Cemile
Çocuk veya kadın bedeninin metalaştırılması ve şiddetin normalleştirilmesi, gelecekte sanki daha büyük kötülüklerin habercisi.

Fotoğraf: Güzin Kızılaslan/csgorselarsiv.org
Kültürpark, sadece bir yeşil alan değil, Cumhuriyet dönemini temsil eden ve modernleşmenin kentsel mekanlarından biri. Aynı zamanda sosyalleşme, ortaklaşma, sanat, kültür ve spor etkinlikleri yapılan alanlar. Bu parkların olmazsa olmazlarından biri, her yaştan insana hitap edecek oyunlar, eğlencelerle dolu lunaparklar. Ama oraların asıl sahibi çocuklar. Henüz çok kanallı televizyonların olmadığı yıllar, lunaparkların gerçek anlamda yıldızının parladığı zamanlardı. Bütün harçlıklar orada tüketilir, daha fazlasını istemek aile çocuk gerilimini tetiklerdi. Çocuklar bir türlü lunaparka doymaz, bencilleşir, iyi çocuk olma sözleri unutulur, neredeyse bütün sınırlar aşılırdı.
Kültürpark yakınında bir semtte ev kiraladığımız için her fırsatta ailecek oraya gidilir, lunapark gezilir, 2 saatlik yürüyüşten sonra, tatlı bir yorgunlukla eve dönüldüğünde, taşınılan küçük ilçe ile bu kentin kıyaslaması yapılır ve “ne iyi ettik de buraya geldik” minvalinde bir ortak fikir tekrarlanırdı. Bu fikre bir tek babam katılmaz, memleketindeki dostluk ve insanlığı burada bulamadığını söyler, özellikle havanın gün içinde sık değiştiği zamanlarda “Bu şehrin havasına ve insanına güvenilmez” deme fırsatını kaçırmazdı.
Küçük memuriyetinden yeni emekli olmuş ve yaşamak istediği ilçesinden zorunlu sebeplerle buraya taşınmıştık. Babamın sürgün ve tayin nedeniyle göç pratiği vardı, ama artık karamsar bir emekliydi. Zira Demirel’in “bizim zamanımızda, emekli memur ikramiyesiyle ev alabiliyordu, şimdi balkon alamıyor” dediği kadar, küçük bir ikramiye almış, bir kısmını bu kentte yerleşmeye harcamış, ama aslan payını dost görünümlü bir hemşehrisine kaptırmıştı. Annemin şaşkınlık ve çaresizlikle “Paranın hepsini mi verdin?” Babam hatasını anlamış bir ses tonuyla “Ne zaman istesek vereceğini söyledi, namazında niyazında adam yalan mı söyler? Hem bize ne çok faydası dokundu, sağ olsun hemşehriliğini yaptı.” Annem “O, parayı almak için yapmıştır, niye oğluna danışmadın, kendi kafanın doğrusuna gittin?” İşini büyütmek isteyen hemşehrimiz hepimizin rızkına el koymuş, kısa bir süre sonra da borcunun tamamını ödediğini iddia etmiş ve hesap tek taraflı kapanmıştı.
Gelirimiz sadece üç ayda bir gelen babamın emekli maaşıydı, ama ev sahibi her ayın ilk günü kirayı bekliyordu. İş başa düşmüştü, neyse ki bütünleme falan olmadan öğretim yılı bitmiş, yaz tatili gelmişti. Birkaç günlük iş aramadan sonra, önceleri gezmek için gittiğimiz lunaparkta işe başlamıştım. Gece yarısına kadar renkli ışıklar, durmaksızın müzik, her yer insan seli, gençler, abartılı giyimler, arkadaşlıklar… Hafta sonları kalabalık zirve yapıyor, her an yeni insanlarla tanışmak, kısa sohbetler, şehrin ruhu burada, tam merkezindeyim hissi. En çekingen insan burada bir haftada cin gibi olur. Hatta yıllar sonra kendisini “girişken” bulmayan bir ihtisas arkadaşım, benden lunapark anılarımı dinlediğinde “abi ben de lunaparkta işe başlasam geç olur mu?” Lunaparkın bir başka anlamı, darbe sonrası büyük şehre gelip izimizi kaybettirmemiz yanında, apolitikleşmiş durumumuza da iyi gelmesiydi. Başka dünyalar da varmış hissi… Bencil, yalancı, keyfine düşkün, başkasının hakkına el koymaya hazır, zayıf gördüğünün tepesine çullanan bu insanlar için mi, onca tehlikeleri göze almış, devrim hayalleri kurmuştuk?
Darbe sonrası, adeta Nietzsche’nin “değer yitimi” dediği durum; toplumsallık yerine bencillik, dayanışma yerine sömürme, eşitlik yerine güç ilişkisi, gerçek yerine kurgu, ama her şey yerine “para”, yeni değerler olarak yaşama girmişti. Gazetelerin çoğunda futbol, magazin, cinsellik ve uydurma haberler yer alıyordu. Bu dönemde, örneğin Tan gazetesi gibi, resimlerin haberlerden kat kat fazla yer işgal ettiği, ilk sayfadan itibaren cinsel içerikli, çoğunluğu uydurma haberlerin yer aldığı gazetelerin de doğuşuna tanıklık edildi. Bu gazeteler ucuz olduğu için her kahvehaneye alınır ve aklın sınırlarını zorlayan uydurma, çarpıtma haberlerle merak uyandırarak, okunurdu.
Bir gün gazetenin ilk sayfasında okuduğum bir haber dikkat çekiciydi: “Bursalı Cemile” Bu Cemile, ne Aytmatov’un romanındaki evliyken öksüz Danyar’a aşık olan Cemilesi, ne de Orhan Kemal’in aynı adlı eserindeki Necati’nin sevdiği, dokuma işçisi Cemile idi. Küçük esmer bir kız; saçlarında alnından geçen kırmızı bir şerit ve dudakları kırmızı ruj ile boyalı, yüzünde kendine ait olmayan bir zoraki gülümseme ve kadınsı pozuyla, yaşından büyük gösterilmeye çalışılan Cemile. Peki neden haber olmuş böyle bir erkek gazetesine? Gazetedeki ifadeyle “Türkiye’nin en küçük hayat kadını!!!” Tepemden kaynar sular döküldü adeta. O koca koca insanlar, 13-14 yaşlarında bir çocuğun fotoğrafını koyup altına bu satırları yazabilmişler. Cemile, hayatın ne olduğunu anlamadan, hayat kadını oluvermiş. Sonraki dönemlerde ara ara Cemile haberleri; içki masasında erkeklerin yanında çocuksu duruşu “Cemile gece alemlerinde” diye haber oluyor, “otelde basıldı” haberinde, evde vazoyu kırmış çocuk hallerinde, yaşadıklarından bihaber önüne bakıyor. Muhafazakarlığı ile bilinen bu kentte Cemile haberleri dilden dile dolaşıyor, hangi gün ne haber çıktığını, erkeklerin çoğu ezbere biliyor.
O akşam lunaparkta uçak reyonunda çalışıyorken bir hareketlilik olmuş, bir grup erkek koşarak toplanmıştı, grup halinde birilerini takip ediyorlardı. Yakına geldiklerinde, yaşlı bir kadın ve küçük bir kızın arkasından bağırarak laf atan, gülen, taciz dolu bakışlarla gelen erkekler. Bu tacizlerle bunalmış küçük kız, gişeden aldığı biletini uzatarak “Hangisine bineyim?” “Boş olanların birine binebilirsin” Aaa tanıdım, bu Cemile! Erkeler onunla aynı seansta binebilmek için yarış halindeler, bütün gözler onun üzerinde. Makiniste dönüp “Usta, seansı uzun tut, eğlensin kızcağız!” dediğimi hatırlıyorum. 45-46 kilo kadar, 1.50-1.52 boylarında, oyuncak uçakların çalışmasından bitime kadar, yüzünde çocuksu bir mutluluk ve gazetelerde olmayan gerçek gülüşü, her turda yaşlı kadına el sallaması. Babaannesiymiş, onun yanında kalıyormuş. Seans bitiminde hızla ona koşması, aç kurt sürüsü gibi erkeklerin hemen oraya yönelmesi. Öfke, utanma, çaresizlik içimde isyan düzeyinde. Cemile’yi ilk ve son görüşüm her çocuğun uğrak yeri olan bu lunaparktı.
O yıl 17 Mayıs Cuma günü gazetenin ön sayfasında yine Cemile var. Bir deri sandalyeye oturmuş ama sandalyeyi dolduramamış küçük bedeni. Siyah çizgili mini eteği, beyaz kısa kollu elbisesi içinde, saçları erkek saçı gibi kısa, ellerini önünde kavuşturmuş ve küçük gözleri yere bakar durumda. Büyük puntolarla “Cemile konuşursa” devamı “Bursalı çapkınlar yandı.” Neden yanmış bu çapkınlar? “13 yaşındayken hayat kadınlığına başlayan Cemile yüzünden 2 yılda 20 erkek cezaevine düştü” Bak şu işe, boyuna da bakmadan, 13 yaşında özgür seçimiyle bu mesleğe başlamış ve zavallı erkeklere ne kötülükler yapmış. Asıl haber şimdi: “4 aylık hamile olduğu anlaşılan 15 yaşındaki Cemile konuşursa ‘reşit olmamış bir kızın ırzına geçmek’ suçundan birçok erkek daha cezaevini boylayacak. Bursa Ahlak Zabıtası ekipleri tarafından, fuhuş yaparken yakalanan Cemile doğacak bebeğin babasını bilmediğini söyledi. Geceleri parklarda yattığını…” Haberin zehirli dili, toplumun yeni değerlerinin ipuçlarını veriyor, çocuk veya kadın bedeninin metalaştırılması ve şiddetin normalleştirilmesi, gelecekte sanki daha büyük kötülüklerin habercisi. Cemile, idam cezası almış mahkum gibi, toplumun gözleri önünde her gün boğazı bir ilmek daha sıkılarak infaz ediliyor. İktidarda ve kentin belediyesinde muhafazakar, milliyetçi ve sağ eğilimli ANAP var. Sır değil, gazeteler yazıyor, herkes biliyor, Cemile’ye el uzatan, merhamet eden yok.
Bir gazete haberi daha “Türkiye’nin en küçük hayat kadını olarak bilinen Cemile, dün gece Mudanya yolunda hareket halindeki bir arabadan yola atıldıktan sonra, çok sayıda aracın çarpmasıyla feci bir şekilde hayatını kaybetti. Kimlerin yaptığı bilinmiyor. Cenazesini belediye ekipleri kaldırdı.”
Cemile, sen dünyanın en büyük masumiyetisin!!!
Evrensel'i Takip Et