GSÜ'de neler oluyor?
Galatasaray Üniversitesi, adı sık duyulan bir okul olmasına rağmen hakkında çok şey bilinen bir kurum değil. Öğretim dilinin Fransızca olması ve birkaç tanınmış öğretim üyesi dışında GSÜ kamuoyunda çok fazla tanınmıyor. Öyle ki, okulun bir devlet üniversitesi olduğu bile pek bilinmediğinden, yeni giriş yapan öğr
Son dönemde Galatasaray Üniversitesi yavaş yavaş kabuğunun dışına çıkarken, okulu gündeme taşıyan olaylar çok olumlu sayılacak gibi değildi. Sebahat Tuncel'in panel katılımının reddedilmesi, başka bir panelin oturum başkanlarının değiştirilmek istenmesi, Vakit Gazetesi'nin yaptığı “haber”lere dayanılarak okuldaki etkinliklerin iptal edilmesi, okulun yetersiz delillerle mahkum edilen öğrencisi Cihan Kırmızıgül'e rektörlüğün sahip çıkmaması gibi olaylar Galatasaray Üniversitesi'ni son dönemde tartışılır kıldı.
Bardağı taşıran son damla ise, Rektör Ethem Tolga'nın ODTÜ'de geçtiğimiz hafta yaşanan ağır polis şiddetinin ardından üniversitelere yukarılardan bir yerden servis edilen meşhur metne Galatasaray Üniversitesi adına imza koyması oldu. Her şeyden önce şunu belirtmek lazım; son derece anti-demokratik bir yapıya sahip Yükseköğretim Yasası dahi rektörlere arşidüklük ya da voyvodalık yetkileri tanımıyor. Senato kararı olmaksızın okulun adına imza atmak hukuk içerisinde açıklanabilecek bir şey değil. Dolayısıyla yapılan, yasal dayanağı olmayan ve okuldaki tüm görece demokratik süreçler pas geçilerek yapılmış bir işlem. Zaten söz konusu bildirinin üniversite web sitesinden duyurulmamış olması nasıl bir anti-demokratik “ben yaptım oldu”culuğun söz konusu olduğunun kanıtı.
İşte bu son damla, başta söz hakkı hiçe sayılan öğretim elemanları olmak üzere GSÜ mensuplarını harekete geçirdi. İki yüzün biraz üzerinde öğretim elemanı bulunan okulda, tam 135 akademisyen ODTÜ öğrencilerine sahip çıkan ve iktidarın “Üniversite A.Ş” planlarına karşı koyan bir bildiriye imza attı. İletişim Fakültesi Dekanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü dahil olmak üzere senato üyelerinin de birçoğunun imza koyduğu bu metin Galatasaray Üniversitesi'nde bugün yapılan eyleme zemin hazırladı.
Galatasaray Üniversitesi bugünkü gibi bir günü daha önce hiç yaşamadı. Aşağı yukarı 1500 öğrencisi bulunan okulda, dışarıdan girişin rektör tarafından keyfi olarak yasaklandığı bir günde rektörlük binası önünde toplanan öğrenci sayısı 500'ün üstündeydi. Bunun dışında yalnız gözümle sayabildiğim en az 60-70 de akademisyen vardı. Kısacası rektör dışında herkes vardı, bir de tabii suya sabuna dokunmamayı ilke edinmiş, işlevsiz ve anlamsız Öğrenci Konseyi dışında. Her şeyden önce ilk talep, Rektör Ethem Tolga'nın okul adına imza koymaktan çekinmediği utanç bildirisinden GSÜ adını çekmesi ve GSÜ mensuplarına bir açıklama yapmasıydı. Bunun dışında ODTÜlülerle dayanışma mesajları, anti-demokratik ve ticari üniversiteye olan itiraz ve özgür üniversite talebi dillendirildi. “Turnikeler bozuk” bahanesiyle öğrencilerin kimlik numaralarının toplanarak fişlenmesi, basın mensuplarının içeriye girişinin engellenmesi, hatta kampüsteki kablosuz internet ağının erişime kapatılması gibi Hüsnü Mübarekvari uygulamalar bile bugün bu mesajların kampüsün dışına taşmasını engelleyemedi.
Şunu söylemek lazım; Vakit gibi bir meczupluk vesikasına dahi mahcup bir özür mektubunu çok görmeyen bir rektörün, okulun çoğunluğunu temsil ettiği açık olan öğretim elemanlarına ve öğrencilere bir açıklama borcu var. Ama daha önemlisi, Galatasaray'da artık Pandora'nın Kutusu açıldı. Daha önce en geniş katılımlı eylemine yirmi, bilemedin elli kişinin katıldığı okul, son dönemdeki iktidara bağlılık şovlarının yarattığı sıkıntıyla iyice politize oldu. Bu yoldan dönüş yok. Buradan sonra GSÜ, demokratik ve özgür üniversite taleplerine sahip çıkmak durumunda. Bunu yapacak olanlar bugün rektörlük binasının önünde “rektör pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım” diye bağıran öğrencilerden ve öğretim elemanlarından, yani GSÜ'nün gerçek sahiplerinden başka kimse değil.