekilde açıklamaya devam etti fakat ortaklaşılmayan hangi kararlarda kendi oyu haricinde bir karar çıktığının bilgisini kamuoyu ile paylaşmadı. Daha sonra alınan kararlarda doğrudan rektörlüğün 2 üye ile temsil edildiği  Arı Teknokent AŞ yapısının içerisinde oy çoğunluğunun 4 kişi olduğunu belirterek kendisinin pasif bir öğe olarak yönetimde bulunduğunu kamuoyu ile paylaştı ve  Arı Teknokent AŞ’yi de ticari kaygıları ön plana koyarak İTÜ ismini ikinci planda bıraktığı iddiası ile suçladı. Başta teknokentler olmak üzere birçok gayrimenkulden İTÜ Geliştirme Vakfı’nın haksız ticari gelir elde ettiğini buna karşın; “İTÜ’nün, tıpkı diğer devlet üniversitelerinde olduğu gibi öğrencilerin ücretsiz okuduğu, imkânlarını yalnızca eğitim, öğretim ve araştırmaya kullandıran bir üniversite olma arzu ve amacında” olduğunu belirtti. Kampüs içerisindeki arazilerin %53’ünün vakıflar ve şirketler tarafından kullanıldığını beyan eden İTÜ Rektörlüğü, bu oranın Türkiye’de sadece İTÜ’de bu denli yüksek olduğunu da bir nevi itiraf etmiş oldu. Kampüste bu yoğunlukta bir ticari faaliyetin yapılmasına uzun yıllardır sesini çıkarmayan İTÜ Rektörlüğü, söz konusu vakıf ve işletmelerin gelirlerinin hayli artmasından ve bu gelirlerin kendi denetimi dışında kullanılmasından duyduğu rahatsızlığı rakamlar ile birlikte açıklamaya devam etti. Kampüs içerisinde faaliyet gösteren şirketlerden bazılarının kullandıkları alanları 20 katı fazla meblalara kiralayarak haksız kazanç elde ettiklerini, kampüste ruhsatsız ve izinsiz bina yaptıklarını açıkça ifşa eden yönetim, bugüne kadar göreve geldiğinden beri bu ruhsatsız yapıların ve haksız kazançların oluşmasına neden olan ve halen fiili olarak İTÜ’de bulunan yöneticiler hakkında işlem başlatıp, İTÜ ile ilişkilerinin kesilmediğine dair ise bir açıklamada bulunmadı. Kampüste bugün devam ederken durdurulan teknokent inşaatının ihale ve izin sürecini de detaylı olarak açıklamayan rektörlük, içerisinde yolsuzluk olduğu açıkça belli olan ihale ve işletim süreçlerinin sadece çok az bir kısmını kamuoyunu ve öğrenciler ile paylaşarak bundan sonra atacağı adımlar için haklı bir destek toplama arayışı içerisine girmiş görünüyor.

GELDİĞİMİZ NOKTADA HER ŞEY DAHA NET

Karşılıklı açıklamalar ve atılan adımların son perdesi de İTÜ eski rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’in İTÜ’ye alınmadığı yönünde basında yer bulan haberleri oldu. İTÜ Geliştirme Vakfı’nın kuruluşundan itibaren yakın ilişkiler içerisinde olan ve Arı Teknokent AŞ’nin kuruluşu sırasında da rektörlük görevini sürdüren Sağlamer, halen Arı Teknokent AŞ’de yöneticilik görevlerinde bulunuyor. Bu açıdan bakıldığın içeri alınmama gibi bir restleşme İTÜ Rektörlüğü ile İTÜ Geliştirme Vakfı arasındaki gerginliğin son sürat devam ettiğini ve edeceğini de gösterir nitelikte. Yaşanan olaydan sonra basına yansıyan tartışmalara bir yanıt vermek amacıyla yeniden bir açıklama yapan İTÜ Rektörlüğü ise Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’in kampüse alınmama gibi bir durumunun olmadığını belirtirken; “Bununla birlikte, İTÜ eski Rektörü ve emekli öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’in, Geliştirme Vakfı ve bu vakfın iştirak şirketleri olan ARI Kültürel AŞ ve Kültürel AŞ’de yöneticilik görevleri de bulunmaktadır. Ancak, kampüste fiziksel olarak yeri olmaması gereken bir vakıf ve vakıf iştiraki şirketlerin temsilcisi olan Sayın Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’in basına niçin böyle bir demeç verdiği, ne yapmak istediği ve hangi sebeple bu tür bir yola başvurduğu tam olarak anlaşılamamıştır.” diyerek vakfa dair suçlamalarını bir adım daha öteye taşıdı.

YOLSUZLUĞUN, ŞİRKETLERE VE VAKIFLARA PEŞKEŞİN OLMADIĞI BİR İTÜ İÇİN

İTÜ’de öğrencilerin başta barınma, kampüsteki işletmelerin pahalılığı, derslik, labaratuvar, sosyal alanların ve spor alanlarının yetersizliği gibi birçok sorunu bulunurken İTÜ Rektörlüğü ile İTÜ Geliştirme Vakfı arasındaki kar ve rant kavgasının bir tarafı olmamaları gerektiği oldukça açık. Yaşanan sürecin en temel nedeni uzun yıllardır rektörlük görevini sürdüren ve Doğa Koleji’nin satın alınması gibi İTÜ tarihinin en büyük ekonomik harcamasını yapan eski rektör Mehmet Karaca’nın arkasında bıraktığı yönetim anlayışının kar ve rant işleyişinin yeni yönetiminki ile uyuşamaması. Bundan dolayı yeni rektör İsmail Koyuncu vakıflara ve özel işletmelere savaş açarak daha rahat idare edebileceği ve İTÜ markası adı altında üretilen pastadan daha fazla pay alabileceği bir düzeni kavga yoluyla sağlamaya çalışıyor. Bunu yaparken de vakıflarla ve özel işletmelerle öğrencilerin hakkını korumak için savaşıyormuş algısını yaratarak kendisini haklı gören ve destek veren bir kamuoyu oluşturmak istiyor. Elinde onca imkan olmasına rağmen öğrencilerin temel sorunları için göreve geldiğinden bugüne gerekli adımları atmayan, yurt yapmayan, fakülteleri tam anlamıyla yüz yüze eğitime hazırlamayan, yemekhanelerin kapasitesini artırmayan bir yönetmin; “vakıflar önümüze taş koyduğu için öğrencilerin sorunlarını çözemiyoruz, onları gidince her şeyi halledeceğiz” şeklindeki savunması öğrenciler için gerçekçi ve yeterli değildir. Eğer İTÜ yıllardır haksız kazancın, yolsuzluğun, öğrencilere hizmet yerine şirket ve vakıflara karın ve rantın merkezi olmuşsa ilk olarak bu düzeni yaratanlardan hesap sorulmaya başlanması daha sonra da hiç vakit kaybetmeden İTÜ öğrencilerinin taleplerinin karşılanmaya başlanması lazımdır. Bu da ancak ve ancak karşılıklı kamuoyu duyuruları ve restleşmeler ile değil; İTÜ öğrencilerinin bulundukları her alanda bir araya gelerek geçmişin hesabını sorması ve bugünle birlikte geleceğin demokratik ve özerk İTÜ’sünü yaratmasından geçmektedir.

ÖNCEKİ HABER

MKM 30’uncu yıl konseri Adana’da yasağa rağmen yapıldı

SONRAKİ HABER

Düğünde dağıtılan tavuktan yiyen 47 kişi hastanelik oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa