2 Kasım 2021 20:45
/
Güncelleme: 3 Kasım 2021 00:42

Anlayış yeni değil: Kar, sömürü ve sermaye

Baskılar artarken ters bir şey görmeyen sermaye grubunun bu dönem belirttiği hukukun üstünlüğü gibi istemleri, sadece kendi isteklerine uygun düşen açıklamaları sadece lafügüzaftır.

Anlayış yeni değil: Kar, sömürü ve sermaye

Görsel: Pinterest

M. Şakir ER

Hacettepe Üniversitesi İktisat 4. sınıf öğrencisi

TÜSİAD 19 Ekim 2021 günü Yüksek İstişare Konseyi toplantısı gerçekleştirdi. Toplantı sonrasında “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” raporunu açıkladı. Raporu geleceği inşa çağrısı olarak, yeni bir anlayışla kalkınmayı ve refahı toplumun her kesimine yayan yeni bir yol haritası olarak vurgulandı. Refahın belirleyicisini maddi olmayan kaynaklar olarak göstererek, gelişmiş ülkelerdeki refahı insan ve insanın geliştirdiği teknoloji ve kurumların birliği olarak tarif ediyor. Ülkemizin gelişmekte olan ülkeler kategorisinde görülmesini de buraya bağlıyor.

Ülkenin insan, bilim ve kurumlar olarak üç ana başlığa eğilmesi ve bunun sonucunda da ekonomik istikrara sahip rol model; adil, çevreci bir ülke olabileceği tarif ediliyor. Bu tarifin açıklanma dönemi aslında sermaye gruplarının çıkarı ve ülkedeki politik durumun bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor.

19 YILLIK SUSKUNLUK

Bu rapor içeriği ve biçimi olarak her ne kadar yeni bir söylem ortaya atıyor gibi gözükse de aslında hali hazırdaki ekonomi politikalarının revize edilmiş halidir. Geçmişten beri liberal/neo-liberal politikaları aklamaya çalıştıkları gibi bu rapor da bir düzeni koruma çabası olarak görülebilir. Raporun anlatıldığı süreçte Daron Acemoğlu’nun üzerinde durduğu noktalardan biri de Türkiye’nin 2002-2007 arasındaki ekonomik istikrarı, büyümesi ve yatırım alma gücüydü. Burada açıkça söylenmeyen ama alttan alta vurgulanmak istenen nokta Babacan’ın Ekonomi Bakanlığı döneminde Türkiye’nin ekonomisinin dünyaya açılması ve özelleştirmelerin artırılması kaynaklı bir büyüme ve istikrar yakalamasıydı. Şu anın Türkiye’sindeki en büyük problemlerden biri servetin şirketler üzerindeki eşit dağılımından ziyade, hükümetin kendi sermayedarlarını yaratıp serveti sadece seçtikleri kişiler arasında paylaştırmak olarak görülebilir. TÜSİAD’ın rahatsızlık duyduğu ana konular aslında AKP iktidarındaki palazlanan sermaye gruplarındaki büyümeden ve pastadan payın dağılımından duydukları rahatsızlıkla birlikte son 19 senedir kol kola girdikleri iktidarın halk tabanındaki desteğinin zayıflaması da bu raporun sunulmasında etken maddeler olmuşlardır.

19 yıllık AKP iktidarının giderek artırdığı baskı politikaları ile birlikte ekonomideki yaşanan TL’nin değer kaybı, halkın giderek yoksullaşması ve servetin birikiminin bir avuç burjuvada toplanmasına karşın ellerini sıvazlayarak izleyen TÜSİAD’ın bu dönem böyle bir rapor yayınlamasının sebebi gerçek bir halkçı anlayış ve toplum refahının iyileşmesini istemesi midir? OHAL döneminde “sizin için ilan ettik” söylemleriyle işçi eylemleri engellenirken sorun görmeyen, pandemi döneminde karını %300 artırırken halk sağlığı ve toplum sorunu olarak itiraz etmeyen sermaye grubu TÜSİAD’ın raporundaki açıklamaların ve sözde halktan yana açıklama yapmalarının bir gerçekliği bulunmuyor. Toplum üzerindeki baskılar artarken ters bir şey görmeyen sermaye grubunun bu dönem belirttiği hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı gibi istemleri; sadece kendi isteklerine uygun düşen açıklamaları sadece lafügüzaftır.

Evrensel'i Takip Et