11 Kasım 2021 09:38

Avrupa'nın mülteci politikalarında tehlikeli gidişat

Avrupa’nın üç farklı köşesinden gelen son üç haber, hükümetlerin sınırlarını nasıl denetleyecekleri konusunda yeni bir şiddet eşiğini aştığını gösteriyor.

Polonya-Belarus sınırında bekleyen mülteciler | Fotoğraf: AA

Paylaş

İngiltere, Polonya ve Güneydoğu Avrupa'dan mültecilerin engellenmesine ilişkin gelen haberler, hükümetlerin sınırlarını nasıl denetleyecekleri konusunda yeni bir şiddet eşiğini aştığını gösteriyor.

Guardian gazetesinden Daniel Trilling’in makalesine göre, bu üç haber "dünyanın zengin bölgelerindeki ülkelerin, insanların yalnızca savaş ve zulümden değil aynı zamanda iklim krizinden de gelecekteki yerinden edilmeleriyle nasıl başa çıkabileceği" konusunda rahatsız edici bir emsal teşkil ediyor.

Buna göre;

  • İngiltere İçişleri Bakanlığı, “denizde mültecilerin hayatlarını kurtarmayan” Sınır Kuvvetleri personeline kovuşturmaya karşı dokunulmazlık veren bir hüküm getirdi.
  • Polonya hükümeti, yetkililerin ülkeye “yasa dışı” yollardan geçen mültecileri geri döndürmesine izin veren bir acil durum yasasını çıkardı.
  • Güneydoğu Avrupa’da da uluslararası bir araştırmacı gazeteciler ekibi, Hırvatistan ve Yunanistan'ın insanları sınırlardan geri döndürmek için güvenlik güçleriyle bağlantılı bir “gölge ordu” kullandığını ortaya çıkardı. Hırvatistan’da bu birliklerin Bosna sınırında insanları sopalarla dövdüğü görüntülendi. Yunanistan ise Ege’de teknelere müdahale etmek ve yolcuları Türkiye sularında itmekle suçlanıyor.

AB İDDİALAR KARŞISINDA KAYITSIZ

“İddiaların kendisi kadar şok edici, ifşaların büyük ölçüde, fonları sınır savunmasını desteklemeye yardımcı olan AB yetkilileri tarafından büyük ölçüde kayıtsızlıkla karşılanmış olması. On iki üye ülke, AB’nin dış sınırlarında duvarlar ve çitler de dahil olmak üzere ‘daha fazla önleyici tedbirleri’ finanse edebilmesi için kurallarını ayarlamasını bile talep ediyor” diyen yazarın “Avrupa sınırlarında karanlık şeyler oluyor. Daha kötüsünün geleceğine dair bir işaret mi?​” makalesinde öne çıkan kısımlar şöyle:

“Bu sadece bugün için bir sorun değil: Hükümetlerimizin önümüzdeki yıllarda iklim krizinin etkileriyle nasıl başa çıkacaklarına dair bir prova. İklime bağlı göçle ilgili tahminler herkesin bildiği gibi belirsiz ve abartmaya müsait, ancak Dünya Bankası tarafından hazırlanan yeni bir rapor, 2050 yılına kadar 216 milyon insanın su kıtlığı, mahsul kıtlığı ve yükselen deniz seviyeleri nedeniyle kendi ülkelerinde yerinden edilebileceğini öngörüyor. Bazı insanlar kötü ekonomik beklentilerle veya kendi ülkelerinde çatışma ve istikrarsızlıkla karşı karşıya kalırlarsa, sonunda daha da ileriye gidebilirler. Nisan ayında, ABD başkan yardımcısı Kamala Harris, Orta Amerika’dan artan göçün kısmen arkasında kuraklık ve ‘aşırı iklim nedeniyle yoğun fırtına hasarı’ olduğunu söyledi.

MESELE ZENGİNLERİ KORUMAK MI?

Ne yazık ki, politikacılarımızın çoğu yerinden edilmeyi her şeyden önce bir medeniyet tehdidi olarak görmeye hazır. Bu, (İngiltere Başbakanı) Boris Johnson’ın Glasgow’da Cop26’nın açılışından önce, Roma imparatorluğunun çöküşünden ‘kontrolsüz göçün’ sorumlu olduğunu ve benzer bir kaderin bugün dünyayı beklediğini iddia ettiğinde yaptığı açıklamaların mantığıydı. Bu anlatımda, hepimizi etkileyen bir çevre felaketi, zenginlerin ve güçlülerin ayrıcalıklarını nasıl koruyabileceği sorusuna dönüşüyor.

Dünyanın daha zengin bölgeleri, son on yılın mülteci hareketlerine yanıt olarak sınırlarını hızla askerileştirmeye başladı bile. Bu, gelişen bir sınır güvenliği endüstrisi tarafından destekleniyor. Ulusötesi Enstitü’nün yakın tarihli bir raporu, güvenlik altyapısından biyometri ve yapay zekaya kadar değişen, milyarlarca dolarlık bir endüstri olan ve ‘sınır-endüstriyel kompleks’ olarak adlandırdığı şey konusunda uyarıda bulunuyor. Sadece çitler, duvarlar ve gözetleme alanındaki küresel pazarın 2025 yılına kadar 65-68 milyar dolar değerinde olması bekleniyor.

SINIR KONTROLÜ GÖÇÜ ÖNLEYEMEZ

Ancak bu, sahte bir güvenlik biçimidir. Kısıtlayıcı ve şiddetli sınır kontrolü, onu kullanan toplumları daha otoriter hale getiriyor ve insanların hareketini de tamamen engellemiyor. Yaptığı şey, insanları daha tehlikeli yolculuklar yapmaya zorlayarak, yabancı düşmanı tepkiler için daha da büyük hedefler haline getirmek. İnsanları dışarıda tutmakta çaresiz ülkeler veya bölgeler, konuyu siyasi baskı uygulamak için kullanmak isteyen vicdansız komşuları için hedef haline geliyor. Avrupa’nın sınırlarında görmeye devam ettiğimiz nihai sonuç, hayata karşı duygusuz bir saygısızlıktır.

Gerekli olan -emisyonları azaltmak için eyleme geçmenin ötesinde- insanların değişen yaşam koşullarına uyum sağlamalarına ve küresel eşitsizliği azaltmaya yardımcı olacak bir plan ve insanların durumlarının gerçekliğini tanıyan göç politikalarıdır. BM insan hakları komitesi, geçen yım, hükümetlerin insanları, güvenlikleri iklim acil durumu nedeniyle doğrudan tehdit edilen ülkelere iade etmemeleri gerektiğine karar verdi. Ancak mevcut haliyle, çevresel nedenlerle yerinden edilmiş insanları korumak için uygun bir yasal çerçeve bulunmamaktadır. Biden yönetimi tarafından yaptırılan büyük bir ABD araştırması, iklim göçmenlerini korumak için yeni yasalar öneriyor.

DÖNÜM NOKTASINA DOĞRU

Önümüzdeki birkaç yıl, hükümetlerimizin yerinden edilmeye tepki verme biçiminde bir dönüm noktası olacak gibi görünüyor. Ya insanların hayatlarını ve haysiyetlerini koruyan ve 21. yüzyılın değişen gerçeklerine uyum sağlayabilecek bir sistem inşa etmek için birlikte çalışırlar ya da ciddi bir insani maliyetle sınırları sertleşmeye devam ederler. Eğer ikincisinden kaçınmak istiyorsak, o zaman şimdi geri itmenin şiddetli mantığına, yasalarımıza girmeden önce meydan okuma zamanıdır.” (DIŞ HABERLER)

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan'ın "provokatör" dediği Prof. Dr. Ayşe Buğra, dünyanın en etkili bilim insanları listesinde

SONRAKİ HABER

5 aydır ücretlerini alamayan Onur Air işçileri şirket önünde eylem yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa