20 Kasım 2021 10:17
/
Güncelleme: 15:35

Bir Olay: 25 Kasım Bir Kavram: Kadına yönelik şiddet

Bir Olay: 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nün kökeni Dominik’teki Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden üç kız kardeşe dayanır. Patria, Minerva ve Maria Teresa, diktatörlüğe karşı Dominik’te yaşayan halkların eşit ve adil bir biçimde yaşayabilmesi adına mücadele ettiler. Ancak 25 Kasım 1960’ta diktatörlüğün polislerince vahşice katledildiler. Ölümlerine ise bir trafik kazası süsü verildi. Ancak onların ölümü eşit ve adil bir yaşam mücadelesini söndürmedi. Onların ölümünden 1 yıl sonra halk Trujillo Diktatörlüğü’nü devirmeyi başardı. Ölümlerinden 21 yıl sonra, 1981’de onların anısını ve mücadelesini yaşatmak ve ilerletmek adına Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü ilan edildi.

Bir Kavram: Kadına yönelik şiddet

Kadına yönelik şiddet, bir kişinin cinsiyetine dayalı olarak o kişiyi hedefe alan şiddet biçimi olarak tanımlanabilir. Kadına yönelik şiddet ortaya fiziksel, psikolojik ve ekonomik gibi çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir. Ancak temel noktası kadının toplumdaki ikincil konumundan dolayı ve bu konumu besleyecek şekliyle ortaya çıkmış olmasıdır.

MARKSİZİM VE ŞİDDETİN TOPLUMSALLIĞI

Bu noktada liberal kuramcılardan farklı olarak, Marksistler şiddetin kendisini ve şiddeti uygulayan ve şiddet gören insanları toplumsal ilişkilerle ve kendi tarihselliği içinde anlamaya çalışır. Nitekim liberal kuram, soyut insanların yasa önündeki biçimsel eşitliğini teorize ettiğinden şiddetin ortaya çıktığı koşullarla insanların eylemleri ve durumlarıyla ilişki kurmaz. Böylece kadına yönelik şiddet, erkeklerin doğası gereği şiddete meyilli olmalarına da bağlanabilir, çeşitli toplumların onlara içkin etik değerlere sahip olup olmamalarına göre kadının o toplumdaki rolünün farklı olması gibi özcü yorumlara da yol açabilir. Halbuki şiddetin hangi koşullar altında, nasıl ve neden gerçekleştiği, öznesinin kim olduğu, toplumsal ilişkilerle olan bağlantısı ve tarihselliği göz önüne alındığında genel olarak şiddetin ve özel olarak kadına yönelik şiddetin bireysel değil toplumsal bir mesele olduğu ve öyle olduğuna göre çözümü de ortaya çıkmış olur.

Toplumsal olan, toplumsal ilişkiler bütünü olarak kendisini ortaya koyan her türden mesele, mevcut üretim biçimin yarattığı üretim ilişkileri tarafından koşullanır. Örneğin artı değer sömürüsüne dayanan kapitalist üretim biçimi tarihin önceki aşamalarından devraldığı ataerkiyi, toplumsal alanda yeniden üretir. Sınıflı toplumların temeli olan toplumsal eşitsizlik kapitalizmde de esas iki karşıt sınıf olan burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki ilişkide kendisini gösterirken, ataerki de cinsiyete dayalı eşitsizliği yeniden üreterek en sağlam ittifaklarından birini oluşturur. Üretici güçlerin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan özel mülkiyet, kadın bedenini de soyun devam etmesini sağlayacak bir mülk olarak değerlendirildiği, çok uzun bir zaman boyunca insan tanımlamasının dahi dışında bırakıldığı, ikincil bir cins konumuna itmiştir. Kadına yönelik şiddetin açığa çıkması, kadın cinsinin ikincil konuma itilmesinin bir sonucu olarak açığa çıkar.

Kadınlara yönelik bu ayrımcılık durumu toplumdaki çeşitli algılarla yeniden şekillenebilir. Bunun anlamı toplumda muhafazakâr ya da seküler eğilimlerin hangisinin baskın olduğu, devletin gelişmiş bir kapitalist ülke olması ya da olmaması gibi koşullar kadına yönelik şiddetin nasıl biçimleneceğine etkide bulunabilir. Devletin kadınları korumaya yönelik aldığı önlemler ya da şiddete yönelik politikaları da bu durumu etkiler.

Erkek şiddeti, kadın cinayetleri konusu ve bu durumla bağlantılı olarak kadınların korunması meselesi, temel bir devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Kadın yönelik şiddette, yargı, medya, eğitim, sağlık kuruluşları tarafından her gün yüzlerce kez şiddetin yeniden üretiminde, her kadın cinayetinde devletin sorumluluğu var. O halde şiddetin ortadan kaldırılması ve şiddete uğrayan kadınların korunması ve olağan hayata kazandırılması için de devletin sorumlulukları vardır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et