Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu: Çocuk haklarındaki kazanımlar geri itiliyor
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nünde Türkiye’de ve dünyada tablo karanlık. Son 4 yılda dünyadaki çocuk işçi sayısı 8.4 milyon artarak 160 milyona yükseldi.
Temsili fotoğraf: Pixabay
Nazife YAŞAR
İstanbul
Bugün, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yle çocukların korunma altına alındığı, Dünya Çocuk Hakları Günü. Bugüne, pandemiyle artan insan hakları ihlalleriyle dolayısıyla çocuk hakları ihlalleriyle giriyoruz. İhlallerin başında, sağlık hakkı, eğitim hakkı, sosyal güvenlik hakkı, uygun yaşam standartlarında yaşama hakkı ihlalleri geliyor. Yapılan araştırmalara göre dünyadaki her 5 çocuktan 1’i günlük ihtiyaçlarını karşılayacak suya erişemiyor. Son dört yılda dünyadaki çocuk işçi sayısı 8.4 milyon artarak 160 milyona yükseldi. Yaklaşık 463 milyon çocuk koronavirüs salgını sırasında eğitime ulaşamadı. AKP iktidarının çocuğun yararı ilkesini rafa kaldırdığını belirten Prof. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu “Nasıl kadınların kazanımları geri itiliyorsa, çocuk hakları alanında son 30 yıl içinde elde edilmiş bütün kazanımlar da geri itilmeye çalışılıyor” dedi. Değirmencioğlu konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı:
ÇOCUK HAKLARININ ANAYASASI
Çocuklar, adı üstünde, kendi kararlarını alamayan, bir yetişkin gibi görülemeyeceği için onları koruyup kollayan haklara ihtiyacı olan bireyler. Peki, nedir bu haklar? Çocukların da bir anayasası var mı?
Çocuk hakları mutlaka insan hakları ile birlikte düşünülmeli. Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS), çocukların özel gereksinimlerinin karşılanması için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne ek olarak düşünülmüştür. İnsan hakları her birey için geçerlidir. Çocuk hakları da dünyanın her yerinde, her zaman, her çocuk için geçerlidir.
Çocuk hakları öncelikle iki temel ilkeyi kavramayı ve uygulamayı gerektirir. Birincisi, çocuk haklarının her çocuk için geçerli olduğu, yani çocuklara ayrımcılık yapılamayacağıdır. İkincisi, çocuğu ilgilendiren her kararda önce çocuğun yararının düşünülmesi ilkesidir. Bu iki ilke bile çocuk haklarının ufuk açıcı bir çerçeve sağladığını gösterir. Her kararda, her uygulamada çocukların yararının düşünülmesi demek, ÇHS ile donuk ve sabit bir çerçeve değil, sürekli geliştirilmeye açık bir çerçeve getirildiğini gösterir.
Bu iki temel ilke ardından, dört temel gereksinim gözetilerek düşünülmüş dört hak var. Başta, yaşama hakkı geliyor. Her çocuğun yaşamaya hakkı var ve buna kimse karşı çıkamaz. İkincisi, her çocuğun korunma hakkı var çünkü yaşayabilmesi için bakım ve korunmaya gereksinimi var. Üçüncüsü, her çocuğun gelişim hakkı var. Çocuklar büyürken çok etkileyici ve çok boyutlu bir gelişim geçirirler ve gelişimlerinin desteklenmesine gereksinim duyarlar. Örneğin, ayağına dar ayakkabı giydirilen bir çocuğun ayağı gelişemez. Okula gitmesi engellenen çocuklar, okula giden çocuklar gibi gelişemez. Ana dilini kullanamayan çocukların, erken yaşta çalışmak zorunda bırakılan çocukların, oyun oynaması, ağaca tırmanması engellenen çocukların gelişmesi engellenmiş demektir.
Son ve en ufuk açıcı olan, katılım hakkıdır. Her çocuk erkenden kendi isteklerini gösterir. Örneğin bir bebek ağlayarak bakım zamanı geldiği söyler. Yani, her çocuk aslında çevresini yönlendirir ve dünyayı etkiler. Büyüdükçe kararlara daha çok katılmak, daha özerk olabilmek ister. Her çocuk katılım hakkını kullanmak ister ve kullandıkça mutlu olur. Çocukların söz hakkının olmadığı, çocukların özne olarak görülmediği bir ev, mahalle, okul veya toplum kabul edilemez.
ÇHS ufuk açıcıdır çünkü çocukların eksiklikleri üzerine kurulu eski hukuki anlayıştan farklı olarak onların gelişmekte olan bireyler oldukları üzerine kuruludur. Eksiklik üzerine kurulu anlayış, çocukların yetişkin olmadıklarını, kendilerini koruyamadıklarını, kendi kararlarını alamadıkları vurgular. ÇHS ise çocukların gelişmekte olduklarını ve asıl gelişimlerinin engellendiğinde kendilerini korumak gibi temel becerilerden geri kalacaklarını vurgular. Ardından çocukların geliştikçe günlük kararlarını kendilerinin aldığını, kendilerini ilgilendiren tüm konularda görüş sahibi olabilecekleri için söz haklarının olması gerektiğini vurgular.
"ÇOCUK HAKLARI DEMOKRATİK İŞLEYİŞİN OLDUĞU TOPLUMLARDA KÖK SALABİLİR"
Bu haklar kağıt üzerinde mi kalıyor, nasıl bir denetim ve güvence mekanizması var?
Türkiye Cumhuriyeti sözleşmeyi imzalamış olduğu için anayasası dahil, tüm yasaları ve uygulamaları ile sözleşmeye uygun olmak zorunda. Ama ÇHS devletlerin kamu yararına davranan mekanizmalar olduğu varsayımından hareket eden, iyi niyeti varsayan bir sözleşme. İnsan haklarını çiğneyen devletlerin karşısında hakkını arayan kişilerin dava açabildiği mahkemeler var. Bu çocuk hakları için geçerli değil. Devletlerin çocuk hakları konusunda ne durumda olduğu belirli aralıklarla BM incelemesinden geçiyor ama uygulamaların düzeltilmesi ve yanlışların ortadan kaldırılması dışarıdan değil, içeriden yani toplumdan gelen baskıyla gerçekleşmek durumunda. Çocuk hakları demokratik işleyişin olduğu toplumlarda kök salabilir.
"AYRIMCILIK ÖZELLİKLE KIZ ÇOCUKLARA ÇOK ZARAR VERİYOR"
ÇHS çocuklar lehine birçok hak içeriyor. Türkiye’de buna uygun adımlar atılıyor mu? Örneğin 4+4+4 sistemi ÇHS’de belirtilen zorunlu eğitim hakkıyla bağdaşıyor mu? Bu ve buna benzer örneklerden bahsedebilir misiniz?
Türkiye’de bir anayasa var ama anayasal düzen artık uygulamadan kalkmış durumda. Var olan tek adam rejimi, tüm kokuşmuşluğuyla sürüyor. Kamu yararı ilkesi rafa kaldırıldı. Bu rejim çocuğun yararı ilkesini de rafa kaldırmış durumda. Sonuçta, nasıl kadınların kazanımları geri itiliyorsa, çocuk hakları alanında son 30 yıl içinde elde edilmiş bütün kazanımlar da geri itilmeye çalışılıyor. Günümüzde ayrımcılık olağan: Her olanakta ve her ortamda cinsiyetçilik, sınıfsal eşitsizlik, nefret ve ırkçılık tırmandırılıyor. Bütün bunlar çocuklara büyük zarar veriyor.
Çocukların yaşama ve korunma ve hakkı, rejimin dayattığı yoksulluk, ırkçılık ve üstüne savaş siyasetinden büyük zarar gördü ve görüyor. Gelişim hakkı geriletildi ve sürekli olarak uygulanan ayrımcılıkla daha da geriletiliyor. Ayrımcılık özellikle kız çocuklara çok zarar veriyor; diğer yandan rejimin “dindar kindar nesil” üretme projesi ile okulların işlevi ideolojik dayatmalara indirgendi. Katılım hakkı dikkate alınmıyor çünkü zaten toplumda şiddet egemen, demokrasi lafta.
Son 20 yıl içerisinde eğitim sistemine yapılan müdahalelerde çocukların yararı gözetilmedi. Bilim hep göz ardı edildi. 4+4+4 hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, tümüyle ideolojik bir uygulama. Çocukların zorunlu eğitimden kopmasını, imam hatiplerin çoğalmasını sağlamak için getirildi.
"OKUL, SINIFSAL EŞİTSİZLİKLERİ VE İDEOLOJİK DAYATMALARI BARINDIRIYOR"
ÇHS’de, sunulacak eğitimin çocuğun kişiliğinin, zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesine yönelik olması gerektiği belirtiliyor. Çocuklar böyle bir eğitim alıyor mu? Ya da yüzde kaçı böyle bir eğitim alabiliyor?
Günümüzde çocukların karşısına çıkarılan okullar, cumhuriyet dönemi boyunca hiç görülmediği kadar açık olarak sınıfsal eşitsizlikleri ve ideolojik dayatmaları barındırıyor. Rejimin dayatmalarından kaçmak isteyen yüksek gelirli, sosyal demokrat ana babalar çocuklarını özel okullara gönderiyorlar. Bu okullarda çocuklara eski tür milliyetçilik veriliyor ve çocuklar paralı eğitime alıştırılıyor. Her çocuğun gelişmesi değil, parası olanın, arkası olanın öncelikli tutulması olağanlaştı. Çocuk hakları penceresinden bakıldığında eğitim sistemi sınıfta kalır.
"DİYANETİN ÇOCUKLAR İÇİN SÖYLEYECEĞİ SÖZ OLAMAZ"
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 4-5 yaşlarında daha fazla çocuğa din eğitimi vermek istediklerini söyledi. Bu yaşlardaki çocukların din eğitimine tabi tutulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yaştaki çocuklara din eğitimi verilmesinin, çocuklara hiçbir yararı yoktur. Bu nedenle, uygulamada olan okul öncesi programında din ve ahlak üzerinde durulmamaktadır. Çocukların bu dönemde din eğitimi almalarının onlar için daha sonra yararı olacağı da söyleniyor. Bu da doğru değil.
Çocuklara bu dönemde din eğitimi verilmesinin anne babalar için ve toplumsal açıdan da bir yararı yoktur. Okul öncesi dönemde çocuklara devlet eliyle din eğitimi verilmesinin kamu yararına olduğuna ilişkin de hiçbir bilimsel dayanak bulunmamaktadır.
Diyanet bilimle hiçbir ilişkisi olmayan, rejimin propaganda aracına dönüştürülmüş bir kurum. Çocuklar için söyleyecekleri hiçbir sözleri olamaz.
"YOKSULLUK ŞİDDETLE ERKENDEN TANIŞMAYI GETİRİR"
Yoksullaşmayla birlikte daha çok çocuk çalışmak zorunda kalıyor. Bunun çocuklar üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkisi nedir?
Çocukların ne kadar etkilenecekleri, hangi yaşta ve hangi ortamda çalıştırıldıklarına bağlı. Temelde çalıştıkları zaman gelişimleri engelleniyor çünkü oyun oynayarak, okuyarak, düşünerek, düşler kurarak ve okula giderek geçirebilecekleri zaman ellerinden alınıyor. Yoksulluk şiddetle erkenden tanışmayı getirir. Buna ek olarak, çalıştırılan çocuklar hem sömürü ve para ile, hem de kimi olumsuz etkilerle daha erkenden tanışırlar. Şunu da eklemek gerek: Çocuklar kendileri çalışmasa, ana babalarının çalışma koşullarından da etkilenirler. Örneğin, mevsimlik işçilerin çocukları kendileri doğrudan çalışmasa bile hem kendilerine uygun bir yaşam ortamından, hem de okuldan uzak kalabiliyorlar.
"DÜNYANIN EN ZENGİN ÜLKELERİNDE AÇ KALAN ÇOCUK SAYISI TIRMANIŞTA"
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü. Yetkililer yine çocukları nasıl kollayıp kolladıklarından, onlara şahane bir gelecek sunmak için nasıl çalıştıklarından dem vuracaklar. Oysa binlerce çocuğun eğitim hakkı engelleniyor, çalışması yasak olan milyonlarcası tarım işçisi, çırak vb. olarak çalışıyor, çocuklara yönelik cinsel suçlar artıyor, engelli çocuklar yaşamın her alanında dışlanıyor, binlerce çocuk cezaevinde… Bunlar Türkiye gerçeği, dünyada da durum pek farklı değil. Çocukların gelecek kaygısı duymadan, barış içinde, güvenli bir ortamda ve hiçbir tehlike ve tehdide maruz kalmadan mutlu ve özgürce yaşayabilmeleri mümkün mü?
Çocukların haklarının olması bir düş değil. Tıpkı kadınların haklarının olması, ezilmekten kurtulmaları gibi, çocukların da hak ettikleri gibi bir dünyada yaşamaları mümkün. Neoliberal kapitalizm başka yerlerde olduğu gibi Türkiye’de de yoksulluğun, şiddetin, cezaevlerine kapatılanların artması demek. Üstüne militarizm ve açık savaş siyaseti demek. Şunu unutmamak gerekiyor: Dünyanın en zengin ülkelerinde aç kalan çocuk sayısı tırmanışta. Çünkü eşitsizlik ve haksızlık derinleşiyor. Barış, eşitlik ve adalet mücadelesi ile çocuklar için daha iyi bir dünya arayışı birlikte düşünülmeli.
DÜNYADA 160 MİLYON ÇOCUK ‘ÇALIŞIYOR’
Dünya Çocuk Hakları Günü’nün 32’nci yılında Türkiye’de ve dünyada tablo karanlık. Son dört yılda dünyadaki çocuk işçi sayısı 8.4 milyon artarak 160 milyona yükseldi. Yaklaşık 463 milyon çocuk koronavirüs salgını sırasında eğitime ulaşamadı. Türkiye’de ise 14 yılda faili polis olan 364 çocuk ölümü yaşandı. 5-17 yaş grubunda çalışan çocuk sayısı 720 bine çıkarken, 2013- 2021 yılı arasında en az 513 çocuk çalıştırıldığı işyerinde yaşamını yitirdi. 2019’da çocuklara yönelik cinsel istismar suçları nedeniyle 22 bin 689 dava açıldı. 2020 yılında 16-17 yaş grubunda olan 17 bin 47 kız çocuğu evlendirilirken, 15-17 yaş arasında doğum yapan çocukların sayısı 9 bin 714 oldu. İlkokul çağındaki kız çocuklarının okullaşma oranı, 2020-2021 eğitim öğretim yılında yüzde 93.1’e geriledi. Rakamlardaki hak ihlallerini iktidarın çıkardığı yasalar da büyüttü: Çocuk yaşta evliliklerin önünü açmak, çocuk işçiliğini “çıraklık” adı altında göstermek, cinsel istismar suçlarında “somut delil” şartının aranması.