“Hafıza Odası” üzerine
Ahmet Güneştekin’e yöneltilen eleştirilere ne halkın acılarını anlattığını söyleyerek ne de sanatı kutsallaştırarak verilen cevapların hiçbir tutarlılığı yoktur.
Fotoğraf: Pixabay
Mahmut DEMİR
Koç Üniversitesi
Ressam Ahmet Güneştekin, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ev sahipliğinde 16 Ekim’de Diyarbakır Keçi Burcu’nda “Hafıza Odası” adlı sergisini açtı. Sergi açıldığı ilk günden itibaren pek çok eleştiri ve tartışmayı gündeme getirdi. Davetliler, davetlilerin tutumu, serginin içeriği gibi çeşitli konular etrafında dönen tartışmalar serginin bir grup genç tarafından protesto edilmesiyle farklı bir noktaya taşındı. Şüphesiz ki bu tartışmaları Ahmet Güneştekin’in geçmişi, politik tutumu ve kurduğu ilişkilerden bağımsız olarak değerlendirmek yanlış olacaktır.
GÜNEŞTEKİN’İN SANATI VE SANATÇI KİŞİLİĞİ
Öncelikle eserlerinin Ahmet Güneştekin için ne ifade ettiğini ve sanata bakış açısını anlamak için yıllar önce verdiği, hafızalarımızda yer edinen bir röportajına kulak verelim*: “Ressamım, lüks içinde yaşıyorum” diyor Ahmet Güneştekin. Lüks bir araca bindiğini, marka giydiğini, binlerce dolara resim satın aldığını söylüyor. Eserlerini para için yapmıyorum diyenlerin dürüst olmadığını düşünüyor ve iyi bir ressamın iyi bir tüccar olduğunu söylüyor. Sanatın kendisi için iyi bir yatırım enstrümanı olduğunu söylemekten de geri durmuyor. Konu milyonlarca dolar kazandıran eserler olunca maliyetin de milyonlar düzeyinde olmasına şaşırmıyoruz. Bu şatafatlı yaşam şatafatlı bir çevreyi de beraberinde getiriyor. Sergilerinde sponsor olarak büyük şirketleri görüyoruz. Dubai merkezli Daax Corporation, bir dönem Berat Albayrak’ın CEO’luk yaptığı Çalık Holding, Rixos Otelleri’nin sahibi Fettah Tamince destekçilerden bazıları. Kendisi de bir dönem ticaretle uğraşmış, şu anda da ailesine ait büyük bir inşaat şirketi bulunmakta. Ahmet Güneştekin kendi deyimiyle “on bin kişilik” büyük bir aile olduklarını ve kendisini aileden bağımsız değerlendirmek gerektiğini savunsa da şirketin başta doğduğu şehir Batman’da aldığı ihaleler, aile üyelerinin iktidarın üst kademelerinde aldığı çeşitli görevler de uzun zamandır biliniyor ve eleştiriliyor. Hal böyleyken Ahmet Güneştekin’e yöneltilen eleştirilere ne halkın acılarını anlattığını söyleyerek ne de sanatı kutsallaştırarak verilen cevapların hiçbir tutarlılığı yoktur. Hafızalarda yer edinen önemli olaylardan biri de Batman’da kayyum tarafından açılan Ahmet Güneştekin Kültür Merkezi’ydi. Kayyum halk için irade gaspını, Kürtçe bir kelimeye dahi tahammül edilmemesini, belediye önündeki yüksek duvarları, her köşe başındaki zırhlı araçları ifade ederken, açtığı kültür merkezinin halk nezdinde ne ifade ettiğini tahayyül etmek zor değil.
SERGİYİ TARTIŞILIR KILAN ARKA PLAN
Tekrardan sergiye dönelim. “Hafıza Odası” ilk defa Diyarbakır’da açılmıyor, on yıllık bir sergi. Önceki dönemlerde de gerek yukarıda bahsettiğimiz durumlardan gerekse serginin içeriği nedeniyle eleştirilse de bu denli gündeme gelmesini serginin yapıldığı mekândan ayrı tartışmak imkânsız. Diyarbakır’ın Sur ilçesi 2015’te başlayan ve bir yıla yakın süren askeri operasyonlar sonrası büyük bir yıkımla karşılaştı. İnsanlar öldü, evler yıkıldı, pek çok insan göç etmek zorunda kaldı. Yıkılan evlerin yerine yapılan Sur’un tarihi dokusundan uzak evler ise halkın gücünün yetmeyeceği fiyatlardan satışa sunuldu. Söz konusu serginin açıldığı Sur üzerindeki en büyük ve en eski burç olan Keçi Burcu’na operasyonlardan sonra 5 yıl halkın girişi yasaklanırken, Güneştekin’in bu alanda halkın acıları üzerinden hafıza tazeleme iddiasıyla sergi açması da haliyle büyük tepki çekti. Bunun üzerine serginin ilk günü izlediğimiz Ertuğrul Özkök’ün neşesinden geçilmeyen halay videosu, tabutların ve faili meçhul cinayetleri temsil eden tabelaların önünde gülerek çekilen fotoğraflar, İçişleri Bakanı olduğu dönemde yaşanan faili meçhul cinayetleri hatırlamak bir yana kabul dahi etmeyen Meral Akşener’in çelenk göndermesi de serginin çelişkisini gözler önüne seriyor. Şüphesiz en büyük çelişkilerden biri de işsizliğin en yüksek olduğu bölgede, insanlar her gün yoksullukla boğuşurken milyonluk bir sergi açarak kurtarıcı edasıyla hafızaları tazelemeyi iddia etmek. Kaldı ki söz konusu acılar ne sona erdi ne de hafifledi, yaşanan her günde de tazeleniyor.
*20.2.11 tarihli Sabah’tan Burcu Aldinç’e verdiği röportaj.