BM 26. İklim Konferansı: Ana hedef iklim değil emperyalist rekabet
COP26'nın açıklanan hedefi sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırılması olsa da sermaye ve siyaset temsilcilerinin hedefleri, iklim krizini çözmeye değil emperyalist rekabete odaklanıyor.
COP26 öncesi İngiltere'de fosil yakıtlara yatırım yapan bankalar protesto edildi | Fotoğraf: Wiktor Szymanowicz/AA
Birleşmiş Milletler 26’ncı İklim Değişikliği Konferansı (COP26) İskoçya’nın Glasgow kentinde başlıyor. 1992’de Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde kabul edilen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 190’dan fazla ülke tarafından onaylanmasının ardından gerçekleşen 25 zirvede ülke liderlerinin verdiği sözlerin çoğu yerine getirilmedi. Küresel ısınmayı artıran, başta gelişmiş kapitalist ülkeler olmak üzere dünya genelindeki sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik taahhütler tutulmadığı için zirveden beklentiler düşük.
Hükümetler, özellikle 2019’daki son zirveden bu yana Avustralya’dan ABD’ye kadar artan yaygın orman yangınları, Avrupa’daki yıkıcı seller ve tüm kıtalarda ölümcül sonuçlar yaratan sıcak hava dalgalarının gölgesinde ve özellikle Avrupa’da etkili olan iklim krizine karşı gençlik hareketinin baskısı altında toplanıyor.
Kovid-19 salgını nedeniyle 1 yıl ertelenen konferans, 12 Kasım’a kadar devam edecek.
ÖNCEKİ HEDEF TUTMADI YENİSİNİ VERELİM
Glasgow gündeminin ana maddesi ise 2015’te imzalanan Paris Anlaşması’ndan sonra her ülkenin taahhüt ettiği sera gazı emisyon hedeflerini revize etmek. Ancak eski ya da yeni taahhütlere yönelik yaptırım uygulanmadığının altını çizmek gerekiyor.
Konferansta, küresel sıcaklık artışının sanayi devri öncesine oranla 1.5 derece ile sınırlandırılmasına odaklanacağı ilan edilse de Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yayımlanan son analize göre, ülkeler mevcut taahhütlerini yerine getirmeyi başarırlarsa dahi bu yüzyılın sonunda küresel ısı artışının 2.7 dereceye kadar yükselmesi muhtemel.
HEDEF İKLİM DEĞİL HEGEMONYA
Öte yandan uluslararası sermaye ve siyaset temsilcilerinin bu konudaki hedefleri de iklim krizini çözmeye değil emperyalist rekabete odaklanıyor.
ABD Başkanı Joe Biden, geçtiğimiz perşembe günü yaptığı konuşmada, amacını “İklim krizini sadece rekabet etmek için değil, 21. yüzyılın ekonomik rekabetini Çin’e ve dünyadaki diğer tüm ülkelere karşı kazanma yoluna sokmak girmek için bir fırsata dönüştürmek” olarak ilan etti.
Biden’ın açıklamasından önce iklim değişikliğinin ulusal güvenlik üzerindeki etkileri hakkında Beyaz Saray tarafından sipariş edilen raporlar yayımlanmıştı. İklim değişikliğine ilişkin ilk ulusal istihbarat raporunda, “Ülkeler Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için ihtiyaç duyulacak net sera gazı emisyonlarındaki azalmayı nasıl hızlandıracakları konusunda giderek daha fazla tartıştıkça jeopolitik gerilimlerin artması muhtemel” vurgusu dikkat çekti.
Gerilim ise şöyle açıklandı: “Tartışma, kimin harekete geçme ve ödeme konusunda daha fazla sorumluluk taşıdığı ve ne kadar hızlı olduğu üzerine odaklanacak ve ülkeler kaynakları kontrol etmek ve temiz enerji geçişi için ihtiyaç duyulan yeni teknolojilere hakim olmak için rekabet edecek.”
KONFERANSIN RESMİ PROGRAMI
Konferansın resmi programına göre ise 120’den fazla ülke lideri, konferansın ilk birkaç gününde bir araya gelecek. Liderler daha sonra ayrılarak yerlerini müzakereleri yapacak başta çevre bakanları olmak üzere üst düzey yetkililere bırakacak.
200 ülkeden yaklaşık 25 bin delegenin katılması beklenen konferansta görüşmelerin 12 Kasım Cuma günü saat 18.00’de sona ermesi planlanıyor ancak hafta sonuna kadar uzamasının da muhtemel olduğu belirtiliyor.
Zirvede, 1.5 derece hedefinin yanı sıra yoksul ülkelere iklim konusundaki hedeflere ulaşmaları için yardım edilmesini öngören iklim finansmanı, kömürün aşamalı olarak kullanımına son verilmesi ve doğaya dayalı çözümlerin de masada olacağı açıklandı.
Öte yandan küresel emisyonlardaki artış halihazırda alarm veriyor. Küresel emisyonların 2030’a kadar 2010 seviyesine göre yüzde 16 artacağı hesaplanıyor.
SICAKLIK ARTIŞININ SONUÇLARI
Paris İklim Anlaşması'nın parçası olan ve 1,5 derecelik bir sıcaklık artışının gezegen için ne anlama geleceğini yakından incelemekle görevlendirilen Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli, 1,5 derece ile 2 derece arasındaki farkın büyük hasarlara yol açabileceğini belirledi.
Buna göre, 1,5 derecelik artış; deniz seviyelerinin yükselmesi, mercan resiflerinin zarar görmesi ve sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller, daha şiddetli fırtınalar ve diğer aşırı hava koşullarında artışa neden olsa da 2 derecelik artıştan çok daha az etkili olacak.
Mevcut durumda sıcaklıklar halihazırda sanayi öncesi seviyelerin yaklaşık 1,1-1,2 derece üzerinde seyrediyor ve sera gazı emisyonları da artış eğiliminde.
2020'de Kovid-19 kaynaklı karantinalar sırasında karbondioksit üretimi düşse de ekonomilerin toparlanmasıyla tekrar yükseldi. 1,5 derece hedefi için küresel emisyonların her yıl yüzde 7 azalması gerekiyor.
HEDEFE ULAŞMAK İÇİN NELER YAPILMALI?
1,5 derece hedefi için karbondioksit ve diğer sera gazlarının 2050'ye kadar emisyonunun durdurulması şart. Bu noktada fosil yakıtların yakılması, metan gazı oluşturan tarım ve hayvancılık, ağaçların kesilmesi ve bazı endüstriyel işlemler gündeme geliyor.
Geniş karbon depoları görevi gören ormanlar, turbalıklar ve sulak alanların çoğaltılması önlemler arasında sıralanıyor.
Zirvede, 1,5 derece hedefinin yanı sıra yoksul ülkelere iklim konusundaki hedeflere ulaşmaları için yardım edilmesini öngören iklim finansmanı, kömürün aşamalı olarak kullanımına son verilmesi ve doğaya dayalı çözümler de masada olacak.
DÜNYAYI KİM KİRLETİYOR?
Sera gazı emisyonlarında ülke olarak en büyük payı olduğu açıklanan Çin’in Lideri Şi Cinping Glasgow’a gelmeyecek. Şi’nin video ile katılması bekleniyor. Çin’in yanı sıra Suudi Arabistan, Rusya ve Avustralya dahil büyük fosil yakıt üreticileri de taahhütlerini güçlendirmeyi reddediyor. Brezilya ise hâlâ Amazon ormanlarını kesmeyi sürdürüyor.
Çin vurgusu sık sık yapılsa da BM Çevre Programının son raporuna göre, dünyadaki emisyonların yüzde 80’ini oluşturan G20 ülkelerinden sadece altı ülke hedeflerini resmi olarak artırmış. Raporda ayrıca, ABD de dahil olmak üzere altı G20 ülkesinin eski hedeflerini asla yerine getirmediğini de tespit ediyor. ABD dışındaki bu ülkeler Kanada, Avustralya, Brezilya, Güney Kore ve Meksika.
OLASI ÇATIŞMA ALANLARI
New York Times’tan Somini Sengupta’nın haberine göre, Glasgow’daki olası bölünme, ABD ve Avrupa’yı Çin, Hindistan ve Güney Afrika dahil olmak üzere yükselen ekonomilerle karşı karşıya getiriyor. Yine, Çin ve Hindistan gibi “kirletici” ülkeler, emisyonlara karşı daha agresif bir eylem isteyen Pasifik ve Karayipler’deki alçak ada ülkeleri de dahil olmak üzere küçük savunmasız ülkelerle karşı karşıya geliyorlar. Yine para konusunda da derin bir bölünme var: “2010 yılında zengin ülkeler, yoksul ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele etmesine yardımcı olmak için 2020 yılına kadar yılda 100 milyar dolar ödeme sözü vermişti. Bu paranın bir kısmı ödendi, ancak bir grup sanayileşmiş ülke tarafından açıklanan son plana göre, 2023'e kadar dahi tam ödeme gerçekleşmeyecek. Daha da endişe verici olanı, sanayileşmiş ülkelerin, halihazırda verilmiş olan zararı telafi etmek için savunmasız ülkelere tazminat ödemesi fikridir. Diplomatik çevrelerde kayıp ve zarar fonu olarak bilinen bu konudaki tartışmalar ABD gibi ülkelerin muhalefeti nedeniyle yıllarca ertelendi.
Sengupta, Biden yönetiminin, ABD'nin emisyonları 2030 yılına kadar 2005 seviyelerine kıyasla yarı yarıya azaltacağını taahhüdünün de şüpheli olduğunu belirtiyor: “Başkan Biden'ın bu hedefe ulaşma kabiliyeti belirsiz, çünkü mevzuat fosil yakıt endüstrisiyle bağları olan bir Demokrat milletvekili tarafından Kongre’de durduruldu ve suya gömüldü.”
TÜRKİYE'NİN VAATLERİ
Ekim başında Paris İklim Anlaşması'nı onaylayan Türkiye, vaatlerine göre "2053 net sıfır" hedefine giden yol haritasını belirleyebilmek amacıyla 2022'nin başlarında bir İklim Şurası oluşturacak.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının adına "İklim Değişikliği"ni ekleyen Türkiye; iklim gündemiyle uyumlu güçlü politikalar uygulama ve küresel iklim eyleminde öncü bir rol üstlenme vaatlerini veriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eylülde BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, "Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim en çok zararı verdiyse, doğal kaynakları kim vahşice sömürdüyse, iklim değişikliğiyle mücadeleye en büyük katkıyı da onlar yapmalıdır. Geçmişten farklı olarak bu defa kimsenin, 'Ben güçlüyüm, fatura ödemem' deme hakkı yoktur" demişti. (DIŞ HABERLER)