YÖK'ün kuruluşunun 40. yılı: Darbecilerin yapamadığını AKP yaptı
12 Eylül darbesinin kurumu YÖK 40 yaşında. Akademisyenler, AKP’nin YÖK'le askeri rejimin yapamadığını yaptığını belirterek “Bilim dışlandı, üniversiteler AKP ile siyasi vesayeti altına alındı" dedi.
Fotoğraf: Tamer Arda Erşin/Evrensel
Eylem NAZILER
İstanbul
12 Eylül askeri darbecilerinin 6 Kasım 1981’de kurduğu Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 40 yıldır varlığını sürdürüyor. Darbecilerin üniversiteleri, akademiyi ve öğrencileri zapturapt altına almak için kurdukları YÖK, iktidarlar değişse de varlığını sürdürdü. YÖK’le birlikte üniversiteler sermayenin ihtiyacı doğrultusunda piyasaya açılırken, birçok akademisyen de üniversitelerden atıldı. Öğrenciler soruşturma tehditleriyle susturulurken bilimsel üretim ve çalışmalar da her geçen gün azaldı. ‘YÖK’ü kaldıracağız’ vaatleriyle iktidar gelen AKP de bu kurumu üniversiteleri kendi anlayışına göre dizayn etmek ve baskı altında tutmak için kullanmaya devam ediyor.
Peki 40 yıl önce kurulan YÖK’ün üniversitelere, akademiye etkisi ne oldu. YÖK’ün kuruluş yıl dönümünde üniversitelerin durumunu değerlendiren akademisyenler, askeri rejimin üniversitelerde yapamadığını AKP’nin YÖK eliyle yaptığına işaret ederek “Akademik özgürlük yerle bir edildi” dedi.
"TEK TİP ÜNİVERSİTE MODELİ"
Öğretim Üyeleri Derneği Eski Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, 12 Eylül darbecilerinin üniversiteleri zapturapt altına almak ve tek tip üniversite modeli için 40 yıl önce YÖK’ü kurduklarını hatırlattı. 40 yıldır üniversitelerin başında olan YÖK nedeniyle üniversitelerin ve bilimsel çalışmaların oldukça geriye gittiğine dikkati çeken Yeşildere “YÖK’le bilim, liyakat, hiçbir zaman olmadığı kadar zedelendi. Ahbap, çavuş ilişkisi üniversitelerde akıl almayacak boyutlara ulaştı” dedi.
AKP DÖNEMİNDE SAYI ARTTI NİTELİK GERİLEDİ
Askeri rejimden sonra AKP iktidarıyla üniversitelerin bu kez de siyasi ve dini vesait altına girdiğini belirten Yeşildere, “AKP öncesi üniversite sayısı 76’ydı bu sayı 210’a çıktı. Her ile hatta ilçeye kadar üniversite kuruldu. Üniversiteler sayısal olarak arttı ama nitelik olarak daha da gerilere gitti. Böylece askeri vesayetin üniversitelerde yapamadığı yıkımı AKP iktidarı yaptı. Özel ve vakıf üniversiteleri arttı, üniversiteler paralı hale geldi. Eşitlik ilkesi tamamen kalktı” diye konuştu.
"AKADEMİK ÖZGÜRLÜK YERLE BİR EDİLDİ"
AKP’yle birlikte üniversitelerde akademik yükseltmelerde hiç olmadığı kadar ahbap çavuş ilişkilerinin yaşandığını ifade eden Yeşildere “Bir gecede yasa değişti. Yardımcı Doçentlik kaldırıldı. Öğretim üyesi sayısını artırmak için nitelik aranmadı. Niteliksiz akademisyen sayısı arttı. Yine bir gece yarısı yasa değişti ve rektörler tek adam, cumhurbaşkanı tarafından atanmaya başlandı. Bu üniversitelerde yeni bir kan kaybına neden oldu. Akademik özgürlükler zedelendi. Ve üniversiteler giderek kan kaybetti. Hiç bir zaman olmayacak kadar akademik özgürlükler zedelendi. Demokratik özerk üniversite talebi tamamıyla yerle bir edildi. Akademik özgürlükler tamamıyla yerle bir edildi. Darbe girişimi bahane edilerek 7 bine yakın akademisyen üniversiteden uzaklaştırıldı. 15 üniversite kapatıldı. Barış talebinde bulunan Sol/Demokratik nitelikli akademisyenlerden çoğu OHAL bahanesi ile çıkarılan KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı ve Anayasa Mahkemesi bu akademisyenler hakkında beraat kararı vermesine rağmen üniversitelerine, görevlerine iade edilmediler. Bu tam da siyasi bir baskıdır, siyasi vesayettir. Üniversiteler tek tipleştirildi. AKP bütün mağduriyetleri kullanarak üniversiteler geriye gitsin diye elinden geleni yaptı. Artık üniversiteler uçurumdan yuvarlanır durumda” ifadelerini kullandı. Yeşildere, tüm baskılara rağmen Boğaziçi Üniversitesi örneğini vererek akademinin ve akademisyenlerin özgür ve özerk bir üniversite için direndiğini söyledi. Yeşildere, “Bu demokratik direniş diğer üniversitelere örnek olmalı ve biran önce özerk/demokratik bir üniversite için mücadele yükseltilmelidir” dedi.
"YÖK’ÜN ÖNGÖRDÜĞÜNDEN DAHA GERİDEYİZ"
YÖK’ün esasen üniversite düzeninin bozulması üzerine atılmış bir adım olduğunu dile getiren Prof. Dr. Korkut Boratav “YÖK, üniversitenin özerk, bilimsel ve bağımsız yönetim sistemini reddeden bir dönüşümdü. 1980 sonrasının armağanıydı” dedi. Özellikle son dönemde üniversite yönetimi, rektörün cumhurbaşkanı tarafından seçilmeye başlandığını anlatan Prof. Dr. Boratav “Bu durum YÖK yasasının ön gördüğü düzenlemeden dahi geride kaldı” dedi. Son dönemde akademik çalışmaların hızla gerilediğine vurgu yapan Boratav “Üniversite hayatının hem öğrenciler hem de öğretim, araştırma ve bilimsel katkı bakımından ilerlediğini söylemek mümkün değil” dedi.
"AKP'NİN ÜNİVERSİTELER ÜZERİNDEKİ OYUNU ÇOK TEHLİKELİ"
Boğaziçi Üniversitesinden Emekli Prof. Dr. Reşit Canbeyli, “AKP iktidara geldikten bir yıl sonra YÖK yasasını değiştirmek istedi. Biz çok mücadele ettik. Çünkü çok ağır bir bedel ödeyecekti üniversiteler. Bunu yapamadılar. Daha yeni iktidara gelmişlerdi. Bu yasayı geçiremediler, çok vahim bir yasaydı. Pes etmediler. 2012'de tekrar bir yasa getirmek istediler. Çok mücadele oldu. Bir çok üniversiteden tepkiler geldi. Bunu da geçiremediler” dedi. 2015 yılında AKP için bir ‘mucize’ olduğunu söyleyen Canbeyli, “15 Temmuz’dan sonra KHK ile hocaları üzerinden attılar. Adım adım bütün üniversiteleri kontrol altına almaya çalıştılar. 16 üniversiteyi kapattılar. Dünya üniversite tarihinde hiçbir iktidar bu kadar çok üniversiteyi kapatmamıştır. Kapatmakla kalmadılar hocalara, öğrencilere çok ciddi zarar verdiler. Dolasıyla AKP’nin üniversite üzerindeki oyunu çok çok tehlikeli” değerlendirmesinde bulundu.
"BOĞAZİÇİ’YE SAHİP ÇIKMALIYIZ"
20 yıllık AKP iktidarının aynı zamanda adım adım bütün üniversiteleri kontrol altına alma süreci olduğuna işaret eden Canbeyli, “Bu dönemde çok sayıda akademisyen ve hoca da üniversiteden ihraç edildi” dedi. AKP’nin üniversiteler üzerinde çok tehlikeli bir oyun oynadığını dile getiren Canbeyli “Boğaziçi Üniversitesi Türkiye’de kendine özgü bir üniversiteydi. Dolayısıyla Boğaziçi’ye rektörün bu şekilde atanmış olması kabul edilmedi. Zaten rektör geldikten çok kısa bir süre sonra akademik özgürlüğe ve bilimsel özerkliğe saygısı olmadığını gösterdi. Ve apar topar gönderildi” dedi. Onun yerine atanan rektörün ise üniversite içinden olduğunu ama Bulu’nun yaptıklarının çok daha ötesinde antidemokratik ve antiakademik uygulamalara imza attığını belirten Canbeyli “Bu dünya üniversite tarihinde çok az olan bir şey. Üniversite bir ülkenin gençlerini yetiştiriyor. Onun için buradaki mücadele sanıldığından çok daha önemli ve çok daha kritik” dedi. Bu yüzden Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencilerinin mücadelesine tüm ülkenin sahip çıkması gerektiğini söyleyen Canbeyli “Ülkenin geleceğini düşünen herkesin bunu yapması lazım. Bugün üniversitelerde milyonlarca öğrenci, yüz binlerce hoca var. Bunların aileleri var. Bir öğrencinin üniversiteye gelinceye kadar geçirdiği aşamaları çok iyi biliyoruz, ne büyük hayallerle, fedakarlıkla üniversiteye veriliyor. Bu hayalleri bir iktidar kendi amacı için kaldırıyor” diye konuştu. Canbeyli, “Boğaziçi direnişi sadece Türkiye üniversite tarihinde değil, dünya üniversite tarihinde çok önemli bir şey. Bundan yüz yıl sonra bile dünyanın bir çok yerinde Boğaziçi Üniversitesinin akademik direnişi ile ilgili doktora tezleri yazılacak. Akademi tarihinde, düşünce tarihinde çok önemli bir olay” dedi.
"YÖK ARTIK TEK ADAM YÖNETİMİNİN ELİNDE"
Emek Gençliği MYK Üyesi Sinancem Alikoç, Yükseköğrenim Kurulu (YÖK)’ün 1980 askeri darbesinin bir sonucu olarak Türkiye’de faaliyet gösterdiğini belirterek “Darbeciler üniversitelerdeki mücadelenin önüne geçmek, akademik özgürlüğü kısıtlamak adına YÖK’ü kurdu. Ve YÖK Türkiye’de akademiye ve üniversite gençliğinin mücadelesine saldırının başat aracına dönüştü” dedi. Üniversitelerde “bilimsel çalışmaların” sermaye için seferber edilmesi ve dinci gerici eğitimin yükseköğrenimdeki mimarı olarak YÖK’ün 40 yıldır hakim sınıflara hizmet ettiğini anlatan Alikoç “Bugün YÖK tek adam yönetiminin üniversitelere yönelik baskı ve sindirme politikalarının aracıdır” dedi. Tek adam yönetiminin, bugün ülkede herhangi bir hak ve talep mücadelesini ezmek adına canhıraş uğraştığına dikkati çeken Alikoç “Atanmış rektörler, yemekhane, yurt sorunları, birikmiş kredi borçları ve geçim sıkıntısı üniversite gençliğinin en önemli sorunlarından. YÖK yıllardır bu sorunları çözmek yerine katmerlendirmiştir” diye konuştu. Üniversite gençliğinin tek adam yönetimine hem de YÖK’e karşı mücadele etmekten başka seçeneği olmadığını belirten Alikoç “Emek Gençliği olarak demokratik ve özerk üniversite talebi için mücadele ediyoruz. Tüm Türkiye gençliğini de taleplerimiz için mücadeleye çağırıyoruz” diye konuştu.