Umudun umutsuzluğu | Zeytin!
"Zeytin hem umudun hem de direngenliğin ta kendisidir. Eğer öyle olmasa idi binlerce yıl yaşar mıydı? Yaşadığı sürece üretmekten vazgeçmez zeytin. Geleceğe hep hazırdır."
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Murat NARİN
Bu yılki hasat sezonunun ortasındayız. Zeytin yetişen bölgelerde her yıl yaşanan telaşlı günler yaşanıyor. Sabah gün ağarmadan, uzak köylerden gelen “taşıma tayfa” daha da erken, yarı gecelerde yola çıkarlar. Gidiş-dönüş bazen 150-160 km yol yaparlar eski model minibüslerle. 15 kişilik araçlarda 25-30 kişi üstü üstüne “yığın” halinde hem de… koronavirüsü için yer kalmamacasına dolu anlayacağınız… Yakın mesafelerde traktör römorkunda sabah ayazı ve rüzgar yüzünüzün derisinin gerilip çatlamasına denk gelir. Gergin cildi ile doğal botokslu, kırışıklıkların olmadığı cilde sahip, zeytin tayfalarından olmak istemez misiniz? Üstelik zeytin ve zeytinyağı cildi besliyor da! Alyanaklı, kırışıklığı olmasın isteyenler durmasın gelsin zeytin tayfalığına! Kadın tayfaya 110, erkek tayfaya 150 TL yevmiye de veriliyor… Öğlen yemeğini getirdiğin çıkını zeytin ağaçlarının altında yapmak gibi bir keyfi de işin cabası! Çektirme bıçakla kesilmiş ince bir dilim köy ekmeğinin üstüne zeytinyağlı salça sürüp, yuvarlama zeytin, peynir, yanına semaverde çalı-çırpı ile yapılmış bir de çay varsa soğukta bal börek ne gam! İnsan başına 100-150 kilo zeytin toplarsanız “iyi tayfa” olursunuz, aşağıya düşerse kötü demektir.
Gel gör ki ağaçlar mahsul dolu ise toplanan zeytin de çok olacaktır. Ama küresel iklim değişikliklerinin en etkili sonuçlarını zeytinde görürsünüz. Çünkü zeytin dünya genelinde daha çok kendi doğal koşullarında yetişir. Yeterli yağışın olmaması, verimin düşmesi için yeterli nedenken, olması gereken ısının da ortalamaların üstünde olması ağaçların ihtiyacı olan “kışlama saati” ni de yaşayamaması, yani dinlenme ve uykusunu alamamış bir canlının verimliliği de düşük olacaktır. Tayfa o ağaçtan öbürüne avare çalışacak, yeteri ürün toplayamayacak ve “iyi tayfa” olamayacak!
Konvansiyonel tarım henüz daha çok yaygın değil. Arjantin, Avustralya gibi yeni zeytinci ülkeler ve bir miktar da İspanya ve Türkiye’de yeni plantasyonlarda konvansiyonel zeytin tarımı yapılıyor. Bunun da toplam üretim içindeki payı yüzde 10-15 den fazla değil. Dolayısıyla iklim etkileri zeytinde çok net görülüyor. Akdeniz çanağı ürünü olan zeytin küresel iklim değişikliklerinin en etkili görüldüğü bölge olması nedeni ile de ağır sonuçlar yaşanmasına neden oluyor. Türkiye iki yıl önce 290 bin ton zeytinyağı üretirken, geçen yıl 173 bin ton olduğu, bu yıl da 235 bin ton zeytinyağı üretimi olacağı tahmin ediliyor. Uluslararası zeytin konseyi rakamlarına göre komşu Yunanistan’da da benzer sonuçlar var. Geçen yıl 270 bin ton olan üretimin bu yıl 235 bin ton olacağı öngörülüyor. Konsey diğer ülkelerde yıllık ürün artışı öngörüyor! Akdeniz çanağında yıllardır yaşanan kuraklık, yangınlardan zeytinlikler hiç etkilenmemiş sanki… Bir önceki yıl dünya devir stokunun 847 bin ton iken bu yıl 685 bin ton olması dünyada talebin patlamasından değil arzın eksiğinden kaynaklı bir durumdur. Tek başına Türkiye’nin üretim eksiği 290-170=120 bin tondur. Politika ve piyasayı maniple etme uğruna rakamlarla oynandığı yalnızca TUİK’e vergi bir şey değil…
Tarımsal üretim girdilerindeki artışla, ürün fiyatları arasındaki ters orantılar her gün yazılıp çiziliyor. Bu rakamlar zeytin için de geçerli. Üstelik üretimdeki düşüş yoksullaşmayı daha da artırıyor. Nereden mi biliyoruz? Açın bankaların satılık gayrimenkuller listesini, hepsinin en büyük “zeytinci” olduğunu göreceksiniz. İcra satış ilanlarında zeytinlikler ilk sırada! Ve sayısını, istatistiğini TÜİK izliyor mu ben bilmiyorum… Türkiye’de zeytin üretiminin yüzde 85’i 25 dönümden daha küçük zeytinliklerdir. Hem mülkiyet parçalıdır hem de üreticiler çok küçük ölçeklidir. Genellikle zeytinci bölgelerde başka tarımsal üretim ya da hayvancılık yapılması nerede ise mümkün değil. Bu durum da yoksulluğun üretimin düşmesi ile daha katmerli hale gelmesi sonucunu doğuruyor…
Üstüne bir de son günlerde dövizdeki artış, ekonominin genel gidişi ile de birleşince “Bu kış komünizmin gelmesi” ni kaçınılmaz kılıyor…
Yıllardır ülke zeytinciliği üzerinde tepinen “tüccar” taifesinin etkileri günümüzde de belirleyici durumda. Üretici kooperatifleri neredeyse “etkisiz eleman” düzeyinde varlık gösteriyor. Suriye’den kaçak ve yasa dışı, uluslararası hukuka aykırı, yağma ve talan yolu ile elde edildiği iddia edilen zeytinyağlarının işlenmesi ve pazarlanmasında dünya zeytin sektörü Türkiye’yi çeşitli kurumlarda sorguluyor. Dünya basınında sayısız eleştiri ve soruşturma yazıları yayımlanıyor.
KAN DAVASI GÜDEN BİR DEVLET, HEM DE BARIŞIN SİMGESİ ZEYTİNE KARŞI!
Oysa zeytin umudun simgesidir. Oysa ülkede yaşadıkları ile umut onu yönetenlerin yaptıkları nedeni ile derin bir umutsuzluk içinde. Doğal koşullarla mücadele etmek onu yorup umutsuz etmiyor. Bu yüzyılda yaşadıkları binlerce yıldır yaşadıkları ile hiç benzemeyen kötülüklerle baş etmeye çalışıyor. AKP iktidarı, ilk gününden bu güne kadar Zeytin Yasası’nı değiştirmek için yapmadıklarını bırakmadılar. 9 kez durduruldu bu saldırılar. Şimdilerde Meclis Sanayi Komisyonunda Zeytin Yasası’nı 10. kez değiştirmek istiyorlar. Kan davası güden bir devlet, hem de barışın simgesi zeytine karşı! Akıl alır gibi değil bu akıl kaybını…
Yazının başlığı kısa süreli bir zaman diliminde olanlara dair bir ironiydi. Zeytin hem umudun hem de direngenliğin ta kendisidir. Eğer öyle olmasa idi binlerce yıl yaşar mıydı? Yaşadığı sürece üretmekten vazgeçmez zeytin. Geleceğe hep hazırdır.