31 Ekim 2021 01:20
/
Güncelleme: 14:30

Türkiyeli işçilerin Almanya’ya getirilişlerinin 60. yılı | Emeğin göçü zor başladı, emekçi zor yaşadı

Ali ÇARMAN

Göç ve göçmenlik insanlık tarihinde daha güzel bir yaşam umuduyla hep var oldu. İnsanlar, özellikle yoksullar; kimi zaman doğal afetler kimi zaman savaşlar kimi zaman ise ekonomik ya da politik nedenlerle göç etti ya da göçe zorlandı. Bu hareketliliklerle ‘sınırsız’ bir dünya için de adımlar atılmış oldu.

Kaiser Almanya’sı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki anlaşma sonucu 1900’lü yıllardan itibaren yüzlerce çocuk ve genç eğitim ve meslek edinmek için Berlin, Kiel ve Stuttgart’a getirildi. 1907’de Almanya’daki öğrenci sayısı 12 bindi. Bu yıllarda Türk işçiler Mercedes, AEG ve sigara fabrikaları başta olmak üzere değişik alanlarda çalışmaktaydı.

Gelişkin kapitalist bir ülke olan Almanya’nın sadece göç almadığı; başta ABD ve Yeni Zelanda olmak üzere büyük göç verdiği de unutulmamalı. 1932 yılına kadar 5 milyon Alman yurt dışına göç etti. Bununla birlikte ikinci paylaşım savaşı sonrası adeta bir harabeye dönen Avrupa’nın belli başlı devletleri iş gücüne ihtiyaç duymakta idiler.

Almanya’nın başkenti olan Bonn’daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçilik binasında imzalanan tarihi 30 Ekim 1961 anlaşması ile resmi olarak Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü başladı. Göçü başlatan 12 maddelik anlaşmada her şey Almanya tarafının seçme usulüne bırakılmıştı. Varılan anlaşma öncesi Türkiye’den kendi olanaklarıyla Almanya’ya iş için gelen 6 bin 700 kişi olduğu resmi kayıtlarda yazılı. İş gücü anlaşması yapan Almanya’da aynı yıl 150 bin işsiz bulunmaktaydı. Buna karşın Alman sermayedarları genç, sağlıklı, verilen işi sorgusuz yapacak ucuz iş gücüne ihtiyaç duydu.

Bu yıl, Türkiyeli işçilerin Almanya’ya getirilişlerinin 60. yılı. Zorluklarla dolu 60 yıllık süreçte toplumsal yasalar işledi. 1-2 yıllık diye çıkılan yollar yerini engellemelere ve ayrımcılığa rağmen vatandaşlığa geçişe bırakıyor.

"MİSAFİR İŞÇİLİK" DÖNEMİ

Valizler Dolusu Umut kitabının hazırlık sürecinde birinci kuşaktan işçilerle sayısız sohbetim oldu. Anlaşmanın yapıldığı ilk birkaç yıl gelen işçilerin neredeyse tamamı kalifiye işçi. Patronların ucuz iş gücü talebi bitmeyince Anadolu’nun dört bir yanından gerekli şartları yerine getiren işçiler zar zor Alman doktorların kontrolünden geçti ve gruplar halinde Almanya’ya getirildi.

27 Mayıs darbesi sonrası 1960’ta Almanya’ya giden işçi sayısı 2 bin 700 iken bu rakam 1963’de 27 bin 500’e yükseldi. ‘Düğün dernek’ gelişler 1973’e kadar hız kaybetmeden devam etti. Almanya’daki Türkiyeli işçi sayısı kısa bir zaman içinde 1 milyona yaklaştı.

1973’te Petrol Krizi olarak bilinen ekonomik çöküş ile Almanya Türkiye’den göçmen işçi alımına nokta koydu. Almanya’ya göçenlere uzun süre ‘Geri dönecekler’ denilerek misafir işçi gözüyle bakıldı. Bu ‘misafirler’ sefil barakalarda (işçi haymları) yok-yoksul bir hayata mahkum edildi. Sadece Türkiye değil; İtalya, Yunanistan, Portekiz’den getirilen bütün ‘misafir’ işçiler benzer sorunları yaşadı.

İşçi alımı durdurulunca bu kez hızla aile bileşimi sürecine girildi. Kadın ve erkek işçiler ailelerini ve çocuklarını yanlarına getirme, ev bulma, ev alma yoluna girdiler. Misafirlik denilen süreç aslında bitmişti. Ancak siyasetçiler bu gerçeği görmedi veya görmek istemedi.

12 EYLÜL DARBESİ VE SIĞINMACILAR

Türkiye’de Almancı, Almanya’da yabancı denilerek sorunları görmezden gelinen işçiler, ana vatanda gerçekleşen üç darbenin sonuçlarını uzakta bulunuyor olsalar da farklı biçimde yaşadı.

12 Eylül darbesi ile ülkedeki devrimci-demokrat mücadele zapturapt altına alındığında “Almanya’ya işçi göçü” sürecinden iltica sürecine girdi. Türkiye’de baskıcı, antidemokratik yönetim geri adım atmaz iken ülkeden yasa dışı yollardan çıkışlar devam etti. 1992’ye gelindiğinde Türkiye’den Almanya’ya sığınma talebinde bulunanların sayısı 438 bini buldu. Sığınmacı göçünü engellemek amacıyla 1993’te çıkarılan yeni yasa ile sığınmacıların ağır yaşam koşulları daha da zorlaştırıldı.

GERİ DÖNÜŞÜ TEŞVİK YASASI

Göçün engellendiği yıllarda insanı ürküten, akıl almaz açıklamalar yapıldı. Bunlardan biri 1981’de değişik üniversitelerden 16 profesörün “Hristiyan değerleri korumak için Asyalı tüm işçiler geri gönderilmelidir” çağrısı üzerine kurulu ırkçı-milliyetçi Heidelberg deklarasyonu oldu. Bu çağrı toplumda rağbet görmediği gibi yoğun tepkiler de aldı. Almanya’da tüm hükümetler ve partiler yıllar yılı yabancı/göçmen işçi sorununu kendi çıkarları için seçim malzemesi yaptı. İşçilerin sırtından milyonları kazananlar ekonomik sorunlar artınca işçileri hedef göstererek onlardan kurtulmak istedi.

Bu temelde geri dönüşü teşvik (Zimmermann) yasası çıkarıldı. 31 Ekim 1983-30 Haziran 1984 tarihleri arasında Türkiye’ye kesin dönüş yapan işçilere 10 bin 500; ek olarak çocuk başına 1500 Alman markı para yardımı yapılacağı duyuruldu. Geri dönüş yasası ile 274 bin kişi Türkiye’ye geri döndü.

TÜRKİYE VE GÖÇMEN İŞÇİLER

Türkiye hükümetlerinin ‘Almancı’ olarak tarih edilen göçmen işçilerle kurduğu ilişki de ‘faydacılık’ üzerineydi. ‘Bedelli askerlik’ denilerek istenen binlerce mark ile gençlerin geleceği zora sokuldu. Devlet teşviki ve kontrolünde kurulan YİMPAŞ, KOMBASSAN, Deniz Feneri gibi örgütlenmelerle emekçilerin dişinden tırnağından arttırdığı paraya göz dikildi. Pasaport harçları da soygunun bir başka boyutuydu. İşçileri ‘döviz makinesi’ olarak görme tutumuna son yıllarda kaç bin kişinin işveren olduğu ve yıllık 30 milyar avro ciro yaptığına işaret edilen açıklamalar eklendi.

IRKÇILIK VE YABANCI DÜŞMANLIĞI

Göçmen işçilerin hayatlarında karşı karşıya bulundukları en büyük tehdit engellenmeyen ırkçılık. 29 Mayıs 1993’te aynı aileden 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan Solingen Katliamı Türkiyeli emekçiler açısından bir dönüm noktası. Katliam sonrası Almanya’nın her yerinde irili ufaklı eylemler gerçekleşti, ortak yaşam vurguları yapıldı. Irkçılar kimi zaman Alman İstihbarat Örgütünün gözleri önünde göçmenleri katlederek cinayetleri sürdürdüler. Irkçılığa karşı düzenlenen eylemlerde dağıtılan el ilanlarında; 1980 ile 2020 yılları arasında 200 kişinin ırkçılar tarafından katledildiği hatırlatılır. Katledilen göçmenlerin 32’si Türkiyeli.

Almanya’nın 2000’li yıllarda bir göç ülkesi olduğunu kabul etmesi basit ama önemli bir adım olarak görüldü. Ancak, toplumsal hayatın bütün alanlarında göçmenlere hak eşitliğinin sağlanması talebi hâlâ ortada duruyor.

KAYNAKLAR:

Bitmeyen Göç (Nermin Abadan Unat), Göçmen İşçilerin Sorunları (DİSK), Fremde in Deutschland (Herbert Spaich), Arbeitsemigranten (John Berger-Jean Mohr), DGB ve IG Metall sendika bültenleri

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et