Ekim Devrimi: Birinci cemre, ikinci cemre… Ve sosyalizm
Nuray Sancar, yıl dönümünde Ekim Devrimi'ni yazdı: "Sıradan emekçiyle meslekten siyasetçi arasındaki ayrımın ortadan kalkacağı düzenin resmiydi Ekim Devrimi.”
Fotoğraf: K. Bulla, Courtesy of the Central State Archive of Kino-Photo-Phono Documents, St. Petersburg
Nuray SANCAR
“Biz dünyayı yeniden kurmak istiyoruz” diye ilan ediyordu Lenin. 1917 Şubat devrimini gerçekleştirmiş bir halkın hâlâ yatışmayan öfkesinin tercümanlığını yapıyordu. Sürgünden yeni dönmüştü ve Nisan Tezlerini açıklıyor ve Rusya’nın önündeki süreç için bir program ortaya koyuyordu. Korkulardan arınmanın, ‘sevdiğimiz’, ‘alıştığımız’ kirli gömleği atmanın, temiz çamaşır giymenin zamanıdır diyordu. Savaştan kırılan, açlıktan acı çeken, sömürülen ve ezilen milyonlarca işçi ve köylünün yepyeni giysilerle baharı karşılamasının zamanı gelmişti.[1]
İlk cemre, ikinci cemre ve Ekim… Topraklar çitlerinden kurtarılacak, sömürü bitecek ve barış olacaktı.
Lenin, değişmesi gereken dünyanın resmini Bolşevik Partinin programının değiştirilmesi tartışmaları sırasında şöyle çizmekteydi: “Kapitalist tekellerin büyümesinden ötürü tröstlerin işçi sınıfı üzerindeki artan baskısı ve geçim masraflarındaki artış, emperyalist savaşın yol açtığı dehşet, sefalet, yıkım ve insanlıktan çıkma-bütün bu etkenler kapitalist gelişmenin mevcut aşamasını sosyalist devrim çağına dönüştürmektedir…
Bu çağ başlamıştır.
Ancak sosyalist bir proleter devrimi insanlığı emperyalizm ve emperyalist savaşların yıkımından kurtarabilir. Devrim kaçınılmazdır…” [2]
BÜTÜN İKTİDAR SOVYETLERE
1917’nin 18 Şubat’ında en büyük sanayi tesisi Putilov fabrikasında işçiler greve çıktı. Kimi fabrikalarda da irili ufaklı grevler vardı. 25 Şubat geldiğinde Rusya artık genel grevdeydi. O sırada kadınlar gününde yürüyüş yapmaya cüret edenlere polisin saldırmasıyla öfke sokaklara taştı; Dünyanın en köklü imparatorluklarından biri olan çarlık çürümüş bir meyve gibi düştü, öfke selinin içinde tarihe gömüldü.
İşçiler 1905 yılında da bir devrim yapmaya kalkışmışlardı. Bu devrimci ayaklanma sırasında fabrikalarını denetim altında tutmak, grevdeki diğer işçilerle eş güdümlü hareket edebilmek için fabrika komiteleri oluşturmuşlardı. 1917’nin şubat devrimcileri bunları derhal hatırladı. Birer örgütlenme organından ayaklanma örgütlerine dönüşen fabrika komiteleri yeniden kuruldu. Ancak 1905’ten miras alınan ve şubat ile birlikte gün yüzüne çıkarılanlardan biri de Sovyetlerdi.
Örgütlü örgütsüz, her görüşten işçi ve emekçinin yer aldığı yerel Sovyetler birer birer doğuyordu. Sovyetler şubat devriminden sonra iktidara gelen Başbakan Kerensky’nin koalisyon hükümetinin karşısında ikinci bir iktidar organı olarak aşağıdan büyümekte ve Ekim’e doğru koalisyon hükümetinden kopan çoğunluğun kendi kendini yönettiği pratik bir deneyim alanı haline gelmekteydi. Sovyet örgütlenmeleri Ekim Devrimi’nin kaldıracı ve sonrasında da Sovyet demokrasisinin temeli oldular.
Lenin devrimden bir ay önce, eylülde şöyle yazıyordu: "Proletarya partisi bütün dünyada kitleleri baskı altında tutmak için monarşik aygıtları, yani polis, düzenli ordu ve ayrıcalıklı bürokrasiyi muhafaza eden ve payidar kılmak için çabalayan burjuva parlamenter demokratik cumhuriyetle yetinemez. Partimiz daha demokratik bir işçi-köylü cumhuriyeti için savaşmaktadır” diye not düştü.
Devrim dünyaya yepyeni bir ihtiyaç çıkarmıştı ama bu işçi demokrasisinin biçimi ne olacaktı? “Eski aygıtın yerine koyacak yeni bir aygıtımız yok diyenler kendilerinden utansınlar. Alın işte böyle bir aygıt pekala var. Bu aygıt Sovyetlerdir. Halkın inisiyatifinden ve bağımsız eylemlerinden korkmayın…”[3] diye seslenen Lenin, halkın zaten bulduğu çözüme işaret ederek tartışmayı bitirmiş oldu. İşçilerin sloganları değişti: Bütün İktidar Sovyetlere…
Bu daha demokratik işçi köylü cumhuriyetinin organları kendiliğinden oluşmuştu. Ama bunu bir iktidar organı olarak resmileştiren Bolşevik partisiydi. Bir iktidar organı olmaya yükseldikleri süreçte Sovyetler, yönetmeyi öğrenen emekçilerin elverişli araçları oldular. Yöneticiliğin özel yetenek gerektirdiği, güçlü ailelerin sağladığı eğitimden geçen ayrıcalıklı insanlara mahsus bir uğraş olduğu biçimindeki eski kanıları ve ön yargıları yıkan milyonlarca emekçi, ülkelerinin kaderine fabrikalarından, işyerlerinden müdahale ediyordu. İşçiler üretim sürecini denetliyor, fabrika işleyişini organize ediyor, yerel sorunlara çözüm üretiyor, merkezi siyaseti düzenlemeye çalışıyor; geri çağırabildiği temsilcileri aracılığıyla iç ve dış politika konusunda kendi Sovyetlerinin görüşünü aktarıyorlardı. En yüksek işçi ücretiyle bir yöneticinin ücreti arasında fark yoktu. Sosyalizm, eşitliği, bürokrasinin zeminini ortadan kaldırmaya çalışarak, emekçileri maddi olarak destekleyerek, kadınların haklarını tanıyarak bir pratik haline getirmişti.
ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK İÇİN KALKINMA
1917 Ekiminde iktidar alındığında her şey yoktan var edildi. Halk Komiserliği Kurulu Sekreterliğindeki ilk günlere dair anlatılan anılardan biri şöyledir: “Bir mali işler komiserliği kurmak gerekiyordu. Komiserliğe Menşinski yoldaş atandı. Hükümetin direktiflerini gecikmeden yerine getirebilmek için Menşinski büyük bir kanepe getirdi, duvarın önüne koydu. Bir kağıdın üzerine mali İşler Komiserliği yazarak kanepenin üzerindeki duvara astı…”[4]
Bakanlıklar ve komiserlikler böyle oluşturulmuştu.
Lenin’in deyimiyle ‘dünyadaki en demokratik ülkelerden daha demokratik’ bir ülkenin inşası yokluktan böyle başlamıştı. Sıradan emekçiyle meslekten siyasetçi arasındaki ayrımın ortadan kalkacağı düzenin resmiydi Ekim Devrimi.
Çarlık sisteminin yıkılırken çıkardığı korkunç gümbürtü diğer ülkelerin kapitalistlerini yeterince ürküttüğü için devletler kendi emekçilerine ödünler vererek devrimci atılımların önünü kesmeye çalıştılar. Dünyada demokrasi hâlâ anlamlı bir değer taşıyorsa, anısı ne olursa olsun zihinlerden kazanamayan 1917 işçi devriminin yansımasıdır.
İŞÇİ SINIFININ YURDU
Ancak kapitalist demokrasilerde eşitlik kağıt üzerinde bir formalite olmaktan kurtulamadı. Daha ilk anayasasında özgürlüklerin ve eşitliğin maddi temelini oluşturmayı vadeden ve bunu süreç içinde gerçekleştirmek için elinden geleni yapan Sovyetler Birliği, dünyanın en hızlı kalkınma ivmesi sayesinde bu hedefini gerçekleştirme potansiyeli de yakalayabildi.
Ama sosyalizm, Sovyetler Birliği’ni dünyanın en gelişkin ülkelerinden biri haline getiren maddi bir kalkınma hikayesi değildir sadece. Kalkınma insani bir düzenin teminatıdır sadece. 2. Dünya Savaşı’nın kanıtladığı gibi, kapitalist saldırılara karşı da bir savunma hattı.
Emekçilerin beden ve ruhsal bütünlüğünü her gün yeniden kuran; yeni bir kültür inşa ederek zihniyeti değiştiren; felsefe, sanat, siyaset, gündelik ilişkiler, kurumların işleyişi, ulusların eşitliği vb. akla gelen her alanda hurafeyi tarihe gömen, bunu geçmişten gelen iyi mirası da avadanlığına ekleyerek gerçekleştiren bir insan hikayesidir sosyalizm. Eski gömleklerinden kurtulmuş dört başı mamur bir demokrasinin coğrafyası: İşçi sınıfı ve emekçilerin geçmişteki ve gelecekteki yurdu.
[1] Lenin, Nisan tezleri, çev. M. Ardos, Sol Yayınları, 1979, s.75
[2] Lenin, Bütün İktidar Sovyetlere, çev. Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı- 2013, s. 71
[3] Lenin, Bolşevikler Devrime Gidiyor, çev: Ferit Burak Aydar, Agora Kitaplığı-2013, s. 189
[4] Kolektif, Yönetmeyi nasıl Öğrendik-Lenin’den Anılar, çev: Olcay Geridönmez, Evrensel Basım Yayın- 2000, s. 23