16 Kasım 2021 23:46

Etiket de yarım yaşam da

Küçükçekmece’de kurulan semt pazarında etiketlerde yarım kilo fiyatları yazıyor. Yurttaşlar da genelde günü kurtaracak kadar alıyor, yarım kilo...

Etiket de yarım yaşam da

Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel

Eren ERGİNE
Murat UYSAL
İstanbul

İstanbul Küçükçekmece’de bir semt pazarı. Karşılıklı dizilmiş tezgahlar, özenle yerleştirilmiş meyveler, sebzeler. Ucuza bulurum umuduyla akşam saatinde pazara çıkmış insanlar pazarı dört dönüyor. Pazarın bir ucundan başlıyor, diğer ucuna kadar geziyor, daha ucuza bulurum umuduyla. Keyifli olmayan bu pazar turu bir zamanlar filmlere de konu olan zabıtaların pazar denetimini hatırlatıyor. İnsanlar az çok tezgahlara asılan fiyatlara hakim, lakin fiyatlar günden güne değişiyor. Evdeki hesap çarşıya, pazara uymuyor. Gözler tıklım tıklım doldurulmuş pazar arabalarının ardından, ellerinde mısır yiyerek anne babalarını takip eden çocukları arıyor. O çocuklar artık pazarda görünmez olmuş, kuruşu kuruşuna hesap yapan aileler bırakın çoluk çocuğuna mısır almayı, temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz durumda. Kurulan tezgahların ortasında pazar direklerinin dibinde kasaların üzerinde çürük meyveler sebzeler... Normalde çöpe atılması gereken bu ürünler, dar gelirli ailelerin bir öğünü. Tezgahta on liraya aldığını, çürük kasasında yarı fiyatına alıyor. Parası olan tezgaha yöneliyor, genelde sebze alınıyor, öyle eskisi gibi bir haftayı götürecek kadar değil, günü kurtaracak kadar… Yarım kilo, bir kilo. Bir tablo gibi özenle dizilmiş meyvelere ise yurttaş çoğunlukla bakmakla yetiniyor. Pazarcıların da dediği gibi “Artık meyve taneyle alınıyor!”

DAHA UCUZUNU BULMAK İÇİN TEZGAH TEZGAH GEZİYOR

30 yıllık pazarcı olan Burhan’ın tezgahındayız. Üç çocuk babası Burhan için pazarcılık baba hatta dede mesleği. 6-7 metrelik bir tezgahın bir ucunda meyve diğer ucunda sebze satıyorlar. Çok değil bundan 7 yıl önce, 4 metrelik bir tezgaha, günde 5-6 ton meyve sebze indirdiklerinden bahsediyor. Peki ya şimdi? “100-150 kiloyu geçmez” diyor. Alım gücü düştü, A’dan Z’ye her şeye zam geldi. Pazarcı yoksulluğu da tepkiyi de öfkeyi de en iyi görenlerden. Pazarın giriş ve orta bölümleri kısmen daha pahalı, sona doğru yürüdükçe hem fiyatlar hem de kalite düşüyor. Burhan’ın tezgahı onlardan biri. Daha ucuzunu bulmak için tezgah tezgah gezen yurttaşın yolu Burhan’ın önüne çıkıyor. Kolları sıvadık, önlüğü giydik, tartının başına geçtik bir pazarcı edasıyla yurttaşlarla konuştuk. Bir yandan meyve sebze tarttık, bir yandan alışverişe gelen yurttaşlara ekonomiyi sorduk.

YA PARASININ YETTİĞİ KADARINI ALIYOR YA DA ÇÜRÜĞE YÖNELİYOR

Patlıcanın 5, domatesin 6, fasulyenin 10, biberin 12 lira olduğu tezgahın arkasında biz, önünde çoğunlukla kadınlar. Bazılarının cebinde 50, bazılarının cebinde 100 lira var. 300 lirayla çıkan da yok değil ancak onlar da her istediğini alabilmiş değil. Etiketlerde büyük puntolarla fiyatlar yazılsa da pazara çıkanlar etiket fiyatını pazarcıya onaylatmadan elini meyve sebzeye sürmüyor. Zira pazar esnafı içinde, etiketlere yarım kilo fiyatı yazarak, müşteri çekmeye çalışanlar var. Tezgaha gelenlerin her biri “Nereye kadar dayanacağız?​”, “Bu koşullarda nasıl yaşayacağız?​” diye sormaktan kendini alamıyor. Fiyata bakıyor, cebinden çıkan paraya bakıyor. Ya parasının yettiği kadarını alıyor ya da tezgahtan ayıklanan yaralı, çürük, fiyatı yarıya düşmüş ürünlere yöneliyor. Biz sormadan onlar anlatıyor; ödenemeyen kiraları, üst üste binen faturaları, marketi, pazarı, çarşıyı…

BEŞ POŞET SEBZE 200 LİRA OLUR MU?

Bir yandan sebzenin sağlamını seçmeye çalışan kadınlar bir yandan da tezgahın arkasındaki bize dert yanıyor. “Beş poşet sebze 200 lira olur mu?​” diye hışımla giriyor söze: “3 bin lira maaşla nasıl geçinecek bu millet? Yarı aç yarı tok yatıyoruz” diyor. Bir başkası ise ona şöyle destek çıkıyor: “Bazı insanlar çıkıp şükrediyor ama buraya baksana beş poşete 200 lira para vermiş kadın. Zor durumda herkes zor durumda.”

Tek maaşın yetmediğini, 30 lirayla pazara çıkmak zorunda kaldığını söyleyen kadın, “1-2 kilo sebze ya alırım ya alamam” diyor. Tezgahın öbür ucundan yanıt gecikmiyor: “30 liraya 2 kilo domates alırsın anca.” Kabullenmiş bir edayla kafasını sallayarak “Çok zor durumdayız. Keşke herkes konuşsa, itiraz etse, durumunu anlatsa” diyor. Tartışma alevlendikçe başkaları da dahil oluyor: “Devlet sanki görmüyor mu bunları? Onların karnı tok sırtı pek ya, biz umurlarında olmuyoruz. Kızımın eşi çalışıyor yetmiyor, kızım da bir iş bulmuş ona gidiyor, iki küçük çocuğu var evde tek bırakıyor.”

"EKMEK PARASI BULAMAYACAĞIZ BÖYLE GİDERSE"

Pazarda sadece pazarcıyla müşteri yok. Sabahtan beri pazarı dört dönen, mendil satan yaşlıca bir adam yanaşıyor yanımıza, elinde satamadığı mendiller, peçeteler... “Ne olacak böyle? Sabah 12’de girdim pazara bu saate kadar üç paket satamadım. Mendil satıyorum peçete satıyorum piyasa bitik. Ekmek parası bulamayacağız böyle giderse. Bu saate kadar dolandım 35-40 lira anca kazanabildim. 3-5 kuruş fazla kazanırım diye dolanıyorum ama olmuyor yok. Eskiden on paket satıyordum şimdi üç paket satamadım” diyor. Mendil satan adam da tezgaha gelen kadınlar da yok diyor ancak yan tezgahtaki peynirci, “Ekonomi güzel ya. Halkımız 3 kilo 5 kilo alıyor peyniri” diyor ancak önünde yarımşar kilo poşetlenmiş peynirler duruyor. Tezgahın önünden geçen bir kadın peynirciye cevap verir gibi cebinden çıkardığı 20 lirayı, “Bu kadar, bununla geldim pazara” diye sallıyor. O an pazarcı Burhan’ın o meşhur anonsu duyuluyor: “Param olsa da ben alsam.”

Evrensel'i Takip Et