27 Kasım 2021 12:20

Bir film, birçok yaşam

Filmde zor bir hayat yaşayan kadınlar yine kendileri daha önceden öğrendikleri şeylerle hemcinslerinin hayatlarını daha da zorlaştırıyor.

Paylaş

Gülsüm SAVAR

Çukurova Üniversitesi

 

Öncelikle herkese merhaba. Ben İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi Gülsüm Savar. Bölümümden de anlaşılacağı üzere film izlemeyi seviyorum. Aynı zamanda da izlediğim filmlerin içinde geçen olayları çözümlemeyi de seviyorum. Bir süredir hangi filmi yorumlasam diye düşünürken aklıma 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele gününün yaklaştığı geldi ve ana fikri kadın olan bir filmi yorumlamam gerek diye düşündüm. Filmin adı: "Sibel".  Filmde, Sibel adlı genç bir kadının başından geçenler gözler önüne serilmektedir.

SİBEL BİZE NE GÖSTERİYOR?

Sibel güçlü bir kadın karakter olarak karşımıza çıkıyor. Sibel Karadeniz'in bir köyünde babası ve kız kardeşi (Fatma) ile bir evde yaşamaktadır. Sibel’in babası bakkaldır ve aynı zaman da köyün muhtarıdır. Kız kardeşi henüz okula gitmekte olan, aklı bir karış havada genç bir kızdır. İki kardeş çok küçük yaşlarda annelerini kaybetmiştir. Küçükken geçirdiği bir kaza sonucu bir daha konuşamayan Sibel, köyde yaşayanların da bildiği bir ıslık dilini öğrenerek insanlarla iletişimini sağlamaktadır. Sibel gün içinde tarlada çalışır, eve gider ve evdeki bütün işleri tek başına yapar. Ataerkil bir düzene sahip olan köyde, asi ve düzene karşı duran görüntüsü ile köyün kadınları tarafından dışlanan Sibel ormanda hem kafasını dinler hem de köyde varlığına inanılan kurdu öldürmek için tuzaklar kurar. Bir gün yine ormana gittiğinde genç bir adamla karşılaşır ve olaylar bu noktada gelişmeye başlar. Yaralı olan adama pansumanını yapar ve her gün o adama yiyecek şeyler getirir. Adama aşık olur ve adamla bir ilişkiye girer. Fatma kendisini istemeye gelen bir adamla sözlenir. Fatma buna çok sevinir ama bunu duyan Sibel hiç mutlu olmaz. Fatma, Sibel'in bu düzene karşı tavırlarını görür ve içten içe bir kıskançlık duygusu sarar içini. Kardeşi bir gün Sibel'i takip eder ve Sibel'in yabancı bir adamla görüştüğünü görür. Ablasını kıskanan genç kız olan biteni babasına ve köydeki diğer kadınlara anlatır. Halihazırda Sibel'i sevmeyen kadınlar, Sibel'e meydan dayağı atarlar. Sibel ormana gider ama adamı yerinde bulamaz. Terörist olduğunu sonradan öğreneceği adam kaçmıştır. Köyde yaşayan insanlar sürekli Sibel hakkında konuşmaktadırlar. Fatma'yı artık gelin olarak istemediklerini söylerler ve sözü bozarlar. Bunu duyan Fatma uzun süre yataktan çıkamaz ve okula gitmek istemez çünkü insanlar sürekli ona baktığını ve hakkında konuştuğunu hisseder. Kardeşini ağlarken yakalayan Sibel elinden tutar ve başlarlar okul yolunu gitmeye. Başı dik bir şekilde yürüyen Sibel ve onun aksine kafasını yerden kaldırmayan Fatma... Böylece film biter. Bazı şeyleri siz de fark ettiniz mi bilmem. Ama hadi hep beraber bakalım.

SİBEL’E DERİNLEMESİNE BİR BAKIŞ

Sibel zor bir hayat yaşamış ve yaşamaya devam eden genç bir kadın. Onun hayatını daha da zorlaştıran köy halkı, sırf kadın olduğu için üzerine yüklenen ağır sorumluluklar... Tarlada çalışmak ne kadar yorucu bir iştir çalışanlar bilir. Sibel tarladaki işlerini bitirdikten sonra koşa koşa evin alışverişini yapıyor ardından eve gidip yemek, temizlik, bulaşık, ütü yapılacak her şeyi yapıyor. Filmden anladığımız kadarıyla annesini kaybettiğinden bu yana kardeşine hem annelik hem ablalık yapıyor, evin bütün sorumluluğunu üstleniyor. Fatma ise köyün ataerkil düzenine yenik düşmüş, içinde dışlanma, ayıplanma korkusu olan genç bir kız. Küçük yaşta olmasına ve daha okulu bitirmemesine rağmen evlendirildiği için çok mutlu oluyor. Bunun sebebi de toplumun kendisine dayattığı şeyler. Toplum (kendilerinin belirlediği) belirli bir yaşa gelip de evlenmemiş kızları ayıplıyor ve hemen "evde kalmış kız" diye yaftalıyor. Sibel, kardeşinin evlendirilecek olmasına karşı çıkıyor çünkü kardeşinin daha küçük olduğunu ve okulunu bitirmesi gerektiğini düşünüyor. Filmde zor bir hayat yaşayan kadınlar yine kendileri daha önceden öğrendikleri şeylerle hemcinslerinin hayatlarını daha da zorlaştırıyor. Evlenip evlenmeme kararı kadınların ellerinden alınıyor ve evlenmediği zaman ayıplanıyor. Filmde köyün kadınları, Sibel evlenmeden bir erkekle görüştüğü için, sanki Sibel'in hayatı kendilerini ilgilendiriyormuş gibi, Sibel'e şiddet uyguluyorlar. Kiminle ne zaman görüşüp görüşemeyeceğine Sibel'den başka herkesin karar vermeye hakkı var(!). Filmde köydeki insanlar ataerkil sistemle beraber, kendilerine kadın ve erkek rolleri oluşturmuş, bu rollerin dışına çıkıldığı zaman ise bunun yanlış olduğunu düşünüyorlar. Bununla beraber Sibel'in babasının, misafirlere kapıyı açmasının bile yanlış olduğunu dile getiriyorlar. Peki bu sadece filmlerde mi böyle? Sadece filmlerde böyle olmadığını çoğumuz biliyoruz. Gerçek hayatta da kadınlar karşı cinsle görüştüğü zaman şiddete uğruyor hatta öldürülüyor. Günümüzde bile kiminle evleneceğimize veya kiminle evlenmeyeceğimize karar verme yetkisi elimizden alınabiliyor. Biz ne kadar bir işte de çalışıyor olsak eve geldiğimizde eşimize, babamıza, ağabeyimize yemek hazırlamak, sonrasında da onun bulaşığını yıkamak zorundaymışız gibi bir tavır görüyoruz. Sofradan kalkıldığı zaman "Neden erkek kardeşim/ağabeyimle beraber sofrayı toplamıyor?" dediğimizde "Çünkü o erkek!" Cevabını alıyoruz. Kadın olduğumuz için ev işlerini bizim yapmamız zorunlu kılınmış gibi üzerimizde uygulanan baskı, kimi zaman şiddet hayatımızı derin bir noktada etkiliyor. Kadınlar olarak yine en büyük zararı bizim kendimize verdiğimiz noktalar da var. Tıpkı "Sibel" filminde gördüğümüz gibi kadınların birbirleri üzerinde yaptığı baskılar mutsuz bireyler yetişmesine sebep oluyor.

ATAERKİL TOPLUMUN BİR İNCELEMESİ

Ataerkil toplumlarda erkekler, kadınlara her istediğini yapabileceği düşüncesini taşıyor. Erkek yemeği beğenmediği için, kadın camdan dışarı baktığı için, cinsel birliktelik yaşamak istemediği için, boşanmak istediği için, çocuklarını görmek istediği için, erkeğin canı sıkıldığı için, o gün keyfi olmadığı için yüzlerce kadın öldürülüyor.   Bir erkek hiç tanımadığı bir kadını sadece o gün morali bozuk olduğu için bile öldürebiliyor. Tıpkı o gün morali bozuk olduğu için yolda gördüğü, hiç tanımadığı biri olan Başak Cengiz'i, samuray kılıcı ile öldüren Can Göktuğ Boz gibi... Yolda hiç tanımadığımız bir erkek tarafından sırf kadın olduğumuz için öldürülme riskimiz bütün kadınlar olarak bizi tedirgin ediyor. Dışarı çıktığımız zaman herhangi bir erkek tarafından öldürülebilirim düşüncesi yüzünden hayatımız kısıtlanıyor. Doğduğumuz andan itibaren birileri bizim hayatımız hakkında kararlar vermeye başlıyor. Neyi giydiğimizden nereye gittiğimize, nasıl konuştuğumuzdan nasıl güldüğümüze hatta nasıl yürüdüğümüze kadar her şeyimize karışma hakkını kendilerinde buluyorlar. Bir kadınla evlendiği için, o kadına istediği her şeyi yapabileceğini sanan kişiler, hayat arkadaşına(!) türlü türlü işkenceler uygulayıp onu hayattan koparabiliyor. O kadının hayatını elinden aldığı yetmiyormuş gibi bir de takım elbise giydiği için iyi hal indirimi uygulanıyor. Bir kadına tecavüz edip onu öldürdüğü zaman "Çok açık giyinmişti, nefsime hâkim olamadım, sarhoştum." dediği zaman serbest bırakılıyor. Kadına fiziksel/psikolojik şiddetin affı veya indirimi olmaz, olamaz! 2019 yılında 474, 2020 yılında 300 kadın erkekler tarafından öldürülmüş, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur. 2021 yılında ise ocak ayından bugüne baktığımızda 248 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü görüyoruz. 2010- 2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin sayısında sadece İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı yıl olan 2011 yılında düşüş görülmüştür. Biz kadınlara yapılan bu iğrençliklerin önü kesilmiyor ve bunların son bulması için tek çözüm de kadınların mücadelesinden geçiyor.

ÖNCEKİ HABER

"Geçinemiyoruz" eylemleri sürüyor: "Zamlar geri alınsın, halktan yana bütçe istiyoruz"

SONRAKİ HABER

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan: İttifak görüşmeleri belli bir olgunluğa ulaştı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa