6 Kasım 2021 23:30

"Soma’da ölen işçilerin çocukları mahkeme salonlarında büyüdü"

"Paşa Vardiyası" belgeseli yönetmeni Sevda Aydın: "Soma'da ölen işçilerin çocukları mahkeme salonlarında büyüdü. Her duruşmada adalete olan inançlarını yitirdiler"

"Soma’da ölen işçilerin çocukları mahkeme salonlarında büyüdü"

Hacay Yılmaz, Sevda Aydın | Fotoğraflar: Kişisel arşiv

İsmail AFACAN
İstanbul

Yönetmenliğini Sevda Aydın’ın yaptığı “Paşa Vardiyası” belgeseli Soma Katliamı’nı tekrar gündeme taşıyor. Katliama giden süreci, katliamdan sonra yaşananları ve adalet arayışını konu alan belgesel hafızaları tazeliyor. Tanıkların anlatımı gelmeyen adaleti, yaşanan acıları ve kapitalizmin işleyişini gözler önüne seriyor.

Yönetmen Sevda Aydın ve Yapımcı Hacay Yılmaz ile Soma Katliamı’nı ve “Paşa Vardiyası” belgeselini konuştuk. Yılmaz, özelleştirme ve taşeron sistemine karşı mücadelenin ne kadar önemli olduğunu Soma Katliamı’nda gördüklerini söylerken, Aydın “Soma, acılarını yaşayamadan, yaslarını tutamadan bastırıldı; iktidar ve sermayenin özel politikalarıyla sindirildi” ifadelerini kullandı.

Belgeseli çekme fikriyatı nasıl ortaya çıktı?

Hacay Yılmaz: Şu anda sendikada bir görevim olmasa da, ben Soma Katliamı’nın yaşandığı dönemde, DİSK'e bağlı Dev Maden-Sen Ege Bölge Temsilcisi olarak, Soma ve maden işçileri ile yakından ilgiliydim. Farklı bir sendika olarak, dışarıdan da olsa madenlerin özelleştirme ve taşeronlaştırılmasına karşı mücadelenin yanı sıra madenlerdeki işçi sağlığı iş güvenliği sorununa dikkat çekiyorduk. Özellikle de özelleştirmelerden sonra. Olayın yaşandığı andan yaklaşık iki saat sonra, Soma Kömürleri Eynez Maden Ocağına gittim. Maden ocağının önü polis ve jandarma tarafından kordon altına alınmıştı. İşçilerin yakınları feryat figan içinde barikatın önünde birikmişti. Neler olduğu konusunda kimse bilgi vermiyordu. Battaniyeye sarılı biçimde, arkadaşlarının omuzlarında ocağın içinden dışarıya çıkarılan her bir işçinin yakınlarının sesleri yükseliyor, barikata çarpıyordu. Battaniyeye sarılı dışarı çıkarılanlar, ambulanslara taşınıp götürülüyordu. Sağlıkları konusunda bilgi verilmiyordu. İşçiler kendi arkadaşlarını kurtarma çabası içindeydiler. Saatler geçiyor henüz profesyonel bir yardım ekibi ulaşmıyordu. Bu süre içerisinde içeride kalanlar, arkadaşlarının omuzlarında, battaniyelere sarılı olarak, ambulanslara taşınıp götürülürken, adları açıklanmadığı gibi nereye götürüldükleri de açıklanmıyordu.

Bir ara insanların barikatların önünde dalgalanma esnasında jandarma barikatının arasından geçerek bir ambulansın içine bakma fırsatı yakaladım. Ambulansın içinin boş olduğunu gördüm. Hasta birine müdahale için kullanılacak herhangi bir donanım yoktu. Anlaşılan yaşamlarını yitiren insanlar da battaniyelere sarılı biçimde yaralı görüntüsü verilerek, ambulanslara alınıyorlardı. Barikatın önünde biriken insanlara daha fazla öfkelenmesini önlemek için bilgi verilmiyordu. O gün ve ilerleyen günlerde katliamın boyutları aralandı. 301 işçi yaşamını yitirmişti. Yakınlarıyla birlikte günlerce önce katliamın yaşandığı Eynez Ocağının önünde sonra da Soma sokaklarında yaşananlara tanıklık ettim. Maden işçilerinin, yakınlarının, emek savunucularının günlerce Soma sokaklarındaki protestolarında nasıl tekmelendiklerini, polisin copunu, TOMA’ların gazını tattık, yaşadık. Hastanelerin morglarında, soğuk hava depolarında eşlerinin, çocuklarının bedenlerini arayan insanların gözyaşlarını, çırpınışlarını, öfkelerini görüp tanığı oldum. O günlerde elbette ki tüm dünyanın haber ajansları da Soma'ya taşınmıştı. Özellikle de sizin gazeteniz de dahil özgür basında olup bitenleri doğru biçimde kamuoyuna taşımanın çabası içindeydiler. Yanı sıra emekten yana devrimci sosyalist parti ve emek savunucuları da günlerce Soma sokaklarında oldular. Tabii ki yaşananların unutulmaması adına biz de bunu belgeselleştirmek istedik.

"YOKSULDUK, ONA GİTME MADENE DİYEMEDİM"

Somalılar için madencilik, maden şirketleri için Soma ne anlam ifade ediyor?

Sevda Aydın: Madencilik Soma havzasında önemli bir yer ediniyor. Yıllar önce tarımla geçinen insanlar, maden sermayedarları tarafından topraksız bırakılınca, maden işçiliği yapmak zorunda bırakıldılar. Bugün babadan oğula geçen bir meslek durumunda. Yakınlarını kaybeden ailelerin de dediği gibi başka çare bırakmamışlar. Soma Katliamı’nda, daha önceki yıllarda da yakınlarını kaybeden çok fazla insanla tanıştık. Kardeşlerini kaybeden abla, “Kardeşim ‘Kaza olacak abla korkuyorum’ diyordu. Yoksulduk, ona gitme madene diyemedim” diyerek anlatmıştı durumu. Somalılar için durum böyleyken, maden patronları için oldukça parlak. 301 madencinin yaşamını yitirdiği ocağın sahiplerine bile yeniden işletme ruhsatı verildi. Bu onlar açısından durumu özetliyor. İşçiler denetimsiz bir şekilde aşırı üretim baskısıyla ocaklara inmeye devam ediyor.

"İŞÇİLERE REVA GÖRÜLEN TEK ŞEY DAHA ÇOK KÖMÜR ÇIKARMAK"

Belgeselde Soma Katliamı’nın özelleştirmelerin bir sonucu olduğu vurgulanıyor. AKP iktidarıyla birlikte Soma’da yapılan özelleştirmelerin Soma Katliamı’na etkisini nasıl açıklarsınız?

Hacay Yılmaz: Madenlerde özelleştirmeleri ve taşeronlaştırmaları yapan siyasi iktidar, kamu adına madenlerin sahibi olan Türkiye Kömür işletmeleri (TKİ), madenlerden sorumlu Enerji Bakanlığı, işçi sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu denetimciler, müfettişler ve işçilerin o günlerde üyesi olduğu sendika temsilci ve yöneticileri suç ortaklığı içinde oldular. Özelleştirme ve taşeronlaştırmalardan sonra maden ocaklarında yaşanan iş cinayetleri görmezlikten gelindi. Büyük katliamların da habercisiydi. Bu madenlerde özelleştirme ve taşeronlaştırmadan sonra her yıl artan oranda iş kazaları adı altında iş cinayetlerinde işçiler yaşamlarını yitiriyordu. Ve bu sıradan bir durum, bir rakam olarak istatistiklere geçiyordu.

TKİ’den ocakları alan patronlar hiçbir kuralı yerine getirmiyorlardı. Onların tek amaçları vardı, daha çok kazanmak. Belgeselimizde yaşayan işçiler anlatıyor. İşçilere reva görülen tek şey daha çok kömür çıkarmak. Tanık bir işçinin ifadesiyle, patronların temsilcilerinin yanı sıra sendika temsilcisi bile kömür taşıyan bantların üzerine çıkarak “Daha çok mal istiyoruz” diye bağırabiliyor.

Katliamın olduğu ocaklarda, işçiler defalarca, ustaları, mühendisleri, diğer yetkilileri, hatta kendi sendika temsilcilerini uyarmalarına karşın bir önlem alınmadığını, belgeselimizde tanıklar anlatıyor. Özelleştirme ve taşeron sisteminin, kapitalizmin en barbar sömürü sistemi olduğu Soma’da 301 işçinin katliamıyla bir kez daha görülmüştür. Bu sistemde işçi sağlığı ve iş güvenliği yoktur. Patronlar en düşük maliyetle azami kazanç sağlarlar. Sosyalistlerin ve emek savunucularının özelleştirme ve taşeron sistemine karşı mücadele vurgusunun ne kadar önemli olduğu Soma Katliamı’yla bir kez daha görülmüştür.

"SOMA ACILARINI YAŞAYAMADAN, İKTİDAR VE SERMAYENİN ÖZEL POLİTİKALARIYLA SİNDİRİLMİŞTİ"

2014’teki katliam Soma’da nasıl izler bıraktı. Belgesel çekimi sırasında Soma’da neler gözlemlediniz?

Sevda Aydın: Gazeteci olarak takip ettiğim Soma Katliamı davası ve Soma AŞ’den haklarını alamadan işten atılan yüzlerce işçinin eylemlerini takip ederken tanıdım bölgeyi. Soma Katliamı’nı ilk günden beri biliyordum ve aklımda binlerce insanın feryat ettiği yüzler vardı. Katliamın üzerinden yıllar geçtikçe sokaklardaki acılı insanlar evlerine kapanmış, haklarını alamayan işçiler yeni madenlere dönmüştü. Soma acılarını yaşayamadan, yaslarını tutamadan bastırılmış, iktidar ve sermayenin özel politikalarıyla sindirilmişti.

Soma’ya ilk gidişim ailelerin anma eylemiydi. Aileler sık sık “Soma uyuma madencine sahip çık” sloganları atıyordu. Unutulmuş/unutturulmuştu tüm yaşananlar. Yeniden hatırlansın istiyorlardı ama sokaklarda boş gözlerle bakan sessiz kalabalık dönmüyordu yüzünü ailelere. Bu an hafızama kazındı. Ne zaman oraya gitsem o anın huzursuzluğu, öfkesi çöktü içime.

"ÖLEN İŞÇİLERİN ÇOCUKLARI MAHKEME SALONLARINDA BÜYÜDÜ"

Belgeselin finalinde dava sürecine yer veriliyor. Soma davası geçtiğimiz haziran ayında sonuçlandı. Somalıların dava sürecine ve sonucuna tepkileri nasıldı?

Sevda Aydın: Katliamın ardından eşlerini kaybeden kadınlar hastalandılar hem ruhsal hem de fiziki olarak. Hâlâ da öyleler. Ölen işçilerin çocukları mahkeme salonlarında büyüdü. Her duruşmada adalete olan inançlarını yitirdiler. Bütün yaşananların tanığı olarak büyüyen bir madenci oğlu, son karar duruşmasında heyete seslenerek, “Ben adalet arayarak büyüdüm. Artık gereken cezayı verin” diyordu. Bir başka ailenin genç kızı, annesinin omzuna yaslanarak bu ülkede yaşamak istemediğini söylüyordu. Sorumluların hepsi, yargı kararını verenler, tüm dünyanın önünde en büyük adaletsizliği sağlayarak tarihe geçtiler.

Evrensel'i Takip Et