Yıldız’ın son ‘ağa’sı ya da suskun bir ‘köle’…
8 yaşında köle tacirleri tarafından kaçırılıp İskenderiye’ye götürülerek hadım edilen, iyileşmesi için yarı beline kadar sıcak kuma gömülen Sadi Ağa; ayağa kalktıktan sonra gemiyle İstanbul'a gelmiş.
Fotoğraf: Mustafa Sezer arşivi
İskender ÖZSOY
Osmanlı İmparatorluğu’nda Birinci Mehmet (Çelebi Sultan Mehmet) döneminden itibaren saraylarda görevlendirilen harem ağaları, yönetimde çok önemli görevler üstlenmelerine rağmen iç dünyalarında dramlarla örülü hayat yaşadılar.
Afrika ülkelerinde esir tacirlerinin eline geçtikten sonra hadım edilen çocuklar harem teşkilatında kullanılmak üzere Osmanlı’ya katıldıklarında “Ağalar Ocağı”nda yetiştirildi.
Haremin “sır katibi” denilebilecek harem ağaları eğitildikten sonra şehzadeler, kadın efendiler, sultanlar ve valide sultanların hizmetine verilirlerdi.
1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılmasından sonra harem bitti.
Ama harem ağalarının hayatı devam etti.
Kimileri İstanbul’da, kimileri yurt dışında hayatlarını sürdürdü.
Ve yaşadıkları sürece o hayatlar ve harem, kamuoyunun hep ilgisini çekti; röportajlara, dizi yazılara ve romanlara konu oldu.
İstanbul’da kalan harem ağalarının son temsilcilerinden Sadi Ağa (Yaylımateş) neredeyse ömrünün 50 yılını geçirdiği Tuzla’da 1975 yılında vefat etti.
Onun Habeşistan’da başlayıp Tuzla’da sona eren hayatı romanlara konu olacak kadar gizem dolu.
KÖLE TACİRLERİ 8 YAŞINDA KAÇIRDI
3 Nisan 1926 tarihinde Kartal Nüfus Memurluğu tarafından yenileme amacıyla verilen kimlik belgesine göre Habeşistan’da 1895 yılında doğan Cevher Sadi Ağa’nın baba adı Abdullah, anne adı Havva, mesleği de ziraatçı.
Sekiz yaşında köle tacirleri tarafından kaçırılıp İskenderiye’ye götürülerek hadım edilen, iyileşmesi için yarı beline kadar sıcak kuma gömülen Sadi Ağa; ayağa kalktıktan sonra çok zor gemi yolculuğuyla İstanbul’a getirilmiş. Yolculuk sırasında gemide ölenler olmuş.
Sıkı bir eğitimden geçirildikten sonra Yıldız Sarayı Cihannüma Köşkü’nde göreve başlayan Yaylımateş’in görevi şehzadelerle meşgul olmakmış.
Sarayda üç padişah; İkinci Abdülhamid, Beşinci Mehmet Reşad ve Vahdettin’le son halife Abdülmecid’i gören Sadi Ağa saray dışındaki hayatını Beşiktaş Akaretler’de kendisine tahsis eden evde geçirir, Yıldız’a bisikletle gider gelirmiş.
SARAY TÜRKÇESİ ONUN DA DİLİNDE
Saraydan ayrılınca Tuzla’da kendisine Piyade Okulu’nun D-100 Karayolu’na bakan tarafında geniş araziler verilen Sadi Ağa sonra bu arazileri satarak İstasyon Mahallesi’nde ev ve arsa alabilmiş.
İstasyon Mahallesi’nde iki katlı kalın taş duvarlı bir evde evinde çocukların “haminne” dedikleri bir kadınla oturan Sadi Yayalımateş kibar ve çok güzel saray Türkçesi konuşurmuş.
Sadi Ağa da kendisinden çok önce yaşayan harem ağaları Abbas Ağa, Mehmed Ağa, Cafer Ağa ve Beşir Ağa gibi cami yaptırmış.
Onun bağışladığı arazilerinden birinin üzerinde 1970 yılında yapılan İstasyon Dörtyol Camii (İstasyon Çinili Camii) var.
Caminin yanındaki eski İstasyon Sağlık Ocağı binasının arazisi de onun bağışı.
Cami nedense Yaylımateş’in adını taşımıyor ama mahallede iki sokağa adı verilmiş: Sadi Bey ve Yaylım sokakları.
İki metreye yaklaşan boyu ve siyah teniyle heybetli bir görünüşe sahip sahip olan Sadi Ağa arıcılıkla da uğraşırmış. 50’ye yakın arı kovanından elde edilen ballar satılır, geliri hayır işlerinde harcanırmış. Gündüzleri Süslü Ahmet’in lokantasında yemek yer, Kambur Hakkı’nın kahvesinde oturur; komşularla ve arkadaşlarıyla sohbet edermiş. Bazı geceler de komşularla bir olur, yürüyerek Tuzla sahiline iner, Hamdi Usta’nın sinemasına gidermiş.
Göztepe’de oturan harem ağalarından Nadir Ağa ve kendisiyle birlikte Tuzla’ya gelen ama sonra ayrılan Cafer Ağalar ziyaretine gelirmiş.
Tuzla’nın yakın zaman tarihinde iz bırakan son harem ağalarından Sadi Yaylımateş 27 Şubat 1975 Perşembe günü Tuzla’da, Postane Mahallesi’ndeki evinde öldü ve Tuzla Mezarlığında toprağa verildi.
Habeşistan’da 1895 yılında doğan Sadi Yaylımateş küçük yaşta köle tacirleri tarafından İskenderiye’ye kaçırılmış ve orada hadım edilmiş. Sadi Bey uzun bir gemi yolculuğundan sonra İstanbul’a geldiğinde hemen sarayda eğitime alındı.
SUSMA USTALIĞI
Gazetecilere konuşmadı
Sağlığında gazetecilerin röportaj tekliflerini geri çeviren Sadi Bey’den
Gazeteci Hıfzı Topuz 1998 yılında basılan Meyyâle adlı romanında şöyle söz eder:
“Ağzını açıp tek kelime söylemiyordu.”
Topuz romandan önce de Yaylımateş’i gündeme getirmiş:
“Bugün son harem ağalarından biri olan Sadi Ağa’yı (Sadi Yaylımateş) Tuzla’daki kıraathanesinde girip buldum. Eski yaşantısı üzerine tek kelime söylemek istemedi. ‘Eskiyi unuttuk çoktan. Bugüne bakalım. Biz cahil insanlarız. Ne biliriz zaten…’ demekle yetindi. Melih Cevdet de Sadi Ağa’yı konuşturmak için bir hayli uğraştı. Ne yaptıysak Sadi Ağa’ya tek kelime söyletemedik.”(*)
(*) Hıfzı Topuz. Siyah Afrika ve Türkler dizisi. 8 Mart 1970 Cumhuriyet. s.4