25 Aralık 2012 12:43

16 Ton vicdan ve serbest piyasaya dair bir film

Serbest piyasada herkes serbest midir, yoksa birilerinin refahı için diğerleri maden ocağına inmek mecburiyetinde midir? Kendisini “Ağlama Anne Güzel Yerdeyim” isimli belgeseliyle de tanıdığımız Ümit Kıvanç, “16 Ton” isimli belgeselinde bu sorunun yanıtını gözler önüne seriyor.Filmin ilk karelerinde, kapitalist d&

16 Ton vicdan ve serbest piyasaya dair bir film
Paylaş
Fethi Yıldırım

Filmin ilk karelerinde, kapitalist döneme hazırlık evresine tanıklık ediyoruz; “coğrafi keşif” adı altında sömürülen, yok edilen toplumlar, bahsi geçen “akılcı, eşitlikçi çağ”a bir sıfır geride başlıyorlar. İlerleyen dönemde, aynı yöntemi farklı kıtalarda olduğu gibi kendi coğrafyalarında da uygulayabileceklerini anlayan Avrupalı sermayedarlar, elde ettikleri sermaye ile serbest piyasanın temellerini atıyorlar. Sanayi Devrimi’nin temel gereksinimi olan kömürü, minimum maliyet maksimum kar prensibiyle çıkarabilmek için ucuz emeğe ihtiyaç duyan kapitalistler, çözümü çocuk işçileri çalıştırmakta buluyorlar. Çalışma koşullarını kabul etmeyip kitlesel eylemlere başvuran işçileri silahlı eylemlerle bastıran kapitalistler, bahsettikleri “serbest piyasa sistemi”nin gerek o dönemde, gerekse daha ileriki dönemlerde nasıl işleyeceğini dünyaya gösteriyorlar. Zaman ilerledikçe kapitalistlerin, çözümü işçilerine karşı daha “insaflı ve sevecen” gözükmekte bulduğuna şahit oluyoruz. İşçileriyle beraber yemek yiyen, onların sorunlarını dinleyen “maznum kapitalist”ler, diğer yandan gelişen halkla ilişkiler faaliyetleriyle beraber toplum nezlindeki itibarlarını korumaya çalışıyorlar.
SINIFSAL EVRİMİNİ GÖSTERİYOR
Derken Ümit Kıvanç, gözlerimizi bir anda Anadolu coğrafyasına ve serbest piyasanın buradaki gelişimine çeviriyor. Yeni kurulan cumhuriyet, gelişen kapitalizme ve yeni serbest piyasacı dünya düzenine adapte olabilmek için, çareyi aynı şekilde, rasyonel/liberal algıyla, ucuz emek gücünde buluyor. Bu doğrultuda söylem geliştiren yeni cumhuriyet, işçi gücünü kömür havzasına yönlendirmek için, bu bölgede amele mahalleleri kurmayı planlıyor,ancak başarılı olamıyor. Türkiye’deki işçi taleplerini ve bunların karşısında gelişen baskıları incelediğimiz zaman, sürecin Avrupa’daki gibi şekillendiğine şahit oluyoruz.
Liberalizmin felsefesine göre biri bir işi kendi iradesi doğrultusunda yapmaktadır, baskılardan yahut zorunluluklardan söz edemeyiz; “serbest piyasa” budur. Ancak “16 Ton”u izlerken bir kez daha şahit oluyoruz ki, bazılarının maden ocağında çalışmaktan başka bir seçeneği yoktur. Ümit Kıvanç “16 Ton”da akıl çağının, kapitalizmin ve gittikçe derinleşen sınıf çelişkisinin evrimini görsellerle işlerken, aynı zamanda bir işçi çocuğu olan Merle Travis’in, 1946 yılında çıkardığı, belgesele de adını veren “16 tons” isimli şarkının evrimini, zaman içinde kimler tarafından seslendirildiğini de açıklıyor. “General Electrics” isimli şirketin de bir dönem reklam müziği olarak kullandığı şarkının sözleri, ironiyi gözler önüne seriyor : “ …You load sixteen tons what do you get / Another day older and deeper in dept / Saint Peter don’t you call me ‘cause I can’t go / I owe my soul to the company store…” (Ankara/EVRENSEL)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Tuncay Şanlı üç hafta yok

SONRAKİ HABER

‘Papin Mustafa’dan golcü tarifi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa