Dune üzerine bir inceleme
Vizyona giren filmin de ana temasında bulunan ilk kitap “Dune: Çöl Gezegeni” 120. asırda geçmektedir. İnsanlık gezegenler arası yolculuk edebilmektedir ve pek çok gezegene yayılmıştır.
![Dune üzerine bir inceleme](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/196625.jpg)
Görsel: Dune-Çöl Gezegeni afişinden alınmıştır.
Ömer Faruk CAN
ODTÜ
“Yüzüklerin Efendisi dışında bu kitapla kıyaslanacak başka bir kitap yok.”
Arthur C. Clarke
Herhalde bir kitabı övmek için bundan daha veciz bir ifade olamazdı! Gerçekten de Frank Herbert’ın Dune serisi bilimkurgu edebiyatının başyapıtları arasındaki yerini her geçen gün tahkim ediyor. Yakın zamanda Blade Runner 2049, Arrivals gibi filmlerin de yönetmeni olan Denis Villeneuve tarafından çekilen filminin de gösterime girmesiyle Dune evrenine olan ilgi katlanarak artıyor. Hem “Hugo” hem de “Nebula” en iyi roman ödüllerini alan bu hikayenin böylesine bir övgüye mazhar olmasının sebebi nedir?
ÇÖL GEZEGENİNE BİR BAKIŞ
Öncelikle Dune, bizlerin aşina olduğu Holywoodvarî bilimkurgu yapımlarından ve hikâyelerinden oldukça farklı. Herbert’in Dune evreninde çok gelişmiş yapay zekalar, bilgisayar teknolojileri gibi unsurları pek bulamazsınız. Ama daha fazlasını bulabilirsiniz. Dune evreni bizlere dünya ve insanlık tarihinin bir alegorisini sunar. Sosyolojiden psikolojiye, ekolojiden antropolojiye, felsefeden teolojiye, siyasetten ekonomiye, İslam’dan Zen inancına kadar neredeyse insanlığa dair her şeyden derin çözümlemelerin ve göndermelerin olduğu dolu dolu bir evren tasarısı. Vizyona giren filmin de ana temasında bulunan ilk kitap “Dune: Çöl Gezegeni” 120. asırda geçmektedir. İnsanlık gezegenler arası yolculuk edebilmektedir ve pek çok gezegene yayılmıştır. Bir imparatorluk tarafından yönetilen insanlık hanedanlara ayrılmıştır ve her hanedanın merkezi olan bir gezegen vardır. Bu haliyle Dune evreni bir tür Orta Çağ feodalizmini andırır. Bir gezegen var ki hikâyeye de ismini veren yer ve tüm evrenin de kilit noktası: “Arrakis” gezegeni yani kelime anlamı olarak “kumul” anlamına gelen “Dune.” Arrakis gezegeninin neredeyse tamamı çöllerle kaplıdır ve neredeyse hiç su yoktur. İnsanların yaşaması için oldukça elverişsiz bir yerdir. Peki nasıl oluyor da bu kadar önemli olabiliyor? Tüm evrende sadece Arrakis gezegeninde olan bir madde vardır: Melanj. Bu madde insan medeniyetinin ayakta kalması için elzemdir çünkü baharatı kullananların duyusal ve zihinsel kabiliyetlerini inanılmaz ölçüde artırmaktadır. Yıllar önce insanlar, yapay zekâ ile giriştikleri savaşı neredeyse kaybediyorlardı. Bu sebeple çok ileri seviye makine teknolojileri kullanılmasına rağmen bilgisayar teknolojisi kullanmak yasaklanmıştır. Melanj baharatı kullanılarak insan zihni bilgisayarların yaptığı karmaşık işlemleri yapabilmektedir. Gezegenler arası seyahat sadece baharatla mümkün olmaktadır. Bu sebepten dolayı baharat üretiminin ve ticaretinin kontrolü dönemsel olarak imparator tarafından hanedanlara verilmektir. Baharat ticaretinin getirdiği çok yüksek kârlar, tahmin edileceği üzere hanedanlar arasında türlü türlü entrikalara ve güç mücadelelerine sebep olmaktadır. Arrakis gezegeninin yerli halkı olan “Fremenler” bu mücadele içinde büyük zararlar görmektedir ve imparatorluk için hep bir tehdit unsurudurlar. Arrakis gezegeninin yaşama elverişli hale gelmesi için yürütülen çalışmalar da baharattan elde edilecek kâr için terk edilmiştir. İşte hikâye de tam burada Arrakis gezegenin yönetimi, başkarakter Paul’ün de mensubu olduğu ve babası Leto Atreides tarafından yönetilen Atreides Hanedanı’na devredilmesiyle başlıyor.
DUNE BİZE NE ANLATIYOR?
Hikâyenin genel temasında da anlaşılacağı üzere burada açık bir “Orta Doğu” ve “petrol” alegorisi var. Yazar Frank Herbert’ın uzun yıllar Orta Doğu coğrafyasında gazetecilik yapan bir ekoloji danışmanı olması bu alegoriyi daha da anlamlı kılıyor. Ayrıca kitabın tamamına yayılan Arapça isimlendirmeler ve İslam terminolojisindeki kavramlar, Fremenlerin yaşayışlarının bedevilerle olan benzerlikleri, Herbert’ın İslam ve Orta Doğu coğrafyasına olan vukufunu ortaya koyuyor. Sadece İslam ve Arapça da değil, diğer semavî dinler ile Uzak Doğu inançlarından da unsurlar bulmak mümkün. Dune evreninde dinler ve inançlar çok merkezî bir yere sahip. “Mesih” ve “kurtarıcı” kültleri kitapta ön plana çıkan kavramlardır. Tüm bu inanç geleneklerini Herbert meczelerek kullanıyor. Bir bilimkurgu kitabında dinlerin, mistisizmin, okültizmin, batıl inançların bu kadar merkezî olması tuhaf görülebilir. Zaten Dune’u farklı yapan da bu. Yazar sanki bize şunu demek istemektedir: insan her şeyiyle hep “insan” olarak kalmaya devam edecek.
Son söz olarak, bizlere Frank Herbert’a şu hususta teşekkür etmek düşüyor:
“İyi bir bilimkurgunun iyi bir edebiyat olduğunu” bizlere gösterdiği için.
Evrensel'i Takip Et