JMO İzmir Şube Başkanı Bora Sonuvar: İzmir’in zemin yapısı yüksek risk taşıyor
30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan İzmir depreminin yarın 1. yıl dönümü. Depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen acılar da sorunlar da devam ediyor.
Fotoğraf: Evrensel
Ramis SAĞLAM
İzmir
30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan İzmir depreminin yarın 1. yıl dönümü. Depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen acılar da, sorunlar da devam ediyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Bora Sonuvar ile her deprem sonrası gündeme gelen İzmir’in fay hatları ve zemin sorunlarını konuştuk. 37 kişinin yaşamını yitirdiği Rıza Bey Apartmanı’nda çocukları Sayra ve Çınar’ı kaybeden anne Tülin Batmaz ve baba Alican Alpgündüz de geçen 1 yılda neler yaşadıklarını ve yaptıklarını anlattı.
İZMİR AKTİF VE RİSKLİ DEPREM BÖLGESİ
İzmir, dünyada en aktif ve riskli deprem bölgelerinden biri olan Batı Anadolu ve Ege Denizi bölgesinde yer alan ve bugün için karada ve denizdeki onlarca diri fayın üretebileceği ve büyüklükleri 7’nin üzerine çıkma potansiyeli taşıyan depremlerin etkisinde kalabilecek bir kent olma özelliğini taşıyor.
Jeolojik ve jeoteknik açıdan bakınca kentin sorunlu yapı stokunun üzerinde yer aldığını, zemin koşullarının da mühendislik açısından zayıf karakterde olduğunu belirten Sonuvar, Bornova baseni gibi çöküntü alanlarında yüksek yüzeye yakın yer altı su seviyesi ile delta kökenli kalın alüvyonel malzemenin iç içe olduğunu söyledi.
Kentsel alanda yayılım gösteren volkanik birimlerin hidrotermal, tektonik ve atmosferik etkilere maruz kaldığı için yüksek oranda altere olduğunu, bu alanların heyelan ve kaya düşmesi olayları için elverişli hale geldiğini ifade eden Sonuvar, “Bu risklere yağış ve zeminin hidrojeolojik ve jeomorfolojik yapısının bir sonucu olan taşkın riskini de ilave ettiğimizde İzmir’imizin zemin yapısının jeolojik, jeoteknik, tektonik ve hidrojeolojik açılardan yüksek riskler taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz” dedi.
‘BİZ HÂLÂ EN KÖTÜ DEPREMİ YAŞAMADIK’
Depremde binaların yıkıldığı Bayraklı bölgesinin Bornova baseni olarak adlandırıldığını ve her iki tarafın da fay hareketli ile çöken bir ova özelliği taşıdığını anlatan Sonuvar, bu alanda inşa edilen veya inşası devam eden çok katlı rezidans ve iş merkezlerinin yaratacağı yoğunluğun tartışmalı konulardan biri olduğunu dile getirdi.
Sonuvar, Bayraklı’ın yaklaşık 10 bin yıl öncesinin kıyı çizgisinin deniz tarafında kalan ve sonraki yıllarda biriken alüvyonların etkisiyle karasallaşan yer yer bataklık türü zayıf zemin mühendislik özelliklerine sahip bir alan olduğunu söyledi. Sonuvar, “Bu zeminler üzerinde yer alan yerleşim yerlerinde bırakınız yüksek yapılaşma, emsal ve nüfus artışı tam tersi deprem sakınım plan kararları uygulanarak yoğunluklar azaltılır. Unutmayalım ki 30 Ekim 70 km. uzağımızdaki bir fayın ‘orta büyüklükte’ ürettiği bir depremdi ve biz hâlâ en kötü depremi yaşamadık” diye konuştu.
‘REZERV ALANI KARARI BİLİMSELLİKTEN YOKSUN’
Çevre, Şehircilik ve İkilim Değişikliği Bakanlığının belirlediği rezerv alanıyla ilgili TMMOB İzmir İKK olarak itirazlarda bulunduklarını anlatan Sonuvar, “Bu karar, alelacele alınmış, bilimsel dayanaktan yoksun ve yürürlükteki plan kararları ve koruma statülerini hiçe sayan bir karardır. Plan raporunu incelediğimiz zaman bölgenin depremselliğinin ve jeolojik koşullarının yeterince ayrıntılı değerlendirilmediğini gördük” dedi.
‘FAY YASASINI ÖNEMSİYORUZ’
Depremin sarsıntı etkisinin yorumlanması gerektiğini söyleyen Sonuvar, “Diri fay zonlarında düşeyde ve/veya yatayda meydana gelebilecek yer değiştirme, kayma, sıkışma, çökme gibi hareketlerin araştırılarak bu türden yüzey faylanması riskleri taşıyan sahaların önceden belirlenerek ‘yüzey faylanması tehlike kuşağı ve sakınım bandı’ oluşturulması gerekir” diye ekledi.
Fayın hangi kriterlere göre tanımlanacağı ve bu sakınım bandının kaç metre olacağı gibi konulara ilişkin usul ve esasları düzenleyen bir mevzuat belirten Sonuvar, “Ne yazık ki bu çalışmalar ülkemizde tam olarak yapılmıyor. Biz bu nedenle Fay Yasası’nı çok önemsiyoruz” dedi.
‘RİSK ALTINDAKİ BÖLGELERDE İSTİHDAM YETERSİZ’
Sonuvar, başta belediyeler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarındaki istihdam durumu yetersiz kaldığı için özellikle afet risk azaltma süreçlerinde etkin ve verimli bir şekilde yer alamadıklarını söyledi.
Sonuvar, “Yapı denetim sisteminde jeoloji mühendislerinin yer almaması hem ülke hem de ilimiz ölçeğinde önemli ve tehlikeli bir eksikliktir. Bu eksikliğin ve belediyelerde istihdam yetersizlikleri nedeniyle kentimizdeki bina türü yapılar hazırlanan zemin ve temel etüt raporları ile zemin iyileştirme projelerinin arazi denetimi yeterince yapılamamaktadır. Diğer yandan kent ölçeğinde, jeolojik verileri işlendiği ‘yer bilgi sisteminin’ ivedilikle kurulup başta afet risk azaltma sistemi olmak üzere her türlü kentsel yatırım ve mekansal planlama işlerinde kullanıma sunulması gereklidir” diye konuştu.
SAYRA VE ÇINAR’IN AİLESİ: ÇOCUKLARIMIZIN ANISINI İYİLİK FELSEFESİNDE YAŞATIYORUZ
Depremde yıkılan Rıza Bey Apartmanı’nda çocukları Sayra ve Çınar’ı kaybeden Tülin Batmaz, “30 Ekim sonrası bir milat oldu benim için” diye söze başladı. İkizleri Sayra ve Çınar’ın “İyilik ve güzellik” olan hayat felsefelerini anlatan Batmaz, “İyilik İkizim” hareketiyle Sayra ile Çınar’ı yaşatmanın, onların güzelliklerini çoğaltmak olduğu düşüncesiyle yola koyulduklarını söyledi.
Araya giren Alican Alpgündüz, Sayra’nın kanser hastası sınıf arkadaşıyla olan anısını anlatarak, arkadaşlarına kanser hastalığının bulaşıcı olmadığını gösterdiğini söyledi.
AFRİKA’DA ASYA’DA SU SEBİLLERİ
Temalarının sadece iyilik yapmak olmadığını ifade eden Tülin Batmaz, “Amacımız sadece Sarya ve Çınar’ın adını yaşatmak değil, iyilik felsefesini yaygınlaştırmak” dedi.
Türkiye’de çocukların suya çok rahat ulaşabildiğini söyleyen Batmaz, “Bütün dünya aynı şeye sahip olmadığı için Afrika’da 3, Asya’da ise 1 su sebili açtırdık. Bunlar kuyudan çok farklı. Sebil her türlü artezyen çalışmaları bitirilmiş, depolanmış ve dezenfekte edilip kullanıma hazır hale gelmiş su oluyor” diye anlatı.
İkisi İstanbul’da 1’i İzmir’de olmak üzere otizmli çocuklar için sınıf açtıklarını da ifade eden Batmaz, “Sayra ve Çınar’ın yarım kalan hikayeleri gibi onların hikayeleri yarım kalmasın istedik” dedi. “Bir yola giriyorsunuz ve o yolda her şey akmaya başlıyor. Çocuklar hassas ve zayıf halkalarımız oldu” diyen Batmaz, bu dönem 25 SMA’lı çocuğa destek verdiklerini anlattı.
DERSLİKLERE ADLARI VERİLİYOR
İkizleriyle çok kitap okuduklarını dile getiren Batmaz, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile beraber bir çalışma yürüterek, Kemalpaşa’da üç köy okulunun her şeyini sıfırdan yaparak kütüphane haline getirdiklerini söyledi. Bundan sonraki aşamalarda hayalinin bir vakıf veya bir dernek kurmak olduğunu aktaran Batmaz, başka hayatlara dokunup faydalı olarak çocuklarının isimlerini yaşatmanın bundan sonraki tek amaçları olduğunu söyledi.