Avrupa'nın Gündemi | Ukrayna Donbass’ta ateşle oynuyor
Avrupa Gündemi'nde bu hafta Ukrayna'nın, Rusya'yı sıkıştırma oyununun bir parçası olarak işlevi, İngiltere'deki bütçe süreci ve Fransa'da hükümetin cüzi sosyal yardımına dair tartışmalar var.
Fotoğraf: ritmeurasia.org
NATO’nun Rusya’ya karşı saldırgan tavrı sertleşerek devam ediyor. Ukrayna da bu riskli bir oyunun parçası. Junge Welt gazetesinden aldığımız yorumda Ukrayna’dan tek taraflı ayrılan Donbass için ne NATO’nun ne de Rusya’nın savaşa girmek isteyeceği, ancak yıllardan beri dış politikası ateşle oynamak olan Ukrayna’nın Donbass konusunda da yanan kendisi olacağı halde fitili ateşlemeye çalıştığı belirtiliyor.
Birleşik Krallık’ta ise büyük bir gürültüyle açıklanan ve geleceğe umutla bakmayı salık veren bütçe yine emekçi halk için yükün artacağına işaret ediyor. Bankalara sağlanan vergi muafiyetinin en yoksul halka sunulan yardımın iki katını aştığı bütçe, kesinti politikalarının sonlandığını gösterse de son on yılda kaybedilenlerin yerine asla koyulmayacağı kesin mesajını veriyor. Britanya’nın acil iklim önlemleri konusunda samimiyetsizliği de bu bütçeyle onaylanmış oldu.
Fransa’da hükümet, temel gıda maddelerinde enflasyon, yakıt, elektrik ve gazda rekor fiyatlar ile karşı karşıya kalan en zor durumda olan insanlar için 100 avroluk bir çözüm sunuyor. Bu durum emekçilerin gerçek taleplerine, yani ücretlerin yükselmesine karşı çözüm sunmayan hükümetin bir manipülasyon stratejisi olarak değerlendiriliyor.
RİSKLİ OYUN
Reinhard LAUTERBACH
Junge Welt
Askeri bakış açısından, Donbass’ta son zamanlarda artan olay sayısı tamamen önemsizdir. Burada tahrip edilen bir top, orada düşürülen bir gözlem uçağı, güç dengesini temelden değiştirmez. İki “Halk Cumhuriyeti”nin silahlı kuvvetleri bunu biliyor ve bu nedenle durumu körükleyecek ne stratejik çıkarları ne de siyasi yetkileri var. Bu, “Halk Cumhuriyetleri”nin ve ordularının Moskova ile anlaşmaya varılmamış hiçbir şeyi yapmayacağından şüphelenilmesi durumunda da geçerlidir. Rusya, en azından “Kuzey Akım 2”nin işletmeye alınması için onay almayı umduğu sürece, Donbass “cephesinde” barış istiyor.
Buna göre, bugünlerde Moskova’da işler birikiyor: Putin’in sözcüsü Dmitri Peskov, Ukrayna ordusunun faaliyetlerinin “Ukrayna’nın kendi vatandaşlarını” tehlikeye atacağı konusundaki “endişesini” bile dile getirdi. Bahsetmediği şey, “Halk Cumhuriyetlerinin” neredeyse bir milyon vatandaşının -geri kalan nüfusun yaklaşık üçte biri- Rus vatandaşlığına geçtiği oldu. Başlangıçta bu, Ukrayna’yı sanayi bölgesini askeri yollarla yeniden ele geçirme girişiminden caydırmayı amaçlıyordu -çünkü yurtdışındaki Rus vatandaşlarını korumak silahlı müdahale için açık bir gerekliliktir. Şimdi tehlike, Kiev’in Rusya’nın kararlılığını test edebilmesi. Moskova gerçekten Donbass’ta açık savaş sürdürme riskini alabilecek mi? Yoksa geride kalıp kendini kağıttan bir kaplan olarak mı ortaya koyuyor?
Dolayısıyla, Ukrayna’nın tam olarak bunu test etmekle ilgilendiği hipotezi makul görünüyor. ABD ve NATO temsilcilerinin, ülkenin gelecekte savaş ittifakına katılabileceği ve Rusya’nın bu konuda söyleyecek hiçbir şeyinin olmadığı yönündeki vaatleri Ukrayna’yı teşvik etti -ama nihayetinde kendi bölgesinde yeni bir savaş turu riskiyle onu yalnız başına bıraktı. Çünkü Kremlin’in Donetsk’in savaşa değip değmediğini dikkatlice değerlendirdiği iddia edilirse aslında bunu yapan ABD dahil yerleşik NATO devletleridir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü adına kendi kayıplarını göze alarak bir savaşı gerçekten göze alırlar mı?
Özellikle stratejik olarak konuşursak, Donbass’lı veya Donbass’sız bir Ukrayna’nın NATO için aynı değere sahip olduğunu bilmek durumundayız. Dolayısıyla Ukrayna’nın batı savaş ittifakına nihai olarak dahil edilmesi için bölgesel savaş yapılması astarın yüzüden pahalı olması anlamına gelir. Ancak bunu anlamak, 2014’ten beri dış politikası tek şeyden ibaret olan bir ülkeden çok şey istemek olur: Ateşle oynamak.
(Çeviren: Semra Çelik)
SONBAHAR BÜTÇESİ: SERT GERÇEKLER KASVETLİ BİR TABLO ÇİZİYOR
James MEADWAY
Morning Star
Bakan Rishi Sunak, Muhafazakar Parti içinde kemer sıkma harcamalarındaki kesintilerden uzaklaşıldığını doğrulayan bir bütçe yayınladı. Bu, Boris Johnson hükümetinin Muhafazakarların çok uzun zamandır yaptığını görmediğimiz bir şekilde ekonomi için harcamaya ve müdahale etmeye istekli olduğunu doğruluyor.
Hükümet harcamaları ve yatırımları konusunda yeni bir fikir birliği kazanmak, kemer sıkma karşıtı kampanyacılar için önemli bir zaferdir. Ancak bunun hâlâ bir Muhafazakar hükümet olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Önümüzdeki üç yılda 150 milyar sterlinlik harcama artışı, bu ülkeye son on yılda verdikleri zararı onarmaya bile yetmiyor.
Örneğin, Hazine hafta sonunda çeşitli destek hizmetleri için tek durak noktası sağlamayı amaçlayan 75 yeni “aile merkezini” gururla açıklıyordu. Ancak bu, Muhafazakarların çeşitli aile destek hizmetleri için tek noktadan hizmet sağlayan 1300 Sure Start Aile Merkezini kapatmasından sonra oldu.
Öğrenci başına okul finansmanı artacak. Ancak bu, onu 2024’e kadar 2010 seviyelerine geri götürmek için yeterli olacaktır; 14 yıl ve boşa giden bir nesil.
Ve sosyal yardım olan Evrensel Kredi (UC) için “azalma oranındaki” indirim -biri çalışmaya başladığında UC ödemelerinin kaldırıldığı oran- memnuniyetle karşılanacaktır. Ancak, rakamlar hâlâ hesaplanıyor olsa da 5,5 milyon en yoksul hanenin yılda bin sterlin kaybetmesine yol açan haftada 20 sterlinlik kesintiyi düzgün bir şekilde telafi etmek için yeterli görünmüyor.
Sunak’ın harcama artışı yılda ortalama yüzde 3’lük bir büyümedir ve bu, İşçi Partisinin mali krizden önceki on yılda sağladığı yıllık ortalama yüzde 4’lük artışın altındadır. Aynı zamanda Muhafazakarların 2019’da zorladığı yüzde 4,1’lik artışın bile gerisindedir.
Sistemi genel olarak daha anlaşılır hale getiren alkol vergilerinde yapılan kesintiler, şüphesiz manşetleri çekecektir. Burada geniş anlamda mantıklı reformlara karşı çıkmak zor. Ancak bu, ilgiyi bütçedeki gerçek şok edicilerden saptırmaya yarar; bunun hâlâ Muhafazakar önceliklere sahip bir Muhafazakar hükümet olduğunu hatırlatıyor.
Özellikle şok edici olan, Sunak’ın hükümetin yeşil söylemini darma duman etmesiydi. Glasgow’daki kritik Cop26 iklim toplantısına ev sahipliği etmeden bir hafta önce Sunak’ın bütçesi, iç hat uçuşlarında hava yolcusu vergisini azaltmak gibi aptalca bir karar verdi. İç hat uçuşları, demiryolu gibi düşük karbonlu alternatiflerin yerini alması en kolay olanıdır. Ancak Sunak, onları vergi indirimi ile cesaretlendirmekle övünüyor.
İngiliz hükümetinin şu anda önde gelen gelişmekte olan ülkelerden iklim değişikliği konusunda daha fazlasını yapmasını talep edecek herhangi bir inandırıcılığı nasıl olabilir? Herhangi bir ülkenin yapması gereken bu vergi indirimini işaret etmek ve onlara ikiyüzlü demek.
Açıklanan 30 milyar sterlinlik yeşil yatırım, Kamu Politikası Araştırma Enstitüsü’nün sera gazı emisyonlarımızı azaltmak için bir kerelik bir taahhüt değil, her yıl gerekli olduğunu düşündüğü şeydir.
Temel araştırma ve geliştirme için fon, iki yıl daha ileriye itildi. Sunak, konuşmasında iklim değişikliğinden daha fazla alkol vergilerine zaman harcadı; önceliklerini anlamak kolay.
Her şeyden önce, Sunak’ın şovuna rağmen, bu bütçenin yanında sunulan sert rakamlar çok farklı bir hikaye anlatıyor. Kilit malların arzını kısıtlayan küresel tedarik zinciri krizinin sonucu olarak enflasyonun gelecek yıl en az yüzde 4’e yükselmesi beklenirken, milyonlarca aile yaşam standartlarında daha fazla daralma görecek.
Muhafazakarlar yönetiminde yaşam standartları için “kayıp on yıl” devam edecek gibi görünüyor. Resmi Bütçe Sorumluluğu Ofisi tahminleri artık kovid-19’un önceden beklenenden daha az uzun vadeli hasar verdiğini iddia ederken, diğer güvenilir tahminler etkilerin çok daha kötü olacağı yönünde.
Gölge Maliye Bakanı Rachel Reeves, Parlamentodaki Muhafazakarları açıkça sarsan güçlü yanıtında milyonlarca çalışan insanın deneyimine kıyasla Sunak’ın “paralel bir evrende” yaşadığını söylemekte haklıydı. Ancak İşçi Partisi hükümet değil ve seçim çok uzakta. Kamyon şoförlerinin kısa süre önce güvence altına aldığı, enflasyonu yok sayan çift haneli maaş artışları örgütlenmek ve mücadele etmek ve sağlamak artık sendikalara düşüyor.
(Çeviren: Haldun Sonkaynar)
YİRMİ YEDİ KURUŞ
Patrick Le HYARIC
L’Humanité
Günde 0.27 kuruş. Evet, yirmi yedi. Bu, hükümetin Fransa’da temel gıda maddelerinin yükselen fiyatlarından ciddi şekilde etkilenen birçok insana sunduğu miktardır.
Enerji ve ekmek fiyatları yükseliyor ama ücretler ve emekli maaşlarında herhangi bir değişiklik yok. Ayda 2 bin avrodan az kazananlar için devlet kasasından çıkan bu 100 avroluk banknot, iktidarın politikasının doğasını iyi anlatıyor aslında: Maaşları artırmadan ve dolaylı vergileri düşürmeden sosyal kazanın patlamasını önlemek.
100 avro zaten haftanın yakıt fiyatı veya alışveriş sepetiyle çabucak yutulacak. Elbette, daha fazla etkilemek ve operasyonun maliyetini (3,8 milyar avro) ajite etmek için yetkililer fazlasıyla mürekkep harcıyorlar, her yerde söz alıyorlar… Bu meblağın neredeyse tamamının, yakıt fiyatlarındaki aynı artıştan ve iktidarın ve Avrupa kurumlarının karşı çıkmayı reddettiği otomatik olarak kaynaklanan KDV ve vergilerden elde edilen ek gelirle dengeleneceğini asla söylemiyorlar. Aynı şekilde, hiçbir zaman bu rakam temettüler üzerinden 33 milyar* avroluk vergileri zimmetine geçiren bankaların ve emeklilik fonlarının manipülasyonlarıyla karşılaştırılmıyor.
Hükümetin, bu zor süreçte adil ve verimli olması söz konusu değil. Hükümet, bu 100 avronun cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde maaş bordrosunda ve emekli maaşlarında görünmesini istiyor. Ayrıca, ayda sadece 2 bin avro geliri olanlar için bu yardımın verilmesine ilişkin tek tip kriterin, vatandaşların gerçek yaşam koşullarını dikkate almadığını da eklemek gerekir.
Örneğin, 2 bin avrodan fazla geliri olan ve işe gidip gelmek için arabasını kullanmak zorunda kalan, bir veya iki çocuğu olan bekar bir anne, mevcut enflasyondan, 1900 avro ile büyük bir şehirde yaşayan bekar bir kişiye göre tartışmasız daha fazla etkileniyor. Bu nedenle, böyle bir hükmün sosyal veya ekonomik etkinliği hiç değerlendirilmemiştir.
Çok daha adil önlemler uygulanabilirdi: Asgari ücretten başlayarak genel olarak maaşların artışını sağlamak gibi (...). Ayrıca yakıt ve elektrik vergilerini de düşürebilirdi.
Büyük patronları koruduğu için hükümet, daha iyi ücret ve emeklilik maaşı taleplerine yanıt vermeyi reddediyor. Sermayenin kârları değişmiyor ve 100 avroluk önlem gerçekte emekçilerin taleplerine karşı bir kalkan olarak görülüyor.
En adaletsiz olan dolaylı vergileri düşürmeyi reddetmek, devletlere tavsiyelerinde, devlet borçlarını finanse etmek için sözde “üretim” vergileri, yani sermaye üzerinden alınan vergileri azaltmak için “tüketim” vergilerini artırmayı talep eden Avrupa yönergelerine yanıt veriyor.
Daha yüksek ücretler ve emekli maaşları ile beraber vergi adaletini içeren sosyal adalet için ikili mücadele ivme kazanmalıdır. Buna, Avrupa’nın istikrar paktını ve onun saçma kriterlerini ortadan kaldırmak için bir mücadele eşlik etmelidir. Ayrıca, EDF tekelinin (elektrik şirketi) tekrar kamulaştırılması ve demokratikleştirilmesi ile enerji bağımsızlığımız için uzun vadeli bir vizyon ve kapitalist piyasaya bağımlı olmayı bırakması gereken gıda egemenliğimizi geri kazanma süreci eşlik etmelidir.
Bu nedenle gıda, Dünya Ticaret Örgütünün uluslararası müzakerelerinden ve ticaret anlaşmalarından çıkarılmalıdır. Bu durum, halklar ve devletler arasındaki iş birliğini dışlamayacaktır elbet. Bu, paranın yasalarına karşı yeni bir ilerici tutarlılık çağrısıdır.
*Bu rakam, 15 uluslararası medyanın anketiyle ortaya çıktı.
(Çeviren: Diyar Çomak)