24 Kasım 2021 23:15

‘Kelebekler’in izinde

1960 yılı 25 Kasım’ında Dominik'te bir uçurumun dibinde Mirabal kız kardeşlerin cesedi bulundu. Aradan geçen 61 yıla rağmen kadınlar şiddet görmeye devam ediyor, baskılara karşı mücedele etmeye de...

Çizim: Aslı Nur Danış|Kelebekler: Freepik

Paylaş

Sevil ARACI

1960 yılı 25 Kasım’ında Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde bir uçurumun dibinde üç kadının cesedi bulundu. Bunlar Patria, Minerva ve Maria Teresa isimli Mirabal kız kardeşlerdi. Mirabal kız kardeşler ülkelerinde diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi verdikleri için gizli polis tarafından kaçırılarak tecavüze uğrayıp vahşice katledildiler. Dominik halkı, ‘Kelebekler’ olarak isimlendirdiği Mirabal kardeşlerin ölümlerinden 1 yıl sonra, Trujillo diktatörlüğünü devirmeyi başardı.1981 yılında ise Dominik’te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayında 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi.

Aradan geçen 61 yıla rağmen dünyada ve Türkiye’de kadınlar şiddet görmeye devam ediyor. Türkiye’de 2021 yılı içerisinde 345 kadın öldürüldü. Kadın cinayetlerini önleme sorumluluğu olan kolluk güçleri, adli makamlar, bakanlıklar ve TBMM görevini yapmıyor. AKP’nin yıllardır sistematik olarak gerçekleştirdiği kadın düşmanı söylemler ve politikalar hız kesmek bilmiyor. İktidar kadınların tüm haklarına göz dikmiş durumda. Yaşama hakkı başta olmak üzere güvenceli çalışma hakkından çocukların istismardan korunması hakkına, nafakadan insanca yaşama hakkına tüm haklarımız AKP iktidarının elinde tek tek can veriyor. 

Kadınları şiddetten korumak, eşitsizliği ortadan kaldırmak için devlete sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz bir şekilde tek adamın kararı ile çıkıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin belki de en hayati düzenlemesi olan 5. maddesi açıkça devletlere kadını şiddetten koruma yükümlülüğü veriyordu.

KADINLARIN EN KÜÇÜK HAK TALEBİ ‘YERLİ VE MİLLİ’ DEĞERLERE DÜŞMANLIK OLARAK İLAN EDİLİYOR

Mecliste şiddet yasasının tırpanlanması, kadınların şiddete karşı tedbir kararı çıkarttırma hakkının yasalardan çıkarılması tartışılıyor. Nafaka hakkı, ‘mağdur babalar’ bahanesi ile kaldırılmaya, boşanma, şiddet davaları uzlaştırmaya/ara buluculuğa tabi kılınmaya çalışılıyor. Çocuk istismarlarına af isteyenler ise hep pusuda. Kadınların en küçük hak talebi ‘yerli ve milli’ değerlere düşmanlık olarak ilan ediliyor.

Kadın katillerine “Takım elbise giydi, kravat taktı” diye yapılan iyi hal, ya da “Beyaz tayt giydi, cilveli saat sordu” diye yapılan haksız tahrik indirimleri, canlarını kurtarabilen kadınlara kolay kolay uygulanmıyor. Daha geçen gün Ankara’da Filiz Yıldırım, çocuklarının önünde boğazını sıkarak onu öldürmeye çalışan eski kocasının elini ısırdığı için yargılandı. Çilem Doğan’ın 15 yıl hapis cezası onaylanarak kendine “Hayatına neden sahip çıktın” denildi.  

MİRABAL KARDEŞLERDEN ALDIĞIMIZ GÜÇLE MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ

Erkekler öldürmeyi başaramadıklarında da oldukça hafif cezalarla kurtulabiliyor. Örneğin Adana’da yedi yerinden bıçaklanarak günlerce yoğun bakımda kalan, ciğerlerine tüp takılarak hayata döndürülen Dilek Güven’i yaralayan eşi Hüseyin Güven’e sadece 5 yıl 15 ay hapis cezası verilebiliyor. Erkekler bu yargılamalardaki savunmalarında haksız tahrik indirimleri almak için türlü iftiralarda bulunabiliyor. Kadınlar aslında şikayetçi oldukları davalarda dahi yargılanan oluyorlar.

Kadına yönelik şiddet öyle ürkütücü bir boyuta geldi ki artık hiç tanımadıkları bir erkek dahi katilleri olabiliyor. Üniversite öğrencisi iken Özgür Arduç tarafından bıçaklanarak öldürülen Ceren Özdemir veya samuray kılıcı ile öldürülen Mimar Başak Cengiz örneklerinde olduğu gibi sadece kadın olmak öldürülmeye yeterli.

Elbette bu sorun, şiddetten kurtulmak için karakol kapılarını, adliye koridorlarını aşındıran kadınlara “Evine dön” diyerek; şiddet sarmalından çıkmak isteyen kadınların önüne ailenin kutsallığını koyarak ya da onlarca koruma kararına rağmen devletin koruyamadığı, çaresiz bıraktığı kadınlara, sırf yaşam hakkını savundu diye 15 yıl, 30 yıl hapis cezaları vererek çözülmeyecek. Kadın cinayetlerinin önünü kesmek, bu cinayetlerin politik olduğunu görüp münferit olarak değerlendirilmekten vazgeçilmesiyle; yıllarca uygulansın diye didindiğimiz İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe konulup gerçekten uygulanmasıyla mümkün.

Kadın düşmanı politikalar üretmeye devam edenlerin unuttukları bir şey var. 2016’da OHAL koşullarında, gece vakti, Mecliste neredeyse kimse yokken çocukların tecavüzcüsüyle evlendirilmesini düzenleyen önergenin geri çekilmesini sağlamak için sokaklara dökülen ya da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından sonra Türkiye’nin her köşesinde eylem yapan binlerce kadın hâlâ bu ülkede yaşıyor. Ve bu kadınlar örgütlenmeye, bilinçlenmeye, ellerini birleştirmeye, birbirlerine yurt olmaya; ‘Kelebekler’in mücadelesini yaşatmaya devam ediyor. İşte bu kadınlar, kadın düşmanlarına gereken cevabı elbette yine mücadeleyle verecek; kadınlar asla haklarından da hayatlarından da vazgeçmeyecek.

ÖNCEKİ HABER

EMEP'ten mücadele çağrısı: Sessiz kalmayalım, haklarımız için birlikte mücadele edelim

SONRAKİ HABER

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Gürkan: Mücadele, yaşamak için tek seçenek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa