05 Kasım 2021 11:12

Muz yiyen mülteciler ve iki soru

Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sebebi mülteci göçmenler midir? Videodaki yoruma katılmadığını belirtmek için buna karşı video çekmek sınır dışı edilmeye yeterli bir sebep midir?

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ebru YİĞİT
EMEP Göç ve Mülteciler Bürosu

Geçtiğimiz günlerde yapılan bir sokak röportajında “Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa oyunu kime verirsin” sorusu ile vatandaşlara mikrofon uzatılıyor. Söz alan bir kadın, “Ben öncelikle cumhurbaşkanını konuşmak istemiyorum, bana göre yurdumuzda çok mülteciler var, mülteciler olunca tabiki kiralar da ona göre yükseliyor. Savaş vardı, şu vardı, bu vardı, Suriyelilerdi, Afganlardı… Bana göre kendi ülkelerine gitmesi gerekiyor. Hepsini barındırmaya çalışırsak İstanbul, Türkiye yetmez. Önce kendi insanı… AKP’den istediğimiz; bütün bu yabancılar kendi ülkelerine gitsin. Bütün Türkler bunu istiyor” dedi.

Bunun üzerine röportaja katılan vatandaşlar geçinemediklerini ve Suriyelilerin kendilerinden daha iyi bir hayat yaşadıklarını vurguluyor. Röportaja dahil olan Suriyeli bir öğrenci kendilerinin savaş olduğu için Türkiye’ye geldiklerini, geri dönecek bir ülke olmadığını anlatmaya çalışırken başka bir vatandaş “Sen benden daha rahat yaşıyorsun. Ben muz yiyemiyorum, kilolarca muz alıyorsun pazardan” diyor ve ortam iyice geriliyor.

Bunun karşısında bazı Suriyeliler bu söyleme karşı muz yeme videoları çekip sosyal medyada paylaşıyor. Göçmenlerin ‘muz yeme’ videolarını ‘provokatif’ bulan Göç İdaresi, 31 kişinin ‘sınır dışı’ edileceğini, 11 kişinin gözaltına alındığını duyuruyor.

Bu denklemde iki soru öne çıkıyor. İlki Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizin sebebi Suriyeliler ya da mülteci göçmenler midir? İkincisi ise videodaki yoruma katılmadığını belirtmek için buna karşı video çekmek sınır dışı edilmeye yeterli bir sebep midir?

Ekonomik krizin derinleştiği, vatandaşların geçinmek için market market gezdiği bugünlerde ‘muz yemek’ bir zenginlik göstergesi olarak kenarda dursun, yaşanan yoksullaşmanın asıl sebebinin mülteci-göçmenler değil sürdürülen ekonomik-siyasal hat olduğu gerçeği iktidar ve onun medyasıyla görünmez kılınıyor.

Yapılan son araştırmaya göre; vatandaşların yüzde 25'i hiç et alamadığını, yüzde 8'i hiç meyve alamadığını, yüzde 10'u da hiç süt alamadığını ifade ediyor. Meyve bile yiyemeyen insanların yaşadıklarının sebebi olarak mültecileri görmesi hem iktidar politikaları hem de muhalefetin kullandığı dil ile doğrudan alakalı. Resmi rakamlara göre sayıları 3,5 milyonu aşan Suriyeliler sigortasız, uzun çalışma saatleri ile düşük ücretlere çalıştırılıyor. Tablo buyken Suriyelilerin Türkiyeli işçi ve emekçilerden “daha iyi” koşullarda yaşama şansı bulunmuyor.

Dünyada göçmen düşmanlığının yükselmesi ise genel olarak üç temel sebebe bağlı. Mültecilerin yerli işçilere göre ucuz, sigortasız ve güvencesiz çalıştırılmasının dolaylı sonucu olarak yerli işçilerin yaşadıkları iş kaybı, suç oranlarının artması ve kamu hizmetlerinden yararlanmada mülteci ve göçmenler yüzünden yaşanan eksiklikler.

Tüm bunlar Türkiye’de gerçekleşmemiş olsa bile; yani iş kaybı ya da suç oranlarında artış mülteciler-göçmenler yüzünden Türkiye’de büyük bir değişim yaratmamış olsa bile, ekonomik krizin derinleştiği tüm zamanlarda mülteci-göçmenler günah keçisi olarak nitelendirilmiştir. Ekonomik kriz derinleştikçe yabancı düşmanlığı artmaya devam ediyor, milyonlarca insan bu gidişatın sebebini mülteciler olarak görüyor. Bunun değişmesi için ise öncelikle mülteci ve göçmenlerin ne yaşadığı ve nasıl ekonomik koşullar içerisinde olduğunun bilinmesine ihtiyaç var. Birlikte yaşamak-entegrasyon  öncelikle doğru bilgilerin kitlelelere anlatılması adımı ile başlayacaktır. 

İkinci olarak ise, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan ülkelerden biri. Ve Sözlemenin 10. maddesi “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir, bu hak kamu makamları tarafından müdahale edilmeksizin ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın görüş sahibi olma, bilgi ve düşünceleri edinme ve yayma özgürlüğü içerir” diyor.

1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesi ise “Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğünü tehdit altında olacak ülkenin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir” diyor. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesi ise şiddet içermeyen, özendirmeyen hiçbir tepkinin sınır dışı edilmenin bir nedeni olarak gösterilemeyeceğini belirtir. Tüm bu hukuki dayanakların karşısında muz yiyerek video çekmek ifade özgürlüğü kapsamındadır. Sürekli olarak yaşanan “kötülüklerin” sebebi olarak gösterilen bir kitlenin buna karşı video çekerek protesto hakkını kullanması meşrudur.

Bununla birlikte, geçim sıkıntısı çeken, meyve bile alamayacak duruma getirilmiş olan kitlelerin öfkelenip mülteci-göçmenlerin ülkeden gönderilmesini istemesi ise doğru olmamakla birlikte anlaşılmaktadır.

Yerli ve göçmen işçi-emekçilerin yaşanan bu krizden kurtulmak ve yaşam koşullarını iyileştirmek için yapması gereken öfke ve yaşananlara karşı protesto hakkını birbirlerine karşı değil onlara bunu yaşatan iktidar ve sermaye odaklarına karşı kullanmak olmalıdır. Aksi taktirde birbirine düşmanlaşan yerli ve göçmen işçilerin ortak sömürüsü ile iktidar ve sermaye odakları zenginleşmeye ve ülkeyi uçuruma sürüklemeye devam edecektir.

ÖNCEKİ HABER

CHP Milletvekili Kaboğlu: 5'inci yargı paketi de öncekiler gibi siyasi manevra

SONRAKİ HABER

CHP'li Utku Çakırözer: Kurtlar Vadisi müziğiyle elçiliğe giriş yapan büyükelçiler var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa