03 Kasım 2021 10:20

Sağlıkta dönüşüm programı, hekimler ve hekimlik

Hasta ve sağlık emekçisi arasına para ilişkisini sıkıştıran bu sistem sonucunda doktorlardan daha kısa sürede daha çok hasta bakması istenmekte, tedavi süreci olumsuz etkilenmektedir.

Fotoğraf: Pxhere

Paylaş

Selin KURŞUN

İzmir Demokrasi Üniversitesi Tıp Fakültesi

 

Sağlıkta dönüşüm programı, üniversitelerin özerkliğine müdahaleler, resmiyette mevzuat farklı olmasına rağmen başhekimlere verilen yetkiler gibi uygulamaların hekimleri her geçen gün daha çok yıprattığı ve sağlıkta hizmeti olumsuz yönde etkilemeye devam ettiği bir durumu gözlemlemekteyiz. Bu uygulamaları da içeren özelleştirmelerle birlikte özel sektörün sağlık harcamalarından aldığı pay ciddi ölçüde artarken hastalardan alınan katkı payları gittikçe büyüdü, doktorların alım gücü oldukça azaldı, güvencesiz ve yoksul yaşama itildi. Sağlık kuruluşlarının verdikleri tanı ve tedavi hizmetleri ve bu kapsamda “gelirleri” artmasına rağmen, dağıtılabilecek ek ödeme tutarı azalmakta. Hastanelerden yapılan ilgili kesintilerden sonra gelirin azalmasıyla birlikte çalışanlara sabit ek ödeme yapılmış oluyor. Bu durum esas olarak döner sermayeden yapılan “gider” artışından kaynaklanmaktadır. Döner sermayeden yapılan harcamalara bir sınır konulmaması bu harcamaları gittikçe artırırken sağlık çalışanlarının daha fazla performans göstermesi ve puan toplamasına rağmen ek ödemelerinin artmamasına sebep olmakta. Öte yandan raporlarda ortaya konan verilere göre döner sermayeden ayrılan bütçe sağlık emekçilerine değil, yönetici kadrolara gidiyor. Hastalara müşteri gözüyle bakılmasını getiren sağlıkta özelleştirme, bütün bu uygulamalarla sağlık hizmetine ulaşmanın temel bir hak olmasının önüne geçiyor.

Sağlıkta dönüşüm programının uygulamalarından birisi performansa dayalı sistem uygulaması olarak karşımıza çıkıyor. Performansa dayalı sistem bireysel ve kurumsal teşvik hedefleyerek oluşturulmuştur ve ilk defa 1970’lerde uygulanmıştır. Bu uygulamaya göre sağlık çalışanları topladıkları puanlara göre ek ödemeye tabi tutulurlar. Hasta ve sağlık emekçisi arasına para ilişkisini sıkıştıran bu sistem sonucunda doktorlardan daha kısa sürede daha çok hasta bakması istenmekte, tedavi süreci olumsuz etkilenmektedir. Bu uygulamaya ek olarak günlük bakılacak hasta sayısının -özellikle şehir hastanelerinde– fazlalığı da hastalara bakılan süreleri kısaltıyor. 2002 yılında bir hastaya 20 dakika ayırabilen hekimler şu an yalnızca 5 dakika ayırabiliyor.

İNSANLIK DIŞI ÇALIŞMA KOŞULLARI HEKİMLERİ YIPRATIYOR

Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği 3 günde 1’den fazla nöbet tutulmaması gerektiğini öngörürken hekimler ayda 14-15’i bulan nöbetleri tutmaya zorlanıyorlar. Genç hekimler ayda 130 saate varan nöbetleri tutmak durumunda kalırken nöbet ertesi iznini kullananlar nöbet ücreti alamamakta. Çünkü mevzuatta nöbet tutanlara ertesi gün görev verilmemesi gerektiği yazmasına rağmen başhekimlerin işlerin aksamaması için işe devam etmesi gerekenlere nöbet izni vermeme yetkisi mevcut. Böyle bir düzenlemede hekimlerin ya emeğinin karşılığından ya da dinlenme hakkından feragat etmesi bekleniyor. Aldıkları ücretin az olması nedeniyle tuttuğu nöbetin karşılığını almak isteyen asistanlar ise dinlenme hakkını rafa kaldırmayı tercih ediyor. Bu durumda yorgunluktan kaynaklı olarak verim düşüyor, doktorların fiziki ve mental sağlığı bozuluyor. Asistanların çalışma koşullarını her zamankinden daha zor bir hale getiren bu sistem ile genç hekimler aslında oldukça yıpratıcı bir sürecin içerisine atılmış bulunuyorlar. Yaşanılan stres durumunda asistanların ve tıp fakültesi öğrencilerinin intiharları artarken, yorgunluktan kaynaklı kazalar yani iş cinayetleri de yaşanıyor. Bunun örneğini en son Asistan Doktor Rümeysa Berin Şen’in trafik kazasıyla gördük. Tüm bunlar nedeniyle bu şartlar altında istifalar ve yurt dışına çıkma talebi ivme kazanmaya devam ediyor.

Asistan hekimlik aslında bir sağlık hizmeti uygulaması değildir, doktorların eğitim sürecinin bir parçasıdır. Son zamanlarda daha çok hasta bakma işine dönen asistanlık süreci hekimlerin eğitimini sekteye uğratıyor ve akademik olarak oldukça olumsuz sonuçlar doğuruyor. Hastalıkları tartışmaya, çeşitli bilimsel kaynakları incelemeye vakit bulamadığını belirten asistanlar kendilerini geliştirme fırsatını bulamıyor. Bu durum hastalar açısından niteliksiz tedavi süreçlerini de beraberinde getiriyor. Kendilerini yenileme, sosyal açıdan dinlenme fırsatı bulamayan doktorların tahammülsüzleştiği bir durum da söz konusu. Bu durum hasta-doktor ilişkisini yıpratıyor ve sağlıkta şiddetin önünü açan unsurlardan birisini oluşturuyor. Asistan hekimler, hastaların doğrudan muhatap olduğu sağlık çalışanları olduğundan sorunların faturası onlara kesilebiliyor.

Mesleğine dair motivasyonunu kaybeden ve bilgi birikimi niteliksizleşen tıp öğrencileri taleplerini iletirken de sorunlarla karşılaşıyor. Sevgi, saygı ve karşılıklı dayanışma ilişkisi içerisinde ilerlemesi gereken ve doktorların eğitiminin önemli bir parçasını oluşturan usta-çırak ilişkisi kimi zaman taleplerin örtbas edildiği bir sürece, mobbinge dönüşen hiyerarşik bir yapı oluşturabiliyor.

Sağlıkta şiddet, ekonomik zorluklar, insani olmayan nöbet saatleri, artan mobbing asistanları olabildiğince kıskacı altına almış bulunuyor. Geçtiğimiz hafta yaşanan kayıpla birlikte pek çok hastane önünde doktorlar yıllardır çalışma şartlarının kendilerini öldürdüğünü ifade ederek, insani olmayan nöbet saatlerinin düşürülmesi ve nöbet izninin kullanılabilmesi, eğitim süreçlerini kötü şekilde etkileyen performansa dayalı sistem uygulamasının kaldırılması ve bu şekilde ücretlendirmelerin yapılmaması, adaletsiz görev dağılımına son verilmesi gibi taleplerle birlikte eylemdeydiler.

ÖNCEKİ HABER

AYM, zırhlı araçtan sivil araca ateş açılmasına dair yaşam hakkı ihlali kararı verdi

SONRAKİ HABER

Çocukları tacizden korurken öldürülen Haydar Can Kılıçdoğan uğurlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa