Sırrı Süreyya Önder ile söyleşi
Sırrı Süreyya Önder geçen günlerde Koç Üniversitesi öğrencileriyle bir söyleşi gerçekleştirdi. Kurucular Salonu’nda gerçekleştirilen ve katılımın bir hayli yoğun olduğu söyleşide Önder öncelikle içinde bizzat yer aldığı Darbe ve Anayasa komisyonları hakkında kısa bir giriş yaptı. Söyle
Darbe Komisyonu çalışmaları hakkında o dönem Mamak Cezaevi’nde kalan 31 bin mahkumun hesabını sorduklarını dile getiren Önder, komisyonun bir araştırma komisyonu olmasından dolayı en fazla 3 aylık çalışma döneminin yetersizliğinden bahsetti. “Bir de baktık ki, bu ülkenin resmi tarihi aslında darbeler tarihiymiş. Darbeler halkların geleceğini ve zamanını çalarlar, diğer tüm kötülüklerinin yanında insanların umutlarını, yaşam sevincini alırlar. Belki onurlarıyla oynarlar; bu insan hayatından şüphesiz ki değerli bir şeydir, bunun tedavisinde de insanlığın bulduğu en yetkin yol yüzleşmektir. Anladık ki bu cumhuriyet düşman icat etmeden ülkeyi idare etme ve sorun çözme kabiliyet ve hünerine sahip değil. Osmanlı emperyal bir yapı olduğu için ‘biz’ kavramını geniş tutmak zorundaydı. Cumhuriyet bu ‘biz’ kavramını giderek teke indirmiş, tek etnisite olarak Türklüğe, din olarak sünni müslümanlığa, cinsiyet olarak erkeğe, her anlamda bir tekleştirmeye indirgemiş. Bunu yapabilmeniz için de tekin dışında kalan herkesi bir şekilde düşmanlaştırmanız gerekiyor, Cumhuriyet de bunu yapmış.” dedi. Yeni anayasa çalışmalarına da değinen Önder; en önemli anlaşmazlıkların kamu düzeni, milli güvenlik, genel ahlak konuları bahane gösterilerek temel hakların sınırlandırılması konusundan çıktığını söyledi. “Anayasalar sokakta yazılır. Fiziksel bir alan olarak değil, hak talebi eğer sokağa, günlük yaşama, bu hakka ihtiyacı olanlar tarafından dayatılmadığı müddetçe bu komisyondaki entellektüel tartışmalardan öteye gitmez.” diyen Önder, daha sonra öğrencilerin sorularını yanıtladı.
SAVCI DİZİDE VAR, KATLİAMDA YOK!
Kürt siyasetini BDP mi temsil ediyor ve baskıyla mı oy alıyor?
“İstanbul’da benim 2. bölgede aldığım oy sayısının İstanbul’daki toplam oy sayısına oranıyla, Kürt illerindeki veya Türkiye ortalamasındaki oran arasındaki farklılık ihmal edilebilir değişimler içeriyor. 3.5 milyon insan ulusal, demokratik kimliğini bir demokratik talebe dönüştürmüş, BDP bunların temsilcisi.” diyerek cevaplayan Sırrı Süreyya, AKP’li Kürt vekil lerin yaptığı toplantıda Roboski konusu açıldığında bir vekilin “Roboski demeyelim, o BDP’nin söylemi.” demesini sözün bittiği yer olarak değerlendirdi. “34 çocuğu katlediyorsun, yerin adını söylemekten imtina ediyorsun. Dizi söz konusu olduğunda savcıyı göreve çağırıyorsun, 34 kişi hayatını kaybetmiş bir gün bir savcıyı göreve çağırmıyorsun. Bu, AKP’ye oy veren Kürtlerin bundan vazgeçmesine sebep oldu.” dedi.
Evren’in yargılanması hakkındaki düşünceniz nedir?
“Belli olguları bilince çıkarıyorsunuz. Evren’in memlekete huzur getirdiğini düşünen biri, bu da çok matah biri değilmiş düşüncesine erişiyor. Önemli olan geçmişimizi kaybettik, bari geleceğimize dönük çocuklarımızda daha sağlıklı bir bilinç oluşturmak.”
Önder “Kardeşlik bir barış söylemi içermiyor Türkler tarafından kullanımıyla çünkü büyük abi küçük kardeş ilişkisine dönüştü. Bundan dolayı daha tılsımlı bir sözcük bulmak lazım: Eşitlik. Kardeşlik hakedilen bir şeydir, Habur sürecinde herkes gerillaların giydikleriyle ve Kürtlerin sevinçleriyle ilgilendi, kimse silahları çıkarmalarıyla ve Kürt halkının savaştan bıktığı için sevinmesiyle ilgilenmediler. Daha sonra Pozantı tramvası yaşandı, tecavüz edilen çocuk tecavüzcüsüyle aynı koğuşa geri konuldu. Kardeşlik bu mu? Pozantı’dan sonra kardeşlik sözünün ‘k’sine rastlayamazsınız. Ardından Roboski oldu, 34 tane çocuk öldü, İçişleri Bakanı katırlara üzüldük dedi. Kardeşlik bu mu? En son cenazesine gazlı su sıktılar, anaları iki tabutu yere indirmedi. Tomalar, kirpiler, tanklar mezarlığa girdi. Kardeşlikse bu, biz kardeş olmayalım eşitlik bize kafi.” dedi. Sözlerine devam eden Önder, “Bir Türk dünyaya kederdir diye bir senaryom vardı. Berlin Duvarı’na gecekondu yapan Yozgatlı bir Türk’ün hikayesiydi bu. O söz de bu ironiyi anlatıyordu. Fakat Türk’ün önünde Kürt’e düşmanlık etmekten başka alan yok. Sisteme mahkum edilmiş, kısıtlanmış, kendisi için, ülkesi için, geleceği için hiçbir sey yapamaz duruma getirilmiş. Türk olmak kederli bir şey olmaya dönüştü.” diye ekledi.