28 Kasım 2021 23:29

BAE ile Saray'da görüşme ve Amerikan stratejisi

Arap basınında Abu Dabi Veliaht Prensi bin Zayed’in Türkiye ziyareti öne çıktı. "Amerikan himayesinde billurlaşan yeni bir bölgesel sistem çerçevesinde öncü görevi üstlendiği" yorumları yapıldı.

Fotoğraf: Ali Balıkçı/AA

Paylaş

Hiç şüphesiz ki geçen hafta Arap dünyasının en çok konuştuğu konu, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed’in Türkiye ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesiydi. Bilindiği üzere BAE; Suriye, Libya, Sudan, Doğu Akdeniz, Katar’la yaşanan krizde yani hemen hemen her dosyada Erdoğan yönetimiyle karşı karşıya gelmişti. Hatta Erdoğan ve onun sözcüsü konumundaki basın daha da ileriye giderek bin Zayed’i 15 Temmuz darbe girişiminin ardında olmakla suçlamıştı. Peki ne oldu da bütün bu süreçler yaşanmamış gibi Veliaht Prens şaşaalı bir şekilde karşılanırken aynı zamanda basında methiyeler dizilmeye başlandı?

Bin Zayed’in Erdoğan’la bu kadar ihtilafından sonra Türkiye’ye yaptığı ziyaretin nedenlerine Arap basınının verdiği cevaplara bakalım:

1. AMERİKAN STRATEJİSİ  VE TÜRKİYE

Ortadoğu’da İran’ın merkezinde yer aldığı Direniş Eksenine yakınlığıyla bilinen Rai al Youm gazetesi, bin Zayed’in ziyareti için “Kardeşinin Şam ziyareti ve Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmesiyle dünyayı şaşırtan bin Zayed, Amerikan himayesinde billurlaşan yeni bir bölgesel sistem çerçevesinde bir öncü görevi görüyor” değerlendirmesine yer verdi. Gazete Amerikan stratejisinin İsrail’in bölgede normal bir devlet olarak varlığının İbrahim Barışı (Trump’ın Yüzyılın Anlaşması) anlaşmalarıyla pekiştirme üzerine kurulu olduğuna dikkat çekti. Ziyaretteki diğer bir amacın da “Türkiye’nin davranışlarını değiştirmek, siyasal İslam’dan ve başta Suriye olmak üzere Direniş Ekseni ülkelerinden, İran’dan uzaklaştırmak” olduğu vurgulandı.

2. İBRAHİM BARIŞI VE TÜRKİYE

Bin Zayed’in Ankara’yı ziyaret ettiği bir süreçte Türkiye’de pek yer bulmayan iki önemli anlaşma da gerçekleşti. İlki İsrail ve Ürdün arasında BAE’nin katılımı ve Amerikan sponsorluğuyla “su için enerji” projesi için bir “niyet beyanının” imzalanması. İkincisi Fas ve İsrail arasında askeri ve güvenlikle ilgili bir “mutabakat muhtırası” ilan edilmesi oldu. Al Kuds al Arabi gazetesi her ne kadar bin Zayed’in ziyaretine birebir değinmese de “İbrahim Barışı” anlaşmalarının öncüsü BAE’nin bölgede yürüttüğü diplomasinin amacının Filistin davasının tasfiyesi olduğunu yazdı.

3. ‘SIFIR SORUN’ POLİTİKASININ EN ÖNEMLİ ADIMI

Bin Zayed’in ziyaretini manşetten verdiği haberle değerlendiren Suudi basınının önemli gazetelerinden al Arab, ziyaretin amacını BAE’nin bölgede benimsediği “Sıfır Sorun” politikası çerçevesinde geldiğini yazdı. Gazete ayrıca ziyareti “en önemli adım” olarak nitelendirdi. Gazete, Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed’in Şam’ı ziyaret ederek Esad’la görüşmesi adımının da yine “Sıfır Sorun” politikası bağlamında atıldığını vurgularken, İran’ın nükleer anlaşmadaki Başmüzakerecisi Ali Bagheri Kani’nin Abu Dabi’yi ziyaret etmesini bu politikanın Tahran’a kadar uzanması olarak yorumladı.

4. ANKARA BAE’Yİ ANLADI

BAE’nin sesi konumundaki al Halic gazetesi bin Zayed’in ziyaretini “istisnai” olarak nitelendirdi. Başyazıda ziyaretin gerçekleşme gerekçesi olarak, “Ankara’nın son zamanlarda Arap dünyasına açılma, onunla sorunları yeniden belirleme ve karşılıklı güven temelinde ilişkileri yeniden tesis etme yönündeki ciddi girişimleriyle bu yaklaşımı kanıtlanmıştır. Diğer yandan Ankara, BAE tarafından çeşitli ülkelerle ilişkiler kurmadaki öncü rolünü anlaması ve bu alanda olumlu adım atması karşılık buldu” denildi.

5. SİHİRLİ KELİME YATIRIMLAR

Türkiye uzmanı olarak Ortadoğu’da tanınan Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, al Ahbar gazetesinde yayımlanan makalesinde BAE ile ihtilafın mayıs 2013’te Gezi olaylarıyla başladığını, aynı yılın sonunda ortaya çıkan yolsuzluk skandallarıyla devam ettiğini, Fethullah Gülen ve BAE’nin darbenin arkasında olmakla suçlanmasıyla zirveye ulaştığını yazdı. Nureddin, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelme yolunun 2020’nin sonunda Joe Biden’ın Beyaz Saray’a gelişiyle aynı zamana denk geldiğini hatırlattı. Biden’in Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmek için yeni politikalar benimsediğini ve Körfez ülkelerinin Katar’a uyguladığı boykotun sona ermesinin ilişkilerde teşvik edici bir rol oynadığını belirtti. Ancak ekonomisi son derece zor durumda olan Türkiye bakımından iki ülke arasında gerginliği sona erdiren sihirli kelimenin “yatırımlar” olduğunu vurguladı.

6. MUHALİFLERİN BAE’YE İADESİ

Aynı gazeteden Hüseyin İbrahim zirvenin amacının “Geçmişte yaşanan kayıpları kapatmak” olduğunu ifade etti. Ancak İbrahim, ziyareti, Abu Dabi’nin geçen eylül ayında BAE’nin dört muhalifi, Hamad el Şemsi, Muhammed Saqr al Zaabi, Ahmed al Şaiba al Nuaimi ve Saeed Al Tunaiji’nin “terör listesine” dahil edildiğinin açıklanmasından sonra geldiğine dikkat çekti. Bu muhaliflerin bazıların Türkiye’de ikamet ettiğini ve teslim edilmelerinin görüşmelerin bir bendini oluşturacağını ileri sürdü.


BİN ZAYED ERDOĞAN’I KURTARACAK MI?

Rai al Youm
Başyazı

Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed’e gösterilen coşkulu karşılama ve ev sahibi Erdoğan tarafından Saray’da verilen resepsiyon; bu iki adamın birbirlerine karşı büyük bir kin ve ölümcül düşmanlık beslemiş olmasını inanılmaz kılıyor. Daha beş ay öncesine kadar birden fazla dosyada karşıt taraflarda duruyorlardı. Ancak Ortadoğu dünyanın en değişken bölgesi ve bir gözlemci için gelişmeleri tahmin etmesi en zor bölge.

BAE’liler kartlarıyla nasıl oynayacaklarını ve doğru zamanlamayı nasıl seçeceklerini; rakiplerine saldırmayı ve mevcut tüm denklemleri altüst etmeyi biliyorlar. Şeyh bin Zayed, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Erdoğan’ın, 20 yıl önce iktidara gelmesinden bu yana siyasi ve ekonomik düzeyde en zayıf dönemini yaşadığı süreçte Ankara’yı ziyaret etti. Şeyh bin Zayed, kendisini yönetimini devirmek için yapılan son darbe girişimin arkasında durmakla suçlayan eski Türk düşmanına ağız sulandıran yatırımlarını savurarak en güçlü silahıyla vurdu.

Doğu Akdeniz’de BAE’nin Erdoğan’ın Yunanistan, Fransa, Kıbrıs ve Mısır’daki muhalifleriyle güçlü bir ittifaka girmesi, Türkiye ekonomisinin bu günlerde yaşadığı finansal zorluklar, Cumhurbaşkanının halk desteğinin azalması (geçen ekim ayında yapılan son kamuoyu yoklamasına göre yüzde 38’den az), liranın fiyatının düşmesi ve enflasyon oranlarının yükselmesi; Bütün bu faktörler, Erdoğan’ın fazla direnmeden beyaz bayrağı kaldırmaya ve şaşırtıcı ve beklenmedik bir kolaylıkla çok iyi bir şekilde hazırlanmış BAE tuzağına düşmeye yöneltti.

Kardeşinin Şam ziyareti ve Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmesiyle dünyayı şaşırtan bin Zayed, Amerikan himayesinde billurlaşan yeni bir bölgesel sistem çerçevesinde bir öncü görevi görüyor. Bu sistem; İsrail işgal devleti ile iş birliği köprüleri kurmaya, ABD ambargosu ve yaptırımları tarafından tüketilen kesimlere ve hatta tüm taraflara açılmaya dayanıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Abu Dabi Veliaht Prensi’ni kabul etmeden bir hafta önce İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye-İsrail ilişkilerini Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinde güvenlik ve istikrar için güçlü bir zemin olarak değerlendirerek güçlendirme konusundaki istekliliğini dile getirdi. Güçlü İran ekseni karşısında Mısır, Ürdün, BAE ve diğer Körfez ülkelerini de içine alan bu yeni sistemin ana adreslerinden biridir.

Bu sistemin en belirgin hedefi, Erdoğan’ın Türkiye’sini Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma hırsından vazgeçirmeye ve siyasi İslam’dan ve özellikle Müslüman Kardeşler hareketinden tamamen uzaklaşmaya zorlamaktır.

Rai al Youm’un temas kurduğu Türkiye konusunda uzmanlaşmış bazı ekonomi uzmanları, BAE ziyaretinin Türk ekonomisini kurtarmadaki başarısı konusunda pek iyimser değildi. Hükümet tarafından ekonominin yanlış yönetilmesi nedeniyle liranın değerinin düşmeye devam etmesini bekliyorlar.

Sonuç olarak, BAE liderliğinin bu hızlandırılmış ve çalışılmış hamlelerinin ilk başlığı Ortadoğu’nun Amerikan Stratejisi çerçevesinde İsrail’in bölgede normal bir devlet olarak varlığını “İbrahim Barışı” anlaşmalarıyla pekiştirmek. İkincisi, Türkiye’nin davranışlarını değiştirmek, siyasal İslam’dan ve başta Suriye olmak üzere Direniş  Ekseni ülkelerinden, İran’dan uzaklaştırmak.


BAE, ‘SIFIR SORUN’ POLİTİKASINDA EN ÖNEMLİ ADIMI ATIYOR

al Arab

BAE, bölgesel olarak benimsediği “sıfır sorun” politikasındaki en önemli adımını; Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed’in Türkiye ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesiyle attı. Çeşitli bölgesel konularda son yıllarda iki ülke arasında meydana gelen farklılıkların üstesinden geldi.

Şeyh Muhammed bin Zayed, Türkiye’yi ziyaret etmek için inisiyatif alarak 10 yıl sonra gerçekleştirdiği ziyaret ve önemli ekonomik anlaşmaları imzalaması iyi niyetinin yeniden bir göstergesi oldu. Katar ile ilişkilerin somut bir şekilde sakinleştirilmesi ve Körfez İşbirliği Konseyinin ocak ayında Suudi Arabistan’da  Ula zirvesi tarafından onaylanan uzlaşma yolunun ardından “sıfır sorun” politikasının açık bir BAE politikası haline geldiğini doğrulamaktadır.

BAE’nin Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed’in Şam’ı ziyaret etmesi ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad tarafından kabul edilmesi, Şam ile iletişim kanallarını yeniden açtı. Böylece BAE, Arapların Suriye’yle yeniden diyalog kurması için bir fırsat sağlamış oldu.

“Sıfır sorun” politikası İran’a da uzandı. İran’ın Siyasi İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Nükleer Başmüzakerecisi Ali Bagheri Kani, Abu Dabi’ye geldi. Ziyaret sırasında BAE Devlet Başkanının Diplomatik Danışmanı Anwar Gargaş ve Dışişleri Bakanı Halife Şahin al Marar ile bir araya geldi.

Siyasi gözlemciler, Şeyh Muhammed bin Zayed’in Ankara ziyaretinin BAE’nin Ortadoğu’daki krizleri hafifletmek için bir yol izlediğini gösterdiğini ifade ettiler. Liderlerin farklı vizyonları, ruh halleri ve hesapları ne olursa olsun, son on yılda yaşananları atlayarak bölge halklarına hizmet eden ilişkiler kurmaya çalışmak; birden fazla dosyada meyvelerini vermeye başlayan bir yol olduğunu belirttiler.

Abu Dabi ve Ankara arasındaki ilişkilerin yeniden tesis süreci, bir süre önce BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnoun bin Zayed’in Ankara’yı ziyaret edip Türkiye Cumhurbaşkanı ile bir araya gelmesiyle başladı. Daha sonra Şeyh Muhammed bin Zayed ile Erdoğan arasında ikili ilişkileri güçlendirmenin yollarını tartıştıkları bir telefon görüşmesi yapıldı. Bu telefon görüşmesi ziyaretin tarihinin belirlenmesine yol açtı. Şeyh Muhammed bin Zayed, Erdoğan’la Türkiye ve BAE arasındaki bağları güçlendirme fırsatları hakkında “verimli” görüşmeler yaptığını söyledi.

Ziyaret, Merkez Bankasının aldığı kararların ardından Türk lirasının değerinde keskin bir düşüşle aynı zamana denk gelse de, ziyaretin tarihinin belirlenmesi mevcut krizden önce gerçekleşti.

BAE Sanayi ve İleri Teknoloji Bakanı Sultan bin Ahmed Al Caber, “Ziyaretin temel amacı; ticari ortaklıkları teşvik ederek, başarılı ve sürdürülebilir yatırımlar gerçekleştirerek ekonomik bir zemin oluşturmaya yardımcı olmaktır.” dedi.


İSTİSNAİ BİR ZİYARET

al Halic
Başyazı

BAE yetkililerinin yurt dışındaki tüm ziyaretlerinde en yüksek ulusal çıkar temel noktadır. Buna ek olarak uluslararası alanda ve bölgede barış ve güvenliğin sağlanmasında olumlu rol oynamaktadır.

Abu Dabi Veliaht Prensi ve Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutan Yardımcısı Şeyh Muhammed bin Zayed al Nahyan’ın Türkiye’yi ziyareti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşme, iki ülke arasındaki ilişkilerin ortak siyasi, ekonomik, ticari ve yatırım çıkarları çerçevesinde gerçekleştirildi.

Bölgede barış, istikrar ve güvenliğin temel direklerinin sağlamlaştırılması konusu, Türkiye ile Arap ülkeleri arasında soğukluk yaşayan ilişkilerin yeniden canlandırılması için temel teşkil ediyor. Ankara’nın son zamanlarda Arap dünyasına açılma, onunla sorunları yeniden belirleme ve karşılıklı güven temelinde ilişkileri yeniden tesis etme yönündeki ciddi girişimleriyle bu yaklaşımı kanıtlanmıştır. Diğer yandan BAE tarafından çeşitli ülkelerle ilişkiler kurmadaki öncü rolünü anlaması ve bu alanda olumlu adım atması karşılık buldu.

Şeyh Muhammed bin Zayed’in Ankara’yı ziyareti, hiç şüphe yok ki sadece BAE ve Türkiye arasındaki ilişkiler açısından değil; çeşitli Arap ülkeleriyle  tarihi, coğrafi ve dini  temellere dayalı irtibatı yeni bir aşamaya taşıması nedeniyle istisnai bir öneme sahiptir.


‘KAN İÇİN BUSINESS’ ANLAŞMALARI!

al Kuds al Arabi
Başyazı

Son dönem iki anlaşmanın duyurulmasına tanık oldu, ilki İsrail ve Ürdün arasında BAE’nin katılımı ve Amerikan sponsorluğuyla “su için enerji” projesi için bir “niyet beyanı”ydı. İkincisi Fas ve İsrail arasında askeri ve güvenlikle ilgili bir “mutabakat muhtırası” ilan edilmesi oldu.

Meclis önünde protesto çağrısı yapan “Filistin Destek Cephesi ve Normalleşme Karşıtı Cephe”nin açıklamalarının başında Fas-İsrail anlaşmasına kaydedilen itirazlar yer aldı. Fas Cumhurbaşkanının tanıdığı Müslüman Alimler Birliği Başkanı Ahmet Raysuni, “Fas ne silah ambargosu altında ne de müttefik arayışında. Siyonist düşman, bu alanlarda bize sızmak ve bizimle ticaret yaparak kendine bağlamak dışında ne yapacak?​” değerlendirmesinde bulundu. Cezayir anlaşmayla kendisinin hedef alındığını düşünüyor.

Siyasi coğrafya ve Filistin meselesinin Ürdün denklemindeki büyük ağırlığı nedeniyle, cuma günü farklı şehirlerdeki gösterilerde binlerce Ürdünlünün yeni projeyi protesto etmek için sokağa çıkması doğaldı. Ayrıca, 130 Ürdünlü milletvekilinden 75’i yeni anlaşmayla ilgili acil bir tartışma oturumu talep etti. Parlamenterlerden biri, “niyet beyanını” geri çekme taleplerine cevap vermezse hükümet için “güvenoyu isteme” olasılığını ima etti. Ürdün makamları protestolara düzinelerce öğrenci ve eylemciyi tutuklayarak yanıt verdi.

BAE’nin  geçen yıl 13 Ağustos’ta açılımından bu yana yapılan son anlaşmalar, “İbrahim Anlaşması” kapsamına giriyor. Bu anlaşmanın muhtevası, İsrail ile komşu Arap ülkeleri arasındaki savaş eylemlerini durdurmaya dayanan önceki barış anlaşmalarından özünde farklıdır. 1978 Mısır’la Camp David, 1994 Ürdün’le Vadi Araba  ve Filistin’de geçici bir öz yönetim kurulmasına ve İsrail ile Filistin arasındaki düşmanlıkların sona ermesine yol açan 1993 Oslo Anlaşması, ateşkesin sağlanması amacıyla imzalanmıştı.

Bu nedenle BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan arasındaki “İbrahim Barışı” anlaşmaları, çatışmaların sona ermesiyle ilgili değildir. Çünkü bu çatışma ilk etapta mevcut değil. Daha ziyade, İsrail ile Arap normalleşme süreçlerinin mimarı Jared Kushner’in dediği gibi, öncelikle “yüzyılın anlaşması” ile ilgilidir. Yani Arap müşteriler için bu anlaşmaların özü “business (iş)” olduğu anlamına gelir.

Bu “business” ile ilgili iki ana sorun vardı. Birincisi, anlaşmanın sadece denklemden çıkarılmalarını gerektirmediğini fark eden Filistinlilerin varlığı. İkincisi Anlaşmaya göre  tarihi başkenti Kudüs’ü vermeyi ve böylece kültürel ve dini kimliklerini silmeyi, mültecilerin haklarını iptal etmeyi ve her şeyden önce yerleşim yerlerinde “business”ı güvenceye almayı ve arzu edilen Filistin devletini silmeyi de içeriyor.

ÖNCEKİ HABER

CHP'li Ayhan Barut: 90 liralık yem 200 lira oldu, inekler kesime gidiyor

SONRAKİ HABER

Devlet, 16 yıldır Hattat Madencilik’ten 8,5 milyon lirayı tahsil edemiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa