"Erdoğan’ın kaybetme korkusu"
Arap dünyasına model gösterilen Erdoğan yönetimi artık ekonomik ve siyasi krizle basında yer buluyor. Al Ahbar gazetesinin "Erdoğan'a kaybetme korkusu musallat oldu" başlıklı makalesi dikkat çekti.
Fotoğraf: DHA
Siyasi, ekonomik ve beşeri krizlerin merkezi Ortadoğu’da pek çok kritik gelişmenin yaşandığı bir haftayı daha geride bıraktık. Sayfanın el verdiği ölçüde birkaç tanesini sıralayalım:
TÜRKİYE SİYASETİ ARAP BASININDA
Tartışmaların odaklandığı en öndeki konulardan biri; bir zamanlar Arap dünyası için “model ülke” olarak sunulan Türkiye’deki ekonomik durum. Birkaç yıl öncesine kadar AKP iktidarı Arap basınında” Demokrasiyle İslam’ı birleştiren ve ekonomik başarıları örnek gösterilen bir yönetim” olarak nitelendiriliyordu. Ancak artık gazetelerde ekonomik çöküntünün nedenlerini konu alan haberler ve analizler yer alıyor.
Türkiye’yi yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nurettin, “Erdoğan’a kaybetme korkusu musallat oldu” başlıklı yazısında ekonomik durum nedeniyle iktidarın hızla halk desteğini kaybettiğine dikkat çekti. Nurettin kaybolan bu halk desteği nedeniyle Erdoğan’ın iktidarda kalmak için Saadet Partisi gibi küçük partileri yanına çekmeye ve seçim sistemini değiştirmeye odaklandığını ifade etti.
HAMAS’A BİR DARBE DE BRİTANYA’DAN
Filistin davası, on yıllardan beri coğrafyanın kanayan yarası. Lakin Arap halk ayaklanmalarının başlamasından bu yana bazen unutulan, bazen de sorunu tümden tasfiyeyi amaçlayan “Yüzyılın Anlaşması” veya Arap ülkelerin İsrail’le normalleşmesiyle anılan bir mesele haline geldi.
Filistin’le ilgili yaşanan en son gelişme İngiliz hükümetinin Hamas’ı terör listesine alacağını ilan etmesi oldu. Daha önce sadece hareketin silahlı kanadı olan İzzettin el Kassam Tugayları İngiltere’nin terör listesinde yer alıyordu.
Katar’a yakınlığıyla bilinen al Araby al Cedid gazetesinden Ziya Halil, “Karar öncelikle siyasidir ve Batı’nın Gazze’deki Filistin direnişi üzerinde baskı yapmaya yönelik sürekli girişimlerinin bir parçası olarak geldi. Daha geniş bir bağlamda, Filistin davasını tasfiye etme girişimlerinin bir parçası olarak tüm Filistin direniş hareketlerine ve boykot gruplarına karşı atılan bir adım oldu” ifadelerine yer verdi.
Al Kuds al Arabi gazetesi ise “İngiltere ve Filistin: Mesele Hamas’tan büyük!” başlıklı yazısında alınan kararın Londra’nın ve onun Amerikalı, Kanadalı ve Avrupalı muadillerinin dış politikasını, bu politikayı etkileyen unsurları ve onu çevreleyen çelişkileri anlamaya yardımcı olduğu değerlendirmesine yer verdi. İsrail fanatiklerinin “Muhafazakarlar” içinde ödüllendirildiği ve İngiltere’deki siyonist lobinin faaliyetlerinin olumlu yankılandığı değerlendirmesine yer verdi.
LİBYA VE İKİNCİ HALK CEMAHİRİYESİ
Libya’da ocak 2020 ve haziran 2021’de düzenlenen Berlin konferansları çerçevesinde çizilen yol haritası çerçevesinde 24 Aralık’ta parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Yapılacak olan seçimlerin en bariz yönü Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın ve uzun süreden beri Başkent Trablus’u almak için çaba gösteren ancak başaramayan General Halife Hafter’in aday olmaları.
Al Araby al Cedid gazetesinden Mahmut Ahmet Bennis, Libya dosyasının 24 Aralık’ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu iki adaylığın ardından yeni bir dönüm noktasına girildiğini vurguladı. Kaddafi’nin kurduğu ve yaklaşık 40 yıl süren rejim “Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi” olarak adlandırılmıştı. Gelişmeleri “İkinci Cemahiriye’yi kurmanın adımı” olarak değerlendirdi.
TUNUS’TA DEVLET KADROLARINDA TASFİYE
Tunus’ta bir darbeyle hükümeti lağveden Cumhurbaşkanı Kays Sait, devlet aygıtında partilerle ilişkili kadroları tasfiye etme sinyali verdi. Bu gelişmenin ardından Sait, güvenlik güçlerinde yer alan birçok kişiyi emekliye ayırdı. Önceki hükümetler döneminde birçok kişinin sahte belgelerle işbaşı yaptığı iddiasında bulundu.
Al Arab gazetesinden Sagir al Haydari, Ennahda Partisinden Ali al Arayyid’in İçişleri Bakanlığı liderliğini üstlendiğinde yıllardır paralel bir güvenlik aygıtı oluşturmakla suçlandığını belirtti. Haydari, “Bu konu, aşırı İslamcı hareketleri desteklemek için gençleri Suriye ve Libya gibi savaş bölgelerine göndermeyi ve özellikle bu aygıtla ilgili 2013’te gerçekleşen siyasi suikastlarla ilişkilendirmeye çalışan siyasi partiler ve insan hakları örgütleri arasında süregelen bir tartışmayı gündeme getiriyor. Ennahda hareketi, bu hassas dosyada kendisine yöneltilen suçlamaları sürekli olarak reddediyor” ifadelerine yer verdi.
ERDOĞAN’A KAYBETME KORKUSU MUSALLAT OLDU:
SEÇİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMEK TEK ÇIKIŞ YOLU MU?
Muhammed NUREDDİN
al Ahbar
Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarı kaybetme korkusu birçok nedenden dolayı günden güne artıyor. Bunların en başında özellikle kötüleşen ekonominin ortaya çıkardığı zorluklar sebebiyle partisinin halk desteğinde engellenemeyecek rekor bir düşüş yaşanıyor. Bu bağlamda, aday olması beklenen Cumhurbaşkanı; seçim sisteminin ve özellikle seçimleri kazanmak için gereken yüzde 51 maddesinin değiştirilmesi için uğraşırken; rakipleri, kendisine karşı birleşik bir cephe oluşturmaya daha istekli görünüyor.
Muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) Suriye ve Irak’a ilave Türk kuvvetleri gönderilmesine ilişkin tezkereye Mecliste karşı oy vermesinin ardından iki hafta sonra, Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Adalet ve Kalkınma Partisine “helalleşme” kararının alındığına dair bir uyarıda bulundu. “Geçmişte bizim partimiz de hatalar yaptı. Helalleşmeye karar verdik. Ben ömrümde, ülkemizde nefreti ve sevgiyi gördüm. Artık sevgi kazansın istiyorum. Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır” dedi. Tüm bunlardan yola çıkarak, ana muhalefet partisinin neyi amaçladığını, ne yapacağını ve helalleşmeden kastedilenin ne olduğu ve iktidarla “hesaplaşma” olup olmadığına yönelik analizler yer almaya başladı.
CHP, 2023 yazında sandık aşamasına gelinmesine daha çok zaman olmasına rağmen, Erdoğan’a karşı cumhurbaşkanlığı savaşını erken başlattı. Ancak giderek zorlaşan ekonomik koşullar, Kılıçdaroğlu ve diğer muhalefet partilerini hesaplaşma konusunda ilerlemeye teşvik ediyor. Son birkaç gün içinde Türk lirası rekor bir düşüşe tanık oldu. Son üç aydaki düşüş oranı üçte birden fazla oldu ve döviz kuru dolar başına 11 liranın üzerine çıktı.
İktidar partisinin gerginliği, kendisi tarafından yapılan kamuoyu yoklamalarıyla daha da tırmandı. Ortaya çıkan sonuçlar halk desteğinin düştüğü konusunda hemfikirdi. Erdoğan puanını arttırmak için oy toplamaya çalışıyor. Zaman zaman küçük partilerle oylarını kazanmak için toplantılar yapıyor. Bunun en büyük örneği, Cumhurbaşkanının birkaç hafta boyunca, İslamcı küçük bir parti olan ve Temel Karamollaoğlu ile temsil edilen Saadet Partisinin oylarını çekmeye odaklanması. Karamollaoğlu, Erdoğan’la görüştükten sonra yaptığı açıklamasında “Birçok konuda anlaşamamada anlaştık. Erdoğan, Türkiye’deki tüm siyasi ve ekonomik koşulların mükemmel olduğuna inanıyor, bir şey dışında: Seçim yasasında var olan yüzde 50+1 cumhurbaşkanlığı seçilme barajı” dedi.
Ancak bu bağlamda başka bir sorun ortaya çıktı. Erdoğan’ın ortağı Bahçeli, mevcut sistemin dünyanın tüm ülkelerinde demokratik taban oluşturduğunu düşündüğü için anayasa değişikliklerine itiraz etti.
Halkların Demokratik Partisi Başkanı Mithat Sancar, Erdoğan’ın iktidarda kalmanın bir yolunu aradığını, ancak seçim sistemini değiştirmede kendisine destek verecek bir çoğunluk bulamayacağını belirtiyor. Ancak muhalefetin onayı olmadan, AKP ve ortağı, sahip olmadıkları için üçte iki çoğunluk gerektiren hiçbir anayasa değişikliği yapamıyor. Değişiklik için 600’de 400 oya ihtiyaç duyulurken, Parlamentoda herhangi bir yasayı referanduma götürmek için 360 lehte oy gerekiyor. 340 oya sahip iktidar ikilisi için bu çoğunluk mevcut değil. Bu nedenle, Sancar’a göre anayasa değişikliğinden bahsetmek, erken cumhurbaşkanlığı seçimi olasılığının bir göstergesi olabilir.
İNGİLTERE VE İŞGAL SORUNU
Ziya HALİL
Al Arabi al Cedid
Britanya, sonunda Avrupalı ve Amerikalıların ardından aynı yola girdi. Muhafazakarlar hükümeti, Hamas’ın siyasi ve askeri kanatlarının tümünün “terörist” olarak nitelendirme ve İngiliz topraklarına girmelerini yasaklama niyetini açıkladı. İçişleri Bakanı Priti Patel, AB’nin kararını önümüzdeki hafta İngiliz Avam Kamarasına sunacağını doğruladı. Naftali Bennett liderliğindeki İsrail hükümeti, Hamas’ın kınadığı kararı anında memnuniyetle karşıladığını açıkladı.
Karar öncelikle siyasidir ve Batı’nın Gazze’deki Filistin direnişi üzerinde baskı yapmaya yönelik sürekli girişimlerinin bir parçası olarak geldi. Daha geniş bir bağlamda, Filistin davasını tasfiye etme girişimlerinin bir parçası olarak tüm Filistin direniş hareketlerine ve boykot gruplarına karşı atılan bir adım oldu. Kararın İngiltere’deki Filistin direnişinin destekçilerini daraltacağından korkuluyor.
Boris Johnson Hükümeti kararını önümüzdeki hafta İngiliz Avam Kamarasına sunacak.
İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel, cuma günü yaptığı açıklamada ülkesinin Hamas’ı yasaklama niyetinde olduğunu doğruladı. Patel, “Hamas, birçok gelişmiş silaha sahip olmanın yanı sıra teröristleri eğitme tesisleri de dahil olmak üzere açık terörist yeteneklere sahiptir, bu nedenle tüm hareketi yasaklamak için önlemler alınmıştır” dedi. İngiltere’nin terörle mücadele yasasına göre, hareketi desteklediğini ifade eden, bayrağını asan veya Britanya’da hareket için toplantılar düzenleyen herkes 14 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.
Bu açıklamadan önce İngiltere, Hamas’ın yalnızca askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarını yasaklamıştı. Önceki gün Washington’dan açıklama yapan Patel, hareketi “antisemitizm ile mücadele” bağlamında ele alarak, “Askeri ve siyasi kanatları artık ayıramayacağımıza dair bir karara vardık” dedi.
LİBYA... İKİNCİ CEMAHİRİYE’YE DOĞRU BİR ADIM
Mahmut Ahmet BENNİS
al Araby al Cedid
Libya dosyası; 24 Aralık’ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Seyfülislam Kaddafi ve Emekli Tümgeneral Halife Hafter’in adaylığının ardından yeni bir dönüm noktasına girdi. Başta Albay Muammer Kaddafi rejimini yeniden üretme olasılığı olmak üzere birden fazla belirti taşıyan bu adımda kartların yeniden karılacağı öngörülmekte.
Seyfülislam ve Hafter’in adaylığı, özellikle 40 yıllık Kaddafi iktidarını deviren 17 Şubat devriminin halk desteğinin sağlandığı ve siyasi kuluçka merkezleri olarak kabul edilen Batı Libya kentlerinde yaygın protestolarla karşılandı. Bu protestolar Libya dosyasını başa döndürmekle tehdit ettiği ölçüde, Arap Baharı devrimlerinin gerilemesinden sonra güç dengesinde meydana gelen değişimi ön plana çıkarıyorlar. Mısır, Cezayir ve Sudan’da eski rejimler iktidarın kontrolünü yeniden ele geçirdi. Lakin Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın adaylığını, Albay Muammer Kaddafi’nin siyasi mirasını canlandırarak kurma girişimi olarak görmek zor.
Seyfülislam’ın babasının rejiminin kalelerinden biri olarak Sebha şehrinde adaylığını sunmak için yaptığı tercih olmazsa olmazdı. Dolayısıyla Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın adaylığını ikinci Cemahiriye’yi kurma girişimi dışında görmek zor. Bu, Libya’daki siyasi çatışmanın denklemini yeniden formüle etmeye yönelik bir adımdır. Askeri harekatının Trablus’u kontrol edememesinin ardından seçim sandıkları aracılığıyla güç kazanmaya çalışan Halife Hafter’in adaylığı da aynı bağlamdadır. Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu’nun askeri personelin “Seçim tarihinden üç ay önce işi bırakmaları” şartıyla cumhurbaşkanlığına aday olmasına izin veren hükümlerinden yararlandı.
Kaddafi’nin oğlunun adaylığı, özellikle eski rejimin kalıntıları içinde ittifakları yeniden kurma konusunda Hafter için büyük bir zorluk teşkil ediyor. Hafter’in kendisini hiçbir zaman Kaddafi rejiminin varisi olarak göstermediği doğrudur. Bununla birlikte, silahlı İslamcı oluşumlara karşı mücadelesi, siyasi projesini iktidarı yeniden kurmaya ve bölgedeki durumu 2011 öncesine döndürmeye çalışan karşı-devrimler eksenine dahil etti. Ayrıca Hafter’in kuvvetlerinin ve liderliğinin büyük bir bölümü, Kaddafi rejiminin güvenlik ve askeri oluşumlarından meydana gelmekte. Bu durum, Seyfülislam’ın babasının destekçilerinin gözünde “meşruiyet” açısından temsil ettiği olguyla adaylığının Hafter’in saflarında bir çatlağa neden olabileceği anlamına geliyor. Kaddafi’nin oğlunun alabileceği bölgesel ve uluslararası destek göz önüne alındığında, Hafter bundan korkuyor.
Öte yandan, ikisinin adaylığı, farklı siyasi ve kültürel bağlamlarda demokratik geçişte karşılaşılan zorlukları ortaya koymaktadır. Bu konudaki pek çok deneyin başarısı, önceki rejimlerin ılımlı kanatlarını, Ulusal uzlaşıyı sağlamak ve demokratik bir sistem inşa etmek karşılığında asgari çıkarlarını koruyan bir anlaşma içinde barındırmaya dayanıyordu.
Kaddafi rejiminin çöküşünden bu yana on yıl geçmesine rağmen bazı bölgeler ve aşiretler, hâlâ ona ve ailesine sadakat göstermektedir. Bu da oğlunun adaylığının Libya krizine beklenen herhangi bir çözümde bu bileşenin ağırlığını yansıttığı anlamına geliyor. Bu nedenle, Batı ve Doğu Libya arasındaki keskin kutuplaşmanın devam etmesi, tarafların aşiretlerin gücünü ve etkisini aşmadaki acizliği göz önüne alındığında bir sonuçtan başka bir şey değildir.
Seyfülislam Kaddafi ve Halife Hafter’in cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığı Libya sahnesine kara bir gölge düşürüyor. Adaylıklarının getirdiği yasal ve siyasi zorluklara ek olarak, ilgili bölgesel ve uluslararası güçlerin bölünmesi bu sahneyi yalnızca karmaşıklaştırıyor.