Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
2 Kasım 2021 20:59
/
Güncelleme: 3 Kasım 2021 00:59

Tezkere kararının gösterdikleri 

Tüm bu kuşatma altında, gençlik kitlelerinin savaş ve yayılma tezkerelerine karşı çıkması, barışı savunması gün geçtikçe daha da önemli bir hale gelmektedir.

Tezkere kararının gösterdikleri 

Fotoğraf: Evrensel

Dilan ORTAKCI

Ankara Üniversitesi

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin dış politikaya ilişkin gündemleri, epey hararetli ve pek çok başlığı da beraberinde taşıyan tartışmalar ile gençliğin karşısına çıktı. Bu gündemlerin içerisinde en çok konuşulan konulardan biri de geçtiğimiz günlerde Meclis’in çoğunluğu tarafından onaylanan tezkere maddeleri idi. Yabancı ülkelere asker gönderme ve yabancı ülkelerin askerlerini Türkiye’de bulundurma yetkilerinin 2 yıl boyunca Cumhurbaşkanına devredilmesini kapsayan tezkere; AKP, MHP, İYİ Parti gruplarının ve Memleket Partisi’nin 4 milletvekilinin “Evet” oyları ile Meclis’ten geçmiş oldu. “Hayır” oyunun arkasında CHP, HDP, TİP, Saadet Partisi yer alırken DEVA Partisi’nin 1 milletvekili çekimser oy kullandı. Parlamentoda yer almayan EMEP, TKP, Halkevleri, Sol Parti ve Yeşil Sol Parti mecliste grubu olan partilere hayır deme çağrısı yaptı.

TEZKERE NE İÇERİYOR?

Yazının ilk kısmında tezkerenin içeriğini inceleyelim, tezkerenin içeriğinin güncel ekonomik ve politik durum ile nasıl eşleşip eşleşmediğine bakalım. 31642 sayılı Resmi Gazete’de geçen TBMM Kararı’na göre “Türkiye’nin milli güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak” biçimiyle sıralanan tezkerenin kimi gerekçeleri, iktidarın ve ortaklarının uzun zamandır sürdürdüğü “yerli ve milli” söylemini tekrardan karşımıza çıkarıyor. Ekonomik, siyasal alanda büyüyen ve derinleşen sorunlara karşılık iktidarın kitleleri mobilize etmeye yönelik kullandığı bu propaganda biçimi; tesadüf olmayacak şekilde yine bir tezkerenin giriş cümleleri olmuş durumda.

Öte yandan Orta Doğu’da erkini sağlamakta güçlük çeken AKP, bölgedeki pozisyonunu kuvvetlendirmeye dair hamlelerini de tezkeredeki kararlar ile ilan etmekte. Tezkerede geçen “Irak ve Suriye’deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek” ifadesi ile Irak ve Suriye’ye asker gönderme yetkisi hudut savunuculuğu üzerinden ilan ediliyor. Fakat uzun zamandır görüyoruz ki iktidar bölgede cihatçı çeteler ile kurduğu ilişkiden bir adım bile geri adım atmıyor, TSK askerlerini IŞİD ile ilişkilenmiş terör örgütlerine kalkan olarak konumlandırıyor. Onaylanan tezkerenin bu maddeleri ile hükümet; emperyalistlerin ve güdümündeki kapitalist devletlerin pastadan pay kapma mücadelesinde alan tutabilmek için Tel Rıfat Bölgesi’ne operasyon zemini hazırlamaya çalışmakta, Suriye, Irak ve Türkiye halklarının barış içinde yaşayabilmesi için değil, aksine savaşın çığırtkanlığını yapmaktadır. Nitekim tezkerenin Genel Kurul bileşenlerinin çoğunluğu tarafından onaylanmasının hemen ardından Erdoğan ve Biden, Roma’da bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede ağırlıkla tartışılan başlıklar ise Türkiye’nin ABD’den ve Rusya’dan aldığı savunma sanayii sistemleri ve bu teknolojilerin nasıl kullanılacağı oldu.

Savaş ve yayılmacı içeriğiyle Meclis’ten hızlıca geçirilen tezkerenin sonuç kısmı ise yabancı ülkelere asker gönderilmesine ve yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de bulundurulmasına karar verecek yetkinin 2 yıl süreyle Cumhurbaşkanına verilmesi ile noktalanıyor. Anayasa’nın 92. maddesi “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.” şeklinde iken Meclis’teki Genel Kurul’dan yetkilerin Cumhurbaşkanına devredilmesi, tek adam-tek parti hükümetinin demokratik işleyişin kırıntısının dahi dış politikada yer almasına izin vermeyeceğini gösteriyor.

İÇ POLİTİKANIN DİZAYNINDA BİR ARAÇ OLARAK DIŞ POLİTİKA HAMLELERİ

Tezkere tartışmalarının bir diğer yönü ise “dış politikadaki hamlelerin iç politikaya nasıl yansıyacağı” şeklinde. İktidar ve ittifakları, iç siyasette militer ve paramiliter güçleri yanında tutarak muhalif olanı baskılamayı sürdürürken tezkere ile de ırkçılığı, şovenizmi kışkırtmaya devam ediyor. Memlekette halkın yaşadığı sorunlar gün geçtikçe büyürken çözüme dair adım atmayan iktidar, halkın huzursuzluğunu bastırmak ve vatandaşı kendi politikasına yedeklemek adına savaş tamtamlarını yine eline almış vaziyette.

Bu bağlamda Meclis’te yapılan oylama, salt elleri kaldırıp indirmekten öte iç politikanın dizaynına ilişkin çeşitli sonuçları da içinde barındırıyor. Cumhur İttifakı tüm temsilcilerinin “ulusal güvenlik” kılıfı ile sunduğu “Evet” oyu, tek adam- tek parti yönetiminin gerici faşist bir devlet inşasının önünü genişletmeye yönelik. Millet İttifakı’nın bir öznesi olan İYİ Parti ise Cumhur İttifakı’ndakilerin söylemlerinden çok da uzaklaşmayacak biçimde tezkereyi savunmakta. Tezkere için “Evet” diyen İYİ Parti, Millet İttifakı’nın yumuşak karnı olan şoven milliyetçiliği Cumhur İttifakı’nın politikalarına eklemlenmede bir araç olarak kullandığını tekrar göstermektedir. Cumhur İttifakı, İYİ Parti’yi yanına çekebilmek için “yuvana dön” sözlerinin yanına “HDP-CHP ortaklığına dâhil olma” cümlesini de katarak İYİ Parti’yi siyaset alanında baskı altında tutmayı hedeflemektedir. Cumhur İttifakı şoven politikalar ile muhalefet içerisinde de mobilizasyon kurmaya çalışmaktadır.

Diğer yandan CHP’nin “Hayır” oyu kullanarak verdiği tavır da Meclis’te kurulmaya çalışılan milliyetçi blokun karşısında önemli bir stratejik hamle. Geçmiş zamanlardaki tezkere tartışmalarında iktidar ile aynı oyu vererek hükümete çeşitli yetkiler verilmesini sağlayan CHP, bu sefer tezkerenin sunduğu yetkileri Cumhurbaşkanına vermeyi kabul etmedi. Şu anki ve önümüzdeki dönem açısından tezkerenin pek çok tartışmayı beraberinde getirmiş/getirecek olması CHP’nin siyasal alanda peşinen hüküm vermemesi şeklinde vuku buldu diyebiliriz.

GENÇLİK TEZKERENİN NERESİNDE?

Öte yandan tüm bu süreçler içerisinde burjuva siyasi partiler; tezkere tartışmaları aracılığıyla gençliği kendi politikasına ikna etmeye, politikalarının devamlılığını sağlayacak özneler haline getirmeye dair hamlelerini de sürdürüyor. Hem yekpare tezkereyi evet oyu ile geçiren Cumhur İttifakı partileri hem de parçalı olarak tutum alan Millet İttifakı partileri Türkiye gençliğine bu tezkere özelinde de çıkar yolun kendisi olduğunu anlatıyor. Tek adam yönetimi karşısında duran bloktan bazıları CHP gibi tezkereye hayır oyu veren meclis partilerini de Erdoğan’ın eline koz vermekle eleştirerek tek adam yönetiminin yıkılmasına karşı taktik platformunun ne kadar geniş bir ufka sahip olduğunu gösteriyor(!). Başta medya olmak üzere pek çok aygıt aracılığıyla iç ve dış politikanın çatışma zemininde burjuva siyasi partiler, gençliğin sorunlarını görmezden gelerek çeşitli vaatler üretiyor. Gençliğin bugününü ve geleceğini bir oy pusulasına sıkıştıran burjuva partileri; kimi koldan “yerli-milli” sıfatlarıyla ırkçılığı kışkırtırken, kimi koldan da gençliğin güncel taleplerini pasifize etmeye çalışıyor. Tüm bu kuşatma altında, gençlik kitlelerinin savaş ve yayılma tezkerelerine karşı çıkması, barışı savunması gün geçtikçe daha da önemli bir hale gelmektedir. Bu aynı zamanda günlük yaşadığı sorunların çözülmesi adına verdiğini mücadelenin de olmazsa olmaz bir parçası olarak görülmeli. İşçi, üniversiteli, liseli gençlerin dış politikaya ve dış politika ile yeniden yapılandırılan iç politikaya karşı kendi sözünü üretebilmesi, yoksulluğa, işsizliğe, geleceksizliğe karşı bugünden ses yükseltebilmesi ise hayati bir noktada duruyor.

Evrensel'i Takip Et