Üniversite kampüsü izci kampı değildir
Üniversite tarihsel süreci itibarı ile dini otoriteye, siyasi otoriteye ve ekonomik güç sahiplerine karşı ne kadar özerk ise o kadar üniversite olmuştur. Bu tanımdan yola çıkarsak Türkiye’de üniversite hiçbir zaman üniversite olamamıştır!
Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin tepkilerinin, siyasi otorite tarafından hazmedilememesi, bir yandan üniversite algısında tarihi derinlikten ve evrensel bağlamdan yoksunluğun öte yandan YÖK’ün son otuz yılda herkese nüfus ettirdiği otoriter ve baskıcı zihin dünyasının sonucudur.
Hatırlatmak gerekirse, Mayıs 1968 üniversite gençliği hareketi dünya siyasetini ve üniversiteyi derinden etkilemiştir: Bütün ülkelerde yaygınlaşan öğrenci protestoları ile üniversitelere toplumların demokratikleşmesi için üzerine düşen görevi yapması hatırlatılmıştır. Üniversitenin özerkliğini toplumsal yapının eleştirisi için kullanması istenmiştir. Bu kalkışma tüm dünyada demokratik ve özgür üniversite çabalarına dayanak olmuştur. Çağdaş üniversite tarihi 68 öğrenci hareketinden bağımsız ele alınamaz.
Ülkemizde ise üniversitelerin toplumsal yaşamdaki özgürleştirici etkilerine 12 Eylül darbesinden bir yıl sonra, 6 Kasım 1981’de YÖK yasası ile son verilmiştir. Üniversiteleri ‘anarşi’ yuvası olarak gören bu anlayış başta öğrencileri ve öğretim üyelerini müthiş bir baskı ile tam bir kontrol altına almıştır. YÖK zaman içinde üniversitede kendisi gibi otoriter ve baskıcı olan bir yönetici zümre yaratmıştır. Maalesef, bu otoriter zihniyet, geniş öğretim üyesi kitlesi tarafından da paylaşılır olmuştur ve YÖK asıl gücünü paylaştığı bu geniş zihniyet dünyasından almaktadır. AKP iktidara geldikten kısa bir süre sonra YÖK’ü kaldırma sözünden vaz geçmiş ve bu etkili baskı aracını kullanmanın keyfini sürmektedir.
Türkiye’de öğretim üyeleri, akademisyen olmak ile devlet memuru kimliği arasında seçime zorlanmış ve kendilerinden itaatkar devlet memuru olmaları istenmiştir. Devlet, üniversiteden öğrencileri özgür ve sorumluluk sahibi bireyler olarak yetiştirmek yerine, devlet aklına uygun düşünen istihdam edilebilir meslek insanı olarak yetiştirmelerini beklemektedir. Başbakanın ‘’Bunlar nasıl öğretim üyesi, bunlar nasıl öğrenci’’ serzenişinin altında bu zihniyet yatmaktadır.
Bu talepler insanın ve akademinin doğasına aykırıdır ve her zaman itiraz ile karşılaşacaktır.
Üniversitelerin eğitim ve araştırma görevleri kadar önemli başka fonksiyonları da vardır: Dünyadaki ve kendi ülkelerindeki toplumsal, ekonomik ve siyasi süreçlerle ilgili olarak hakikati ortaya çıkarmak ve toplumun bunlardan haberdar olmasını sağlamak gibi... Üniversitenin belki de en yaşamsal görevi, özellikle bizim gibi ülkelerde, baskılara karşı çıkarak, baskı araçlarını uzaklaştırarak demokratik tartışma ortamları geliştirmektir. Bu sayede öğrenciler ve toplum gerçekten tartışarak gerçeği bulma ve özgürleşme imkanına kavuşabilir. Toplumsal düşünün dönüştürülmesi pek çok zaman siyasetçilerin baskı ve manipülasyonları ile değil üniversite ve akademisyenlerin uzun erimli çalışmaları sayesinde oluşmuştur.
ODTÜ olayları sonrasındaki tartışmalarda görüldüğü gibi siyasi otorite, üniversiteden sadece meslek edindirme, sosyoekonomik kalkınmaya destek olma ve dünyayla bilimsel ve teknolojik bütünlük kurma görevlerini yerine getirmesini ve bütün bunları siyasi otoritenin istediği biçimde uysal, itaatkar hatta şükreder biçimde yapmasını istemektedir.
Bu ilişki biçimi ile bu talepler arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır. Siyasi otoritenin/iktidarın merkezinde yapılanan üniversite hiç bir işlevini yerine getiremez. Maalesef ülkemizde durum budur.
Türkiye’de YÖK ve üniversiteler, devletin ideolojik aygıtı ve siyasal otoritenin bir uzantısı olarak çalışmaktadır. Bu şartlarda akademik özerklikten ve bilim özgürlüğünden söz edilemez. Üniversite kendinden beklenen hiçbir işlevi gerçekleştiremez.
Türkiye’de üniversite, 12 Eylül askeri darbesinin zihniyetinden kurtulamadan şimdi de AKP’nin aşırı otoriteryen baskıcı zihniyetine yakalanmıştır. Bu zihniyet uydu fırlattırabilir ama Türkiye’yi geleceğe taşıyamaz.
*Dokuz Eylül Üniversitesi
Evrensel'i Takip Et