19 Kasım 2021 22:01

Tarancı'nın mücadele arkadaşı Haşim Demir: İşçi sınıfının militan gazetecisiydi

Gerçek Gazetesi Diyarbakır Temsilcisi Şair Namık Tarancı’nın Hizbullah tarafından öldürülmesinin üzerinden tam 29 yıl geçti. Mücadele arkadaşı Haşim Demir Tarancı’yı anlattı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Gözde TÜZER
İstanbul

Gerçek Gazetesi Diyarbakır Temsilcisi Şair Namık Tarancı 29 yıl önce, 20 Kasım 1992'de Hizbullah tarafından katledildi. Haşim Demir, mücadele arkadaşları arasında ‘Kaptan’ olarak bilinen Şair Namık Tarancı’yı, gazetemiz Evrensel’e anlattı.

Namık Tarancı ile nerede tanıştınız nasıl tanıştınız?

Namık Tarancı’yla 1978 Ekim ayında Diyarbakır’da tanıştım. Yıllar sonra askerliğimi tecil etmek için Dersim’e gittim. Tecil işleminin ardında örgütümüzde o zaman yer alan Ahmet Feti Yıldırım’la birlikte Diyarbakır’a yerleşmek üzere gittim. Ben Tarım Kooperatifler Bakanlığının 16. Bölge Müdürlüğüne kamu emekçisi olarak atanmıştım. Hem çalışmak hem de devrimci çalışma yapmak üzere artık Diyarbakır’daydım. Özünde çok istiyordum Diyarbakır’da olmayı. Seyrantepe’den Saraykapı mahallesine doğru kısa yolculuktan sonra Diyarbakır Yurtsever Gençlik Derneğinin kapısından içeri girdik. Bizi ilk karşılayan Namık’tı. Orada bulunanlar ona “kaptan” diye hitap ettiklerine tanık oldum. Çok sevecen ve içten bir selamlamanın ardından oradaki yoldaşlarımızı tanıştırdı. Esprili bil dille “Ekibimize yeni biri daha katıldı” diyerek bir kahkaha attı. Ve beni kucakladı. Daha ilk tanışmamızda bile güven vermişti. Oldukça sert bakışlı olmasına rağmen çok sevecendi. Tanışma dönemimiz aynı zamanda devrimci-komünist hareketimize karşı saldırıların yoğunlaştığı bir döneme denk geliyordu. İlk gece yazılama ve afiş asma eylemi pratiğine kaptanla çıkmıştım. Çok sevinçli ve gururluydum.

ŞAİR RUHLU, MÜTEVAZI, PAYLAŞIMCI, DAYANIŞMACI

Namık Tarancı nasıl biriydi? Anlatabilir misiniz?

Namık, yaşından daha olgun bir tavır ve tutum içindeydi. Kaptan hem Tokat Eğitim Enstitüsünde okuyordu hem de Diyarbakır Kalkınma Bankasının Süt Fabrikasında işçi olarak çalışıyordu. Süt fabrikasında istikakı olan günlük sütü YDGD’ye getirir ısıtır ve tüm orada bulunan üyelere içirirdi. Çok paylaşımcıydı. Bencil, egoist, üsttenci, lafazanlık yapanları, zor karşısında teslimiyetçi davrananları hiç sevmezdi. Hiçbir işi, bir görevi küçümsemez, hatalarına karşı acımazsızdı.

Erken yaşta gözaltı ve işkence görmesi ve yaşaması onu tecrübe ve deney sahibi yapmıştı. Çok soğukkanlı, kendine çok öz güveni olan bir yoldaştı.

Sıkıyönetim şartlarında bir gençlik derneği bile artık yarı illegal çalışmak durumunda kalmıştı. Bir kırathaneye giderken kaptan yakalandı. Askeri bir bölge olan Kurtoğlu işkencehanesinde günlerce sorgulandı. Bıyıkları kökünden söküldü, akla hayale gelmedik işkenceler uygulandı, tabutluklarda uykusuz ve aç bırakıldı, tek kelime söyletemediler Kaptan’a.

Devrimci marşlar ve türküler eşliğinde onun gür sesiyle bağırdığı sloganları tüm herkes duymuştu. Onurlu ve gururluydu. Bize gönderdiği notta “Partime uygun davrandım, karşı devrim ve işkenceciler karşısında boyun eğmedim” cümleleri yazıyordu. Tutuklandı, aylarca cezaevinde kaldı. İdeolojik-politik olarak kendini hep geliştirmek için çabaladı durdu.

Hapishanede çıktıktan sonra daha tecrübeli olarak kaldığı yerden görevinin başına geçti. Darbe günlerine yakın bir süre artık gençlikteki görevi gönül rahatlığı ile yoldaşlarına bıraktı.

12 Eylül darbesinden iki gün sonra yeniden yakalandı. Bir süre sonra Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevinin C Blok 6. Koğuşunda yeniden yollarımız keşişti.

Kaptan şair ruhlu, oldukça mütevazi bir kişiliğe sahipti. Paylaşımcı ve dayanışmacıydı. Askerin dayatma ve uygulamalarına karşı başlattığımız direniş 1 ay boyunca koğuşta sürmüştü. Ağır saldırılarda hasta yoldaşlarını, polis sorgusunda yeni çıkmış yürüyemeyecek durumda olan yoldaşlarını korumak için, askerlerin 5'e 10 kalas saldırılarına, coplu, zincirli saldırılarına karşı bizim üzerimize kapanarak bizi koruyordu. Öyle ki bir keresinde o kadar cop ve kalas darbelerine maruz kalmıştı ki üstündeki atlet paramparça olmuştu, atlet parçaları vücudunun içine girmiş bu parçalar ameliyat makası ile ancak çıkarılabilmişti.

Sınırsız fedakarlık vardı. İçten duygulu çok iyi bir babaydı. Her çocukla çabuk kaynaşır, onları o heybetli bıyıkları ile güldürürdü. Bir lokmasını, çeyrek ekmeği eşit şekilde bölüşür ve öyle dağıtırdı. Hasta yoldaşlarının iyileşmesi için özel çaba gösterir, kantinden besleyici yiyecekler alır, onları beslerdi.

1992 yılında “Haberde Yorumda Haftalık Gerçek Dergisi”nin Sultanahmet Küçük Ayasofya Caddesi’ndeki merkez bürosunda yeniden yolumuz keşişti. Olanca sıcaklığı ile kucaklamış ve hasret gidermiştik. İki üç günümüz birlikte geçti. Tehdit edildiğini söylemişti bana. Ben “Kaptan yerine ben gideyim, sen bir süre buralarda kal” dediğimde bana sarılıp yarı ağlamaklı “Ha sen ha ben ne fark eder, yaşayacağımız akibet senin içinde geçerlidir” demişti. Bu kadar da dobra, ölüm tehdidi karşısında tek bir saniye bile geri basmayan bir tavır içindeydi. İçimde fırtınalar koptu. Gidiş o gidiş oldu. Topkapı garajında uğurlarken son sarılmamızdı. İnançlı ve kararlıydı. Ucunda ölümde olsa öyle gitti.

Diyarbakır’ın her mahallesinde, köyünde, kasabasında, ilçesinde büyük emeği, alınteri vardır Kaptan’ın. Onun hayali Madrit’in labirent sokaklarında faşizme karşı mücadele eden İspanyol komünistlerinin gösterdiği direnişi, Hançepek’te, Alipaşa Mahallesi’nde, Erbedaş’ta, Fiskaya’da, Saraykapı’da da sergileyerek devrimi görmekti. Onun hayalini bugün partimiz gerçekleştirmek için canla başla çalışıyor.

ÖRGÜTLENME VE MÜCADELENİN ÖNCÜLERİNDEN

Gençlik yılları nasıl geçti, neler yapardı?

Gençlik yılları fırtınalı geçti. İşten geldikten sonra yapılacak işlerini planını yapar ve işe koyulurdu. Her yoldaşın güvenliği ile özel olarak ilgilenirdi. Üretici köylü gençliğin örgütlenmesi için, Dicle, Lice, Bismil, Ergani, Guleman, Silvan, hatta Batman köy ve kasabalarına gider orada örgütlenme çalışmalarına katılırdı. İşçi gençlik çalışmasını, gençlik çalışmasının merkezine alırdı ve öyle çalışırdı. Sayrentepe Küçük Sanayi Sitesi’nde işçi gençlik çalışmasının örgütleyicilerindeydi.

Diyarbakır merkeze bağlı Kadıköy, Şarabi, Karas, Yeniköy, Bismil Türkmenhacıköy, Seyithasan köylerinde yoksul köylülerin toprak işgali ve toprak ağalarına karşı başlattıkları mücadelenin örgütçülerindendi. Tekel işçilerinin, Sümerbank, Demiryolu, PTT, Karayolları, YSE işçilerinin sendikal örgütlenme ve mücadelesinin öncülerindeydi.

Kaptan başkanlığını yaptığı gençlik örgütünün çaycısı, bulaşık yıkayanı, yemek yapanı, temizlik yapanıydı.

Genç kadın yoldaşlarına özel özen gösterir. Onların gönlünü fethetmeyi başaran bir yoldaştı. “Sıkıyönetim sökmedi, sökmeyecekti” şiarını harfiyen uygulayan bir gençlik önderiydi. Tokat Eğitim Enstitüsüne sınava gittiğinde aklı fikri Diyarbakır’daydı.

İyi bir ajitatördü. 27 Aralık 1979’da Balıkçılarbaşı’nda hayat pahalılığına, zamlara karşı yapılan gösteride yaptığı etkili konuşma hala Diyarbakır’da konuşulmaktadır. Sıkıyönetime rağmen 1000 kişi ile 1 Mayıs kutlamasının yapılmasında payı çok büyüktür.

Devrimci örgütler üzerinde etkili bir saygınlığı vardı. Bu hapishane hayatında da böyleydi. Aynı enerjiyi temsilciliğini yaptığı Gerçek Dergisi’nin dağıtılmasında, okunmasında da gösterdi. Her türlü tehdide karşı elinde Gerçek Dergisi ile bir Silvan’daydı, bir Lice’de, Bir Hazro’daydı.

Parti işçisiydi. Muhabir, büroyu süpüren, habere koşan, haber yapan, partinin 1 kuruşunu israf etmeyen bir yoldaştı. İşçi sınıfının militan gazetecisiydi. Gençlik önderliğinden işçi sınıfı devrimciliğine kadar hep dişi ile tırnağı ile bir şeyler yaptı.

‘ÇOK SEVİLİYORDU’

Namık Tarancı'nın çevresi ve sokakla ilişkisi nasıldı?

Namık ailesinde en sevilenlerden biriydi. Üç üvey, üç de öz kardeşi vardı. Hepsiyle ilişkisi aynı düzeydeydi. Ali abi, Ahmet abi, Güler abla, Faruk abi, küçük kardeşi Nevzat’ı hiç ayırmazdı. Yeğenlerini o kadar çok severdi ki, gözlerinin içi parlardı. Teyze ve dayılarına karşı da içten ve sevgi doluydu.

Saraykapı, Alipaşa, Şehitlik, Bağlar gibi mahallelerde çok seviliyordu. Çalıştığı süt fabrikasının işçileri ona gıpta ile bakar, önder görürlerdi. İşçilerin sınıf bilinci edinmeleri için onların anlayabileceği dilde meseleleri, sendikal hak mücadelelerinin yol ve yöntemlerini anlatırdı.

Güzin Tarancı (Kaptan’ın annesi) ona özel davranırdı. 5 vakit namaz kılardı, teyzesi de öyleydi, ama Namık’tan düşüncelerinden vazgeçmesini istemezlerdi. Çünkü Namık onları da çoktan kazanmıştı. Onların inancı üzerinden rencide edici tartışma yapmazdı. Uhrevi-mistik dünyanın insanları nasıl kuşattığını en yalın dille anlatırdı.

Kaptan davranışlarına çok dikkat ederdi, “Önder, yönetici pozisyonda kim varsa ayağındaki çoraba bile dikkat edecek, oturup kalkarken dikkat edecek” diyordu. Simitçi, tatlıcı, kahveci, lokantacı ile hep düzeyli ve politik hayat üzerinden kurduğu bir ilişkisi vardı. Ayakkabı boyacısı, manavcı, kuaförle bile saygınlığa dayanan düzenli bir ilişkisi vardı. Kendi devrimci hayatı üzerinden partisine, örgütüne bağlıydı. Eleştirilerinde kazanıcı ve yol göstericiydi.

Diyarbakır koşulları çok zorluydu, her devrimci bu zorluğu göğüsleyemiyordu. Bu yapıda olanları kırmadan dökmeden daha yararlı olabilecekleri kentlere gönderilmesini isterdi. Devrimci Halkın Birliği taraftarı Halil Suman'ın katledilmesi için afiş çalışmasında 28 genç arkadaşla birlikte gözaltına alınmıştı, siyasi şubenin hücrelerinde sokağa devrimci marş ve sloganların sesi yankılanıyordu. Onu örgütleyenlerden biriydi Kaptan. Örgütçü kabiliyeti ve yeteneği, pratik zekası ile birleştirerek yaratıcı işler yapardı.

‘ATEŞTEN GÖMLEK GİYEREK BÖLGEYE GİTTİ’

Namık Tarancı'nın gazetecilik yaptığı dönemi ve gazeteciliğine dair neler söyleyebilirsiniz?

Kaptanın gazetecilik yaptığı dönem Kontrgerilla cinayetlerinin, köy yakma ve boşaltmaların, Kürt yurseverlerinin, gazetecilerin katledildiği çok zor bir dönemdi. Çatışmalı bir dönemde her gün Diyarbakır kent merkezinde Hizbul-Kontra cinayeti, satırla boyun kesme veya uçurma olaylarının olduğu bir dönemdi.

Militan gazetecilik yapmak, Gerçek’te çalışmak, Özgür Gündem’de çalışmak peşinen ölümü solumak demekti. Kaptan bir işçi sınıfı devrimcisi olarak tüm bunları göze alarak hiç tereddüt etmeden İstanbul'dan Diyarbakır temsilciliği yapmak üzere gitti. Bölgeyi çok iyi biliyordu. Sadece gerçeği yazmakla kalmadı, araştırmak ve bütün yönleriyle politik cinayetlerinin gerçek faillerini açığa çıkarmak için çalıştı.

Ateşten gömlek giyerek bölgeye gitti. Onca tehdit ve ölüm mesajlarına aldırış etmedi. Bir an tereddüt göstermedi. PKK itirafçılarının, JİTEM’cilerin yuvalandığı Diyarbakır Öğretmenevinin açığa çıkarılmasında, Hizbullah’ın cinayetlerinin açığa çıkarılmasında önemli payı oldu.

Yüksek maaşlı, profesyonel gazeteciler gibi bir gazetecilik yapmıyordu. Bir lavaş ya da tırnaklı pide biraz peynir, birkaç zeytinle kahvaltısını bürosunda yapan sade bir gazeteciydi. 5N1K denklemini piyasa gazetecileri kadar bilmiyordu belki. Ama inancı, dava adamlığı onun Babuşkin gibi bir fabrika muhabiri, bir yoksul Kürt köyü muhabiri yapmıştı. Iskra'nın, Pravda'nın rolü ve önemi neyse çalıştığı derginin de rolü ve önemi vardı. Derginin dağıtıcısı, muhabiri, hamalıydı. Her kuruşun harcanmasında titiz olurdu. Kaptan ve Metin Göktepe Bolşevik militan Babuşkin gibi militan gazetecilik yaptılar. Onları örnek almamız gerek.

‘İKİMİZİ AYNI YERE GÖMSÜNLER’

Namık Tarancı'nın sizin hayatınızda nasıl bir etkisi oldu? Namık Tarancı'ya dair anlatabileceğiniz özel bir anınız veya tanıklığınız var mı?

Namık Tarancı'nın hayatımda tarif edilemez bir etkisi oldu şüphesiz. Oluk oluk cezaevinde kan işerken de beni yanından alıp sorguya yeniden götürürken de gözlerindeki inancı, dirayeti, sabrı, hayata nasıl bağlandığına tanıklık yapmam beni en çok etkileyen yanlardan biriydi. Tek bir tereddütün, bir basit hatanın nelere mal olabileceğini ondan öğrendim.

En olmadık ağır işkence altında nasıl ağız dolu gülünür, espri yapılır onda öğrendim. Dışardaki canlı hayatı, bir güvercinin havalandırmanın duvarına tünemesinde, bir demet gelen yeşil soğanda, bir simitçinin bağırmasında yakalayabileceğimizi ondan öğrendim. Henüz hayatın baharında olan bir genç devrimcinin nasıl sarsılmaz bir irade gösterebileceğini ondan öğrendim. Çok tanık olduğum, çok anlatmak istediğim anım var. Kitaplara bile sığmaz.

En önemli gördüğüm anı ve beni yıllardır içimi acıtan anısı Topkapı garajında ben onu uğurlarken bana “Kıvırcık ölürsem veya ölürsek bizi ikimiz aynı yere gömsünler” demesi beni çok sarstı.

Onu büyük bir özlemle, saygıyla, sevgiyle anıyorum. Sözümüzde duruyoruz Kaptan gemi yürüyor.

ÖNCEKİ HABER

Belarus-Polonya sınırındaki mülteciler kampı boşalttı

SONRAKİ HABER

ODTÜ İİBF Dekanlığı topluluk etkinliklerini zorlaştırıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa