14 Kasım 2021 23:06

Arka planı da okumak...

Soru soran, farklı açılardan sonuçlar yakalamaya çalışan bir okuma yöntemiyle, kitabın arka planında yaşamın çarpıcı bağlantılarına dair fotoğraflar yakalayabiliriz.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Mustafa ŞALA
Soma’dan işçi
Manisa

Okumak, yaşamı kavramak, onun bilgisine sahip olmak ve yaşadığımız bu dünyayı ileriye doğru değiştirmek isteğimizden doğan eylemlerimizden birisidir. İnsan yaşamının kendisi, süreç ve mekan açısından dünyayı kavrama isteğine cevap verecek genişliği bize sunamıyor maalesef. Bizden önce yaşananların ve bizim dışımızda yaşananların bilgisine de sahip olmak zorundayız.

Edebiyatın konusunu edindiği günlük edimlerimiz, kendi binbir bağı içinde bir bütünlük taşıdığına göre, “soru soran”, farklı açılardan sonuçlar yakalamaya çalışan bir okuma yöntemiyle (Globalizmin ırmağında yüzen yazarların her türlü çarpıtmalarına rağmen) kitabın arka planında yaşamın çarpıcı bağlantılarına dair fotoğraflar yakalayabiliriz.

Kitaplar kapsam ve konusu açısından bir dönemin ya da bir olayın şu ya da bu yanını işler ve öne çıkarırlar. Diğer boyutlarını yakalamak ve fotoğrafı tamamlamak okuyucunun elindedir.

Dostoyevski’nin “Budala” sını okurken, Prens Mişkin’in şahsında Rus aristokrasisinin hayatının, şaşaalı gece partilerinin arka planında yoksul Rus köylüsünü görürüz. O partilerde tüketilen şarapların hangi koşullarda, hangi emekçi ellerde yok pahasına üretildiğini de düşünmüş, öğrenmiş oluruz.

Balzac’ın Tefeci tiplemesinde de yalnızca uyanık bir tefecinin üç kağıtları anlatılmaz. Gobseck’in her davranışı gelişmekte olan kapitalizmin yükselen değerlerini simgeler. Bugünkü modern tefecilerin ilkel bir prototipidir karşımızdaki. Gobseck’in ve bir dizi aristokratın elinde dolaşan paraların kaynağı neresi, hangi üretim sürecinden buralara ulaşmış ki Gobseck gibi bir adamın ensesinde yağa dönüşmüş diye sormalıyız mutlaka.

Yalnızca kahraman ekseninde okumak, ağaçlardan ormanı görememek gibidir. Oysa üçüncü dereceden şahıslar ne roller üstlenirler bir dikkat etseniz!

Murathan Mungan’ın “Sadrazam ve Ulak” adlı öykü masalı buna çok güzel bir örnektir:

Sefere çıktığı bir sırada Osmanlı padişahı, Üsküdar’dan Gebze’ye varmadan Hünkarçayırı ovasında ölür. Yeniçerilerin de huzursuzlanmaya başladığı bir dönemdir. Acilen devletin başına iki şehzadeden biri geçmek zorundadır. Biri Konya’daki Kaftan Doğumlu, diğeri Amasya’daki Ekber Velat’tır. Her iki şehzadeye de aynı anda ulak çıkartılır. Erken gelecek olan şehzade devletin başına oturacaktır. İşte bu andan itibaren devletin kaderi ulakların elindedir! Hiç hesapta yokken, bu iki ulak bundan sonraki tarihsel kesite damgasını vuracak iki kahramana dönüşmüşlerdir!

Zihinsel gelişme, özünde somuttan soyuta gidişin kavranmasıdır. Çok yönlü bağıntılama ve kavrama yeteneğidir. İlkel insanın parça parça ve yaşadıkça dünyayı tanımaya başlamasından bugüne sürekli gelişen bir yetenektir. Aktarılan, aktarıldıkça çoğalan bir gelişmedir. Ama bugün tüm dünyada egemen sınıflar bu tarihsel, kültürel, bilimsel bilginin aktarılmasını her fırsatta engelleyerek, yozlaştırarak gözlerimizin önünü karartmaya çabalıyor. Güncel, sosyal tüm olguları doğasından kopartarak bize tersten okutturmaya çalışıyor. Dostluk, paylaşım, bilgi, değer kavramları kalite, konsept, yararlılık, kâr payı, borsa gibi kavramlarla harmanlanarak piyasaya uygun hale getiriliyor. Aileden okula, okuldan yaşamın diğer alanlarına atılırken, bize hep sistemin yükselen değerleri kılavuzluk ediyor.

İşe öncelikle bu tersten okutmanın bilincine vararak başlayabiliriz. Yani olguları, yaşamı bütünlüğü içinde kavrayarak. Yoksa Bill Gates’in zeki bir programcı olduğu için dünyanın en zengin adamlarından biri olduğunu, 20. yüzyılın barış elçilerinin petrol tekelleri olduğunu, bir zengin mutfağının muhteşemliğinde ev sahibesinin damak tadının ne kadar etkili olduğunu okumaya devam edeceğiz. Öte yandan bilgisayarın her bir parçasını üreten işçiler hiç aklımıza gelmeyecek. Diktatörlüklerin, katliamların, savaşların en büyük sorumlularının sonu “OİL” ile biten bir kaç petrol tekeli olduğunu öğrenemeyeceğiz. Ya da zengin mutfağının aşçısının çocuğunun sabah okula yalnızca bir elma yedikten sonra gittiğini hiç fark etmeyeceğiz.

Sanıldığı gibi filmlerde ve kitaplarda yaşam, görünen üç tane kahramanın ekseninde işlemiyor aslında. Görünen kısmı yalnızca bize gösterilendir. Asıl yaşam arka planda ve tüm hareketliliğiyle akıyor. En yakınındaki kamerayı tutan kameramanın ve kitapları basan matbaacının, geri dönüşüm için ekmeğini kağıttan çıkaran kağıt toplayıcılarının yaşamından başlamak üzere dışa doğru büyüyen o evrensel fotoğrafta atıyor yaşamın kalbi. Kitaplarda yeni keşifler bulmak size kalmış...

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Gebzeli işçiler: Faturada 1 lira 65 kuruş indirim olsa ne olur, olmasa ne olur

SONRAKİ HABER

CHP'li Orhan Sümer: Dolar siftah dahi yapamayan esnafı vuruyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa