Tek adam yönetimine karşı her alanda mücadele!
Bu durumun yaratıcısı sadece AKP’nin beceriksizliği değil muhalefetinden iktidarına egemen sınıflar için politika yapan siyasi partilerdir.
Kaynak: Max Pixel
Son iki haftanın gündemini oldukça yoğun olarak meşgul eden tema Türkiye’nin dış politikasını belirleyen konular oldu. Türkiye’nin dış politikası dediysek lafın gelişi. Binlerce işçiyi, emekçiyi, genci ve kadını ilgilendiren Türkiye dış politikası, Erdoğan ve onun istişare kurullarına bırakılmış durumda. Öyle ki dış politika adına çok kritik kararları Erdoğan hatalı vermiş olsa dahi Kabine üyeleri ve milletvekilleri el ele verip onu bu yanlıştan döndüremiyor. İçlerinde ABD, Almanya ve Fransa büyükelçilerinin de olduğu 10 Büyükelçi uzun süredir tutuklu bulunan Osman Kavala’nın serbest kalmasını talep eden bir açıklama yayınlamıştı. Erdoğan yönetimi bu tutumu Türkiye’nin iç işlerine karışmak olarak nitelendirdi ve büyükelçilerin “istenmeyen adam” ilan edilmesini istedi. Bunun yanında bazı Cumhur ittifakı partileri o kadar ileri gitti ki Türkiye’nin yeni rotasının Atlantik hattından yani ABD’den koptuğunu söyledi. Neyse ki konu büyükelçilerin özür dilemeleri (!) ile tatlıya bağlandı. Tek adam yönetimi ise başta ABD olmak üzere her türlü emperyalist müdahaleye karşı nasıl da mahir mücadele ettiğini göğsünü gere gere ifade ediyor. Ardı sıra parlamentonun onayına sunulan Suriye ve Irak’a asker gönderme ve benzeri dış müdahale aksiyonlarını kapsayan tezkerenin onaylanması adına yaptığı propagandalarda da bunu dile getirdi. Tezkere uzatıldığında hem Türkiye’nin çıkarları gözetilecek hem de büyük emperyalist güçlerin ülke üstünde oynamaya çalıştığı oyunlar boşa çıkartılacaktı. Nitekim tezkere AKP, MHP, Deva Partisi, Memleket Partisi oylarıyla uzatıldı. Hem tezkere hem de büyükelçi krizindeki tutum tek adam yönetimi açısından emperyalizme karşı ulusal egemenliği koruyan bir politikanın ürünü olarak ortaya koyuldu. Tezkereye hayır oyu veren partiler vatan hainliği ile suçlandı.
G20 ZİRVESİ İŞ BİRLİĞİNİN DELİLİ
ABD karşıtlığı ve anti-emperyalist tutum ile gündeme gelmeyi çok seven Erdoğan yönetimi, yanlış hesabı Bağdat’tan döndürmek istemiş olacak ki Roma’da yapılan G20 zirvesinde Erdoğan-Biden görüşmesi gerçekleşti. Uzun zamandır ABD’li mevkidaşı ile görüşme niyetinde olan Erdoğan bu görüşmenin gerçekleşmesinden epeyce memnun görünüyordu. Biden’ın Türkiye’deki insan hakları çerçevesindeki ifadeleri büyükelçilerinin açıklamasının arkasında durduğunu gösterirken S-400 anlaşmasından kaygılı olmasının belirtmesi Türkiye ve ABD arasındaki sorunların hala çözülmüş durumda olmadığını ortaya koyuyor. Bir yandan Türkiye’deki her hak arayışını, her talebi “bunlar Avrupa ve ABD menşeili söylemler” diyerek ekonomik, siyasal hak ve talepleri yok sayan Erdoğan yönetiminin ABD emperyalizminin doğrudan temsilcisi konumundaki Biden ile görüşmeyi bu kadar önemsemesi ve her türlü pazarlığa açık bir tutum sergilemesi elbette kendisinin de farkında olduğu bir çelişkidir. Bilinçli olarak ortaya konulan bu çelişkili tutum, emperyalizmle olan iş birliğini ekonomik, sosyal ve siyasal hakları adına mücadeleye girişen işçilerin, gençlerin, kadınların değil tek adam yönetiminin yaptığının delilidir.
“BECERİKSİZLİK” DEĞİL SERMAYE POLİTİKALARI
Öte yandan uzun zamandır tek adam yönetiminin ülkeyi yönetmedeki “beceriksizliğinin” son gelişmelere de yansımış olduğunu birçok yerde ifade edildi. Elbette son dönemlerde Erdoğan yönetimi ülkeyi kendi çıkarları adına yönetmekte oldukça zayıflamış durumdadır, buradaki zayıflıklarını Türkiye işçi ve emekçilerine yıkmak adına da canhıraş çabalamaktadır. Ancak bu durumu “beceriksizlik” ile açıklamak emperyalizm ile iş birliğinde, sermayedarlara ülkeyi pay etmede Cumhur İttifakı partileri ile yetenek yarışına giren burjuva muhalefetinin programının ürünüdür. Pekâlâ, Türkiye’nin yukarıda bahsettiğimiz konularda geldiği durum tek adam yönetiminin politikalarının sonucudur. Bu politikalara gerektiğinde dur demeyen ve bir kısmı itibariyle de hala dur dememekte ısrar eden burjuva muhalefetidir. Erdoğan yönetiminin kendini çıkarlarını korumak ve kurtarmak adına girdiği her hamle kendisi için sorunları ve açmazları arttırırken ülkenin tamamını kapsayacak yeni sorunları da ortaya çıkaracaktır. Bu durumun yaratıcısı sadece AKP’nin beceriksizliği değil muhalefetinden iktidarına egemen sınıflar için politika yapan siyasi partileridir. Dolayısıyla sorunun kaynağı olan bir programın çözümü de getirmesi beklenemez.
ÖNE ÇIKAN TALEPLER MÜCADELESİ, HER ALANDA MÜCADELE İLE BİRLEŞMELİ!
Uzun zamandır dergimizin çeşitli yazılarında, bu sayfada da tek adam yönetiminin saldırılarının arttığını ve talepler mücadelesinin gençliğin en acil görevlerinden olduğunu ifade ettik. Ancak tek adam yönetimi sadece üniversitelerin açılmasıyla ortaya çıkan sorunları adına mücadeleye yönelik saldırılarını arttırmıyor. Hem dış politikada ülkeyi soktuğu açmaz -ki bunun bedelini başta işçilerin ve emekçilerin genç kuşakları olarak biz ödeyeceğiz- hem de iç politikayı dizayn etmek adına örgütlediği “büyük güçlere kafa tutan iktidar” propagandası aynı zamanda öne çıkan acil talepler mücadelesinin boğulmasını da içeriyor. Dolayısıyla hakların kazanılması adına mücadele tek adam yönetiminin karşısında her alan mücadele ile birleşmeli.