22 Kasım 2021 22:56

Alakarga Dergisi’nin 10 yıllık mottosu: Özgür üniversite, özgür birey, özgür toplum

10 yıl önce yayım hayatına başlayan Alakarga Dergisi, değişmeyen “Özgür üniversite, özgür birey, özgür toplum” mottosunu yineledi.

Görsel: Dergi kapağı 

Paylaş

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde bundan 10 yıl önce Alakarga yayım hayatına başladı. 10 yıl önce sağlık sisteminden, ülkeyi etkileyen gelişmelere kadar sağlık çalışanlarının sorunlarını dile getirmek için bir araya gelen araştırma görevlileri, öğretim üyeleri, sağlık emekçileri eylemlerini sürdürürken bir de iletişim ve dayanışma aracı olarak Alakarga dergisini gündemine aldı. Alakarga’nın kuruluşunu, sağlık çalışanları üzerindeki etki ve sürekliliğini yayın ekibiyle konuştuk.

YAŞANILAN SORUNLAR VE EYLEMLER ALAKARGAYI DOĞURDU

  • Alakarga hangi koşullarda, nasıl çıkmaya başladı? İsmi neden Alakarga?

10 yıl kadar önce Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi, Tıp Fakültesi ve Sağlık-Sanat yerleşkesi kendisini, sağlık sistemini ve ülkeyi etkileyen gelişmelere bu günlerle karşılaştırılamayacak kadar canlı tepki gösteriyordu. Tıp Fakültesi araştırma görevlileri düşük ücretler, uzun çalışma süreleri gibi çalışma koşullarına yönelik tepkilerini bir dizi eylemlerle ortaya koymuştu. Öğretim üyeleri araştırma görevlilerine herhangi bir zarar gelmesini önlemek için eylemlere katılmakla kalmıyor, eylem alanında öğrencilerin-asistanlarının çevresinde konuşlanarak bir çeşit kalkan oluşturuyorlardı. Akademisyenler, anlaşmazlıkları bir yana bırakarak, herkesi temsil edebilecek bir öğretim elemanları derneği kurulması için toplantılar yapıyorlardı.

Korku ve baskı olsa da birliktelik bunların üstesinden gelmek için yeterli oluyordu. Doğrusu Rektörlük yönetimi de bugünden çok farklıydı. Araştırma görevlilerinin eylemleri, Sağlık Bakanının da sürecin içinde yer aldığı bir dizi görüşmeyle, çalışma koşullarında, döner sermaye paylaşımı üzerinden kısmi düzeltmeler yapılmasıyla geçici olarak çözülmüştü, öğretim üyeleri dernekleşme sürecinde yol almışlardı.

Bu gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, 2011 yılında başta sağlık sistemi, Sağlık Bakanlığı yapısı ve işlevlerinde değişiklikler yapacak bir düzenleme 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) gündeme geldi. Kararname, fiilen ortadan kaldırılmış olan 224. sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun’u tümüyle işlevsiz kılarak “sağlıkta dönüşümün” yapısal ögelerini tanımlıyordu. Böylelikle neredeyse iki dekat süren, temelleri 1990 başlarında atılar ‘sağlıkta dönüşüm’ yapısal ve işlevsel özellikleri ile gerçekleştirilmiş oluyordu.

İşte tam bu aşamada, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Yerleşkesinde gelişen bir sürecin ürünü olarak Alakarga doğdu. Aslında, “önce GAGA göründü” diyebiliriz. On yıl önce ortaya çıkan gelişmeleri izleyerek bunlara bir aydın ve sanatçı olarak tepkisini, “istendiği zaman, kendiliğinden çıkan” bir karikatür dergisiyle, GAGA ile gösteren Prof. Dr. Barış Baklan’dır. Prof. Baklan GAGA’nın ilk iki sayısını çıkardığı sırada DEÜ Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıları Anabilim Dalı öğretim üyeleri sabahları, saat 10.30’da Hastanenin servisler girişinde ‘663 sayılı KHK’nin sağlık sistemi, akademi ve toplumun sağlığına yansımalarını ortaya koymak, bu ‘dönüşüme’ tepkilerini göstermek için, cübbeleriyle toplanmaya başladılar. Diğer öğretim üyelerini de destek vermeye çağırdılar. Çağrı hemen kabul gördü, hafta sonuna doğru çok sayıda öğretim üyesi, başta hemşireler, teknikerler, araştırma görevlisi hekimler olmak üzere çok sayıda sağlık çalışanı ve öğrenci sabahları 10.30’da servisler girişinde toplanmaya başladılar. Toplantılar en çok 10 dakika sürüyor, 663 sayılı KHK’nin ne gibi zararlara, yıkıma yol açacağı bir ya da iki katılımcı tarafından ifade ediliyor ve eylem sonlanıyordu. Bir hafta sonra girişe sığmayan kalabalık Hastane önünde toplanmaya başladı. Bu sakin ancak kararlı, barışçı ancak muhalif sivil toplum eylemine, hastaneden hizmet almak için gelen hastalar ve yakınları da destek vermeye başladılar. Destek verenlere İzmir Tabip Odası, Hemşireler Derneği, sağlık işkolu sendikaları, diğer sağlık meslek örgütleri de eklenmişti. Sürecin uzaması yapının “örgütsüz bir örgütlenmeye” dönüşmesini sağladı. Önce tümüyle yatay hiyerarşiye dayanan bir yürütme kurulu oluştu. Yürütme kurulu eylemlerde yapılacak açıklamaları belirlemek, bir sıraya koymak, sorunlar ve çözüm önerileri üzerinde tartışmak ve temsil ettikleri sağlık çalışanlarına bu başlıkları iletmekle yükümlüydü.  Tartışmalar tüm bileşenlerin temsil edildiği toplantılarda alınıyordu; hemşire, akademisyen, tekniker, hekim, temizlik işçisi, öğrenci arasında bir dikey yapılanma yoktu. Kararlar ortak alınıyor, 10.30 eylemlerinde katılımcılarla paylaşılıyordu.

“AKILLI VE KARARLI BİR KUŞ ALAKARGA”

Kısa sürede bu yapı DEÜ Sağlık Çalışanları Meclisi adını aldı. Meclisin bileşenleri odağında ortak sorun olan sağlık hizmeti, sağlık hakkı ve dönüşüm olan bir eylemlilik yürütüyorlardı. Hiçbir bileşen kendi sloganını ya da görüşünü baskın kılmak için çaba göstermiyordu. Kendi içinde sorun temelli bir yapılanmaya dayanan 10.30 eylemlilik süreci ve DEÜ Sağlık Çalışanları Meclisi demokratik kurgusu ile hem yerleşke içinde hem de ülke düzeyinde önemli bir dayanışma simgesi oldu. Söz gelimi, şiddet kurbanlarından biri olan Dr. Ersin Aslan adına Hastane bahçesinde bir çınar ağacı dikildi ve sembolik bir anıt mezar oluşturuldu. Ülkenin farklı kentlerinde, örneğin İstanbul Üniversitesindeki Alageyik gibi örneklerin oluşmasına zemin hazırladı. Alakarga da bu vasatın içinde doğan bir iletişim ve dayanışma aracıdır.

10.30 eylemleri kurumsallaşırken, henüz yapılanmanın birinci haftasında, Dr. Ahmet Can Bilgin açıklamaları yazılı olarak paylaşabilmek için bir günlük bülten çıkarılmasını önerdi, bu öneri hemen kabul gördü. Bir isim bulmak gerekiyordu; akıllı ve kararlı bir kuş olan Garrulusglandarius, ALAKARGA adı hemen benimsendi. Kuşkusuz bu isimde Prof. Baklan’ın GAGA’sı en büyük rolü almıştır. Hemen benimsenen bu isim ve simgede Barış hocanın emeği büyüktür. Zaten her gün, mutlaka bir GAGA karikatürü ile çıktı ve çıkmayı sürdürüyor Alakarga.

Sonrasında, iki öğretim üyesinin, Ahmet Can Bilgin ve Alp Ergör, mutfağında yer aldığı, DEÜ Sağlık Çalışanları Meclisi bileşenlerinin sorun odaklı paylaşımları ile beslenen, anonim ve muhalif bir yapı kazandı.   

Bir de mottodan söz etmek gerekli; Alakarga on yıldır ‘özgür üniversite, özgür birey, özgür toplum’ mottosuyla çıkıyor. Burada üniversitenin toplumsal işlevi, topluma katkı sunacak, soru soran, yetkin ve aydın bireyleri yetiştirme yükümlülüğüne gönderme yapmak istemiştik. Birkaç öneri ve eleştiri olsa da bu slogan DEÜ Sağlık Çalışanları Meclisi tarafından da kabul gördü ve hala kullanılıyor.

DEÜ Sağlık Çalışanları Meclisi bir buçuk yıl kesintisiz eylemliliği sürdürdü. Eylemlerine tiyatro topluluklarından Tuğrul Keskin, Ataol Behramoğlu gibi şairlere, müzik sanatçılarından siyasetçilere, yerel yöneticilere dek farklı toplumsal kesitlerden katılımlar oldu. Sivil itaatsizlik örneği olarak 10:30 Eylemlerini irdeleyen bir yüksek lisans tezi yapıldı. Alakarga Okulu düzenli olarak aylarca sürdü. Önceleri bir A4 olarak basılan ve elden eylemlere gelenlere dağıtılan Alakarga bir süre sonra pdf biçiminde elektronik posta olarak dağıtılmaya başladı. Eylem sırasında Yerleşkede görevli sivil polis memurlarına günlük kopyalardan verdik. Emniyet çalışanları kimi zaman gelip “Hocam, bugünün Alakarga’sını alabilir miyiz?​” derlerdi.

Burada ODTÜ ve Boğaziçi gibi görünür hale gelmediğimizi de söylemek gerekir… Meclis eylemliliği sönümlendikten sonra, Alakarga kesintisiz olarak bugüne dek sürdü, ancak meclis adını hiç bırakmadı.  

“ALAKARGA, BİR AYNA OLMAYI HEDEFLEDİ”

  • Yaklaşık olarak 10 yıldır kesintisiz bir yayın yapıyorsunuz. Aksatmadan bir yayın yapmayı nasıl başarıyorsunuz?

Alakarga kararlı ve akıllı bir kuştur. Kuşlar içinde uzun sayılacak bir yaşam süresi var; 30 yıl. En uzun yaşayanların 40 yaşına erişebildikleri biliniyor. Eh ismiyle uyumlu olmak gerekiyor…

Alakarga’yı doğuran dinamikler benzersizdi, uçuşunu sürdürmesini sağlayan etmenler de benzersiz. Önceleri ‘sağlık çalışanlarının ve akademinin sesi’ olarak ve bir kolaj biçiminde çıkan Alakarga zaman içinde çok farklı meslek grupları ve iş kollarının kendilerinden bir şeyler bulduğu, özgün yazıların, karikatürlerin, denemelerin, fotoğrafların yer aldığı bir fanzine dönüştü. Alakarga hala bir kolaj olarak görünebilir, bununla birlikte, ağırlığını akademisyenlerin oluşturduğu, müfettişlerden orman mühendislerine, hukukçulardan öğretmenlere, ziraat mühendislerine, ekonomistlere uzanan geniş bir yazar ve çizerin, amatör ya da profesyonel fotoğrafçının düzenli desteğini aldığımızı söylemek gerekir.

Kimi profesyonel karikatür sanatçıları, söz gelimi Kemal Gökhan Gürses, Yakup Karahan eserlerini “çalmamıza” izin veriyorlar. Kimi edebiyatçılar da öyle, söz gelimi Alper Akçam. Bir de özgün yazılarını Alakarga’ya gönderen, Necdet Özkaya gibi edebiyatçılar da var. Alakarga’da yer alan özgün köşe yazılarından iki kitap çıktı şimdiye dek, Dr. Ahmet Soysal’ın “Bir ekolojistin Not Defteri”, Necdet Özkaya’nın “Edebiyat Başka Türlü Anlatmaktır” adlı eseri gibi. Sanırız ve umuyoruz birkaç kitap daha izleyecek bunları. Alakarga bir edebiyat dergisi olma kaygısı taşımadı, ancak aydınlanmayı anımsatan, günümüze yansıtan bir ayna olmayı hedefledi diyebiliriz. Bu ayna aydınlanmanın büyük birikimini günümüz sorunlarına yansıtarak karanlığı seyreltmeye çalışıyor denebilir.

“BU SESSİZLİĞİN KIRILMASI GEREKİYOR”

  • Alakarga’nın ilk çıktığı koşullarla günümüzdeki sağlık çalışanlarının durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sizce bu gerçeklik içinde Alakarga, örneğin sağlık çalışanlarının dayanışması ile ilgili bir rol üstleniyor mu?

Alakarga bir dayanışma aracı olarak ortaya çıktı, bu bağlamda anonim olması çok önemliydi. Mutfak çalışanlarının kim olduğunu, tahmin etseler bile, bilmiyorlar okuyucular. Bir mürettip ve çaycının görev üstlendiği biliniyor ama onların isimleri değil, Alakarga’nın ortaya çıkmasını sağlayan çalışan kitlenin ve dinamiklerin, ortak toplumsal sorunları görünür kılmanın önemi var.

Alakarga doğduğu günlerde, özellikle Dokuz Eylül Üniversitesinde çalışanların sorunlarını dile getirdikleri, seslerini yükseltip bir sivil itaatsizlik hareketi oluşturduklarından söz etmiştik. Ancak 10 yıl içinde giderek artan baskı, yaratılan korku atmosferi, ihraç edilen akademisyenler ve benzeri dinamikler özellikle akademinin sessizliğe gömülmesine neden oldu. Sendikal örgütlenmeler ve sivil toplumun gücü sistematik olarak zayıflatıldı. Dolayısıyla 23 Kasım 2011 ile 23 Kasım 2021 arasında büyük fark var. Alakarga’nın bu bağlamda, suskun akademiye ses olma, haksızlığa uğrayan aydınlara, çalışanlara kendi çağında destek olmak dışında bir iddiası yok.  

Alakarga’nın dayanışma ile ilgili çabalarına barış akademsiyenlerinin ihracından bu yana, her gün “Hocalarımızı İstiyoruz” sloganıyla çıkması, DEÜ’de baskı gören çalışanlar için her gün desteği gösteren siyah bantlarla çıkması, her gün “Genco Erkal Yalnız Değildir” sloganıyla dağıtılması, Boğaziçi akademisyenleri ve öğrencileriyle, akademiyle dayanışmak için “Üniversiteler Uyanıncaya, Bir Şeyler Değişinceye Kadar Her Pazartesi” Üniversite Öğretim Elemanı Dernekleri Ortak Girişiminin Akademik Özgürlük ve Özerklik Bildirgesini yayımlaması örnek olarak verilebilir.

Bu sessizliğin kırılması, aydın sorumluluğunun anımsanması gerekiyor. Alakarga yalnızca, kendi okurlarına seslenen inatçı ve kararlı tutumunu sürdürerek katkı sağlamaya çalışıyor. O kadar…

“MUTFAKTAKİLER İÇİN BİR KARŞI KOYMA BİÇİMİ”

  • Son olarak bir mesajınız var mı?

Mutfaktakiler için Alakarga bir karşı koyma biçimine dönüştü. Bununla birlikte o kadar farklı yerlerden, o denli beklenmedik zamanlarda geri bildirimler geliyor ki… Sanırım mutfakta çalışanları belki bir on yıl daha canlı kılacak bu geri bildirimler. Bir gün dağıtımdan hemen sonra birkaç kişi yazım hatasını işaret eden posta gönderebiliyor. Bir başka gün, söz gelimi bir iş yemeği sırasında, masada Alakarga’dan söz edilebiliyor. Bir başka kentte, bir eski tüfek “bizim çocuklar, sizin orada Alakarga çıkarıyorlar” diyebiliyor. Bir akademisyenin odasına girdiğinizde günün Alakarga’sını ekranda görebiliyorsunuz. Bir edebiyatçı, bir gazeteci köşesinde Alakarga’ya yer verebiliyor. Bunlar gerçekten son derece güdüleyici.

Mesaj demiştiniz, olasılıkla her gün Alakarga’da yer alan “Özgür üniversite, özgür birey, özgür toplum” mesajımız olabilir. (İzmir/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Songül Değirmenci'nin katili olan erkek cezaevinde ölü bulundu

SONRAKİ HABER

10 Ekim davasında adalet çağrısı: Bildiğinizi anlatın, sorumlular yargılansın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa