Metal işçisi yazdı: Kendi göbeğimizi kendimiz kesebiliriz
“İkramiye ve yakacak hariç çıplak net ücretimiz 3 bin 377 liradır. Yalansa MESS yöneticileri de yalan desin, yalansa sendikalarımızın yöneticileri de yalan desin.”
Fotoğraf: Unsplash
Bir metal işçisi
Gebze
Birçoğumuz fabrikalarda çalışırken sakatlandık, boyun bel fıtığı olduk. Kopan parmaklar bizim parmaklarımız. İşçi cinayetlerinde biz hayatımızı kaybederken, patronların kasaları hep doldu. Patronlar üç beş kuruş vererek biz işçileri kolayca işten attılar. Salgını bile fırsata çevirdiler. Aldığımız ücret, geçim sıkıntısı hepimizin dilinde, hepimiz aynı durumdayız. Çoğumuz bankalara borçluyuz.
Üretip kazandıran, patronların kârlarına kâr katan bizleriz ama iş ücrete gelince önümüze bir sürü gerekçe koyup, yalandan ağlayan yine patronlar. Ama kâr rekorları kırarken sesleri çıkmayan patronlar iş toplu sözleşmeye gelince yandık, bittik laflarından geri kalmıyorlar. MESS patronları kendi çıkarları için düşük enflasyon yalanına inanmamızı istiyorlar. Ama biz devletin TÜİK denen kurumunun istatistik verilerine taklalar attırdığını ve hayat pahalılığını düşük gösterdiğini biliyoruz.
Bilir misiniz, tereyağı ile yapılan pilavın tadı başkadır. Tadı damağınızda kalır. Ama bizlerin mutfağına tereyağı ile zeytinyağı pek uğramaz. Ayçiçeği yağı ile margarin mutfağımızın baş köşesinde oturur. Peki o zaman 2020 yılında mutfağımızın vazgeçilmezi olan en ucuz ayçiçeği yağının 1 litresi 10.75 lira iken bugün 19.25 liradır. 1 yılda fiyatı neredeyse yüzde 100 artmış. Orta kalite bir yağın litre fiyatı ise bugün 30.90 lira. Peki toz şeker? 2020’de 5 kg toz şeker 24.95 iken bugün 39.95 liradır. Yani yüzde 60 zamlanmış. Eti, tavuğu, kıymayı, kirayı, faturaları hesaba bile katmadık. TÜİK’in kulakları çınlasın!
"GEÇİNEBİLMEK İÇİN FAZLA MESAİYE KALIYORUZ"
Kimi çay simit hesabı yapar, kimi porsiyonları küçültün der, kimi petekleri kısın der, MESS yöneticileri de boş durur mu? “Türkiye’de işsizlik var, buna göre bir sözleşme yapılması gerektiğini” buyuruyorlar. Yani işsizlik sopasını göstererek, biz metal işçilerinin patronların dayatmaları karşısında yelkenleri suya indirmemizi istiyorlar. MESS “Daha fazla iş, daha fazla üretim, daha fazla ihracat için metal sanayinin rekabet gücünü geliştirmek önem taşır” diyor. Oysa daha fazla iş, daha fazla istihdam lafları su katılmamış palavradır. Asıl amaçları bizlerin ücretlerini alabildiğine düşürüp, kârlarını büyütmek olduğu gerçektir. Biz işçilerin çalışma ve yaşam koşulları son iki yılda alabildiğine ağırlaştı. Ücretsiz izin, kısa çalışma yoluyla sefalete mahkum edildik. Ses çıkaran, çalışma koşullarının düzeltilmesini isteyen, sendikalaşan kardeşlerimiz Kod-29 ile işten atıldılar. Salgın dönemini kayıpsız geçiren patronların cebinden tek kuruş çıkmazken, bizler borç batağına sürüklendik. Bizlerin patronlar tarafından hâlâ haftada 45 saat ve fazla mesailerle neredeyse 70 saatin üzerinde çalıştırılmamız kabul edilecek bir şey değildir. Ücretlerimiz düşük olduğu için fazla mesai yapmak zorunda kalıyoruz. Bizleri köle gibi çalıştırıyorlar. Adına performans dedikleri çalışma sistemiyle bizleri yarıştırmaya çalışıyorlar. Biz yarış atı değiliz. Performans uygulamasına karşı da mücadele etmek bizim görevimizdir. Çalıştığımız fabrikalarda patronlar işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda maliyet hesapları yaparak göstermelik önlemler alıyorlar. Bunun sonucunda bir tarafta uzun mesailer, üretim hedeflerini tutturmadaki performans yaptırımları yüzlerce işçi kardeşlerimizin işçi cinayetlerinde yaşamını yitirmesine yol açıyor. Türkiye işçi cinayetlerinde Avrupa’da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer alıyor. İşçi kanıyla beslenen bu vampir düzenine karşı da hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.
YOKSULLUK SINIRI 10 BİN LİRAYI GEÇTİ
MESS grup sözleşmesi taslağını bizlerin ihtiyaçları ve talepleri yerine, MESS’in vereceği oranlara göre hazırlamak da neyin nesidir? Esnek çalışma, sözleşmeli işçilik gibi milyonlarca işçiyi ilgilendiren talepler önemli değil midir? Bugün MESS kapsamındaki fabrikalarda ortalama saat ücreti brüt 21 TL’dir. Bu da aylık brüt 4 bin 725 TL’ye tekabül ediyor. Net ele geçen ise 3 bin 377 TL’dir. Bu tutar da vergi diliminden dolayı yıl içinde daha da düşmektedir. Siz bakmayın MESS yöneticilerinin “Bizim işçilerimiz yüksek maaş alıyor” palavrasına. İkramiye ve yakacak hariç çıplak net ücretimiz 3 bin 377 liradır. Yalansa MESS yöneticileri de yalan desin, yalansa sendikalarımızın yöneticileri de yalan desin. Saat ücreti 21 lira olan bir metal işçisi mevcut taslaklarda yer alan en yüksek zam oranı olan yüzde 30’u alsa bile saat ücreti brüt 27 lira olacaktır. Aylık brüt 6 bin 75, net ele geçen ise 4 bin 343 lira, yıl sonu ise vergiden dolayı ele geçen net ücret 3 bin 723 TL olacaktır. Peki bu yüzde 30 zammı alsak bile 4 bin 300 lira insanca yaşamaya yetecek midir? Sendikalarımızın açıkladığı yoksulluk sınırı 10 bin TL’yi aşmışken nasıl 4 bin 300 lira istenmektedir? Sendikalarımızın her ay açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı ile hedeflenen nedir? Bizlerin yoksulluğunu ispat etmek mi? Laf salatası yapmak mı? Yoksa işçilerin yoksul kalmaması için mücadele örgütlemek mi? Hangisi? MESS’e sunulan taslaklardaki ücret artışlarını alsak bile bizler yoksulluk sınırının çok altında bir ücret almış olmayacak mıyız? Yoksulluk sınırının altında yaşamak istemiyorsak taslaklarımızın yenilenmesi gerekmez mi?
"ŞİMDİDEN HAZIRLIK YAPMALIYIZ"
MESS patronlarına karşı insanca yaşayacak bir ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi mücadelesinde grev fonunu şimdiden hazır hale getirmemiz gerekiyor. Grev ve direnişlerde evimize ekmek götürebilmek için, çocuklarımıza cep harçlığı verebilmek için, ev kirasını ve diğer giderlerimizi karşılayabilmek için grev fonu mutlaka işlevli hale gelmelidir. Sendika yöneticileri yüksek maaşlar alırken, bizlere grev ve direnişlerde çok düşük mali destek veriyorlar. Kimi sendika yöneticileri “Greve giderseniz para yok” diyecek kadar utanmazca davranıyorlar. Peki sormayalım mı, yıllardır toplanan bizim aidatlarımız nerede, grev fonunda toplanması gereken paralar nerede? Bizden toplanan bu paralar otel alınsın diye mi harcanıyor? Sendikalar ticarethane değildir. Evinin kirasını ödeyemeyen, evine ekmek götüremeyen bir işçi kaç gün grevde kalabilir? Bunun için grev günlerinde en az asgari ücret düzeyinde destek sağlanmalı, bunu gerçekleştirmek için şimdiden hazırlık yapmalıyız.
Her şey bittikten sonra dövünmek, yakınmak bizlere fayda getirmez. Bunun için iş işten geçmeden, toplu sözleşme süreçlerine aktif katılmalıyız. Yetki de söz de karar da bizlerde olmalıdır. Tarihimizden ders alacaksak biz metal işçileri, geçmişte onurlu mücadele veren büyüklerimizin yolundan gitmeliyiz. MESS ve hükümetle kapalı kapılar ardında yapılacak sözleşmelere hayır demeliyiz. TİS görüşmeleri biz işçilerin gözü önünde yapılmalı demeliyiz. Bunu başarabilmek için şimdiden çalıştığımız fabrikalarda grev ve mücadele komiteleri kurmamız gerekiyor.
Benim çalıştığım fabrikada her şey yolunda, diğer fabrikalar beni ilgilendirmez diyemeyiz. Biz bir sınıfız, bir bütünüz ve hep birlikte hareket etmemiz için elimizden geleni yapmamız gerekir. Bizler hangi sendikanın üyesi olursak olalım, hangi fabrikada çalışıyor olursak olalım, yani sendikalı ya da sendikasız olalım çıkarlarımız birdir.
Unutmayalım ki bu zincirlerden kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz.