2 Kasım 2021 19:55

TÜSİAD’ın raporu ve geleceği inşa meselesi

Hamide ADIGÜZEL

Selinay UZUNTEL

İstanbul Üniversitesi

Geçtiğimiz haftanın en çok tartışılan konularının başında yüksek enflasyon karşısında Merkez Bankası’nın faiz indirimi uygulaması, TÜSİAD’ın “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporu yayınlaması geliyor.

AYNI ŞEYLERİ YAPIP FARKLI SONUÇLAR ELDE ETMEYE ÇALIŞMAK

Çoğu iktisatçı tarafından iş bilmezlik, cahillik diye tarif edilen uygulamaları, bilinçli tercihlere dayanan ekonomik programın açığa çıkardığı zorunlu gelişmeler olarak tarif etmenin daha doğru olacağını düşünmekteyiz. Çünkü yıllardır aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar elde etmeye çalışan tek adam rejimi ve uyguladığı ekonomi politikaları bunu çok açık biçimde gözler önüne sermekte. TL’nin diğer paralar karşısında değersizleşmesini sağlayarak hem ihracatı desteklemiş olurum hem de ithal mallar alınamaz böylece dış dengeyi düzeltiriz anlayışı diğer hatalara kapı aralıyor. Cari işlemler fazlası verelim, döviz kurunu istikrara kavuşturalım mantığının karşısına kocaman bir enflasyon dikiliyor. Reel gelir kaybı can alıcı boyutlara ulaşıyor, yüksek enflasyon geniş kesimlere yoksulluk ve alım gücü kaybı olarak geri dönüyor. Sonraki aşamada göreceğimiz şey bankaları zorlayarak bir miktar daha düşük faizle bolca ucuz kredi vermeye itmek, vatandaşları borçlandırmak ve daha geniş kitleleri yoksullaştırmak.

Bu başlığın bir diğer parçası, kamu bankalarına da faiz indirme talimatının gittiği yönündeki tartışmalardır. Sonuçta yapılan hamlelerin hepsi kamu bankalarının zarara sokuyor, sonrasında kamu bankalarının sermayeleri eriyor ve hazineden yeni sermaye talep ediyorlar. Alınan yeni sermaye bizlerin vergilerinden karşılanıyor. Yani ekonomik krizin yükü yine dönüp dolaşıp vergiler üzerinden vatandaşın sırtına yükleniyor. Esasen süreç böyle giderse sizlere yine aynı senaryoyu göstereceğiz diyorlar.

FARKLI BİR SENARYOYU TÜSİAD MI YAZACAK?

Büyük sermaye grubu TÜSİAD’ın açıkladığı rapor sürdürülebilir kârlı bir sermaye birikimi için makroekonomik istikrarın sağlanması önkoşulunu artık AKP-MHP ittifakının sağlayabileceğine inanmadıklarını gösteriyor. Yabancı kaynağa bağımlı olan ekonomide, istikrarlı biçimde yabancı yatırımın gelmesi gerektiğini bilen TÜSİAD, sadece yerli değil ortağı olduğu yabancı yatırımcıya, borçlu olduğu kuruluşlara, bankalara güven vermek ve onların da güven duymasını istiyor. Böylece MB’nin bağımsızlığına ilişkin verdiği tepkide mesele adalet, gelecek, demokrasi ve bilim inşası değil, zaten TÜSİAD’ın MB’den beklentisi de yoksulluğun giderilmesi, halkın ekonomik ihtiyaçlarını gözetmesi değil piyasa dengesini bozmayacak, para istikrarını sağlayacak bir işlev görmesi.

TÜSİAD bu açıklamalarıyla seçim tartışmalarında taraf mı belirtiyor sorusunun doğalında muhatabı olmayı başardı. Ülkenin büyük sermaye gruplarından birinin, ülkede özellikle son 10 yıldır demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin üzerinden geçilirken; bugün sahneye çıkması ve söz söylemesi, kendi sınıfsal çıkarlarının, muhalefetin de yürüttüğü sistem içi “reform” mücadelesiyle örtüştüğünü göstermekte.

Peki bu tartışmaların geçim sıkıntısıyla yalpalayan öğrencilerin yaşamında nasıl bir etkisi var veyahut da değiştirici güç ne olacak?

İşsizlik verilerinin içinde yer almayan öğrenciler gerçekte sürekli iş arayan, işe ihtiyaç duyan bir kesim olarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Yaşam kalitesinin düşmesi bir yana dursun, barınma, yemek ve ulaşım sıkıntısından elimizde kalan para hiçbir şeye yetmemekte. Yeni dönemde oluşan fahiş fiyatların üzerine kur-döviz istikrarının olmaması ve enflasyonla karşı karşıya kalan bizler, hayalini kurduğumuz üniversite hayatını yaşayamamakta, çoğunlukla da geri ödemeli KYK ile en acil ihtiyaçlarımızı bile karşılayamamaktayız.

Özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşayan üniversite öğrencilerinin geçim sıkıntısının resmi verilere yansımadığını söylemek de yanlış olmaz. Geçimini tamamen kendisi sağlamakla yükümlü çok sayıda üniversite öğrencisi bulunmakta ve çoğu da günübirlik işlerde, artık asgari ücrete bile ulaşmayan saatlik ücretlerle okurken çalışmak zorunda kalıyor. Dolayısıyla da öğrencilerin hayat kaliteleri düşüyor ve okula olan katılımları azalıyor.

Tüm bu ekonomik ve siyasi sıkıntılar cenderesinde, güvencesiz bir yaşama sahip olan kadınların yaşadıkları da ortada. Kadınların sahip olduğu hukuki desteklerin de teker teker yıkılması sonucunda endişe giderek artmakta ve üniversiteli genç kadınların da resmî kurumlardan destek görmediği de bilinen bir gerçek. Geç vakitlere kadar süren çalışma saatlerinin eve dönüş yolunda çektirdiği zorluklar ve korkular, erkeklere nazaran verilen daha düşük çalışma ücretleri, iş bulmada ve ev kiralamada seçicilik, kadın yurtlarında çıkarılan zorluklar gibi pek çok konu, kadınların üniversite hayatının önünde bir taş gibi durmakta. Genç kadınların hayatının kolaylaşması, ekonominin ve siyasi atmosferin görece iyileşmesi ile mümkün olsa da yakın gelecekte bu sorunların çözülmeyeceği de aşikâr.

BİR BAŞKA SON MÜMKÜN MÜ?

Ekonomik ve siyasi uygulamalarının mevcut durumu iyileştirememesi, tek adam iktidarının siyasal İslamcı zorlamaları; sürdürmeye çalıştığı savaş politikası sürecinin daha ciddi bir hal alacağını gösteriyor. Gerek düşük ücretle geçinen ailelerin gerekse herhangi bir net gelire sahip olmayan biz öğrencilerin en diri biçimde hissettiği bu durum, yakın gelecekte değişecek gibi görünmüyor. TÜSİAD’ın geleceği “yeni bir anlayışla” inşa etme önerisi ve mevcut muhalefetin izlediği yol bizleri çok da farklı bir sonuca çıkarmayacak gibi duruyor. Kendilerinin de bugünden farklı; acil taleplere çözüm üretecek, mevcut sorunları çözecek bir programının da olmadığını seçim ekseninde dönen tartışmalara verilen cevaplardan analiz edebiliriz.

Evrensel'i Takip Et