1 Aralık 2021 06:25
/
Güncelleme: 11:24

Gençliğin kürsüsü 400. sayısını kutluyor!

Genç Hayat, 2006 yılından bu yana gençliğin kürsüsü olma, onun mücadele aracı ve örgütlenmesinin ayakları ve soluğu olma iddiasını bir nebze olsun yitirmeden yayın hayatına devam ediyor.

Gençliğin kürsüsü 400. sayısını kutluyor!

Zehra ÖZÖCAL

İstanbul

Maksim Gorki’yi Ana’yla hatırlar, partisiyle buluşan devrimci işçi Pavel ve “Ana”sıyla aynı tutku ve heyecanla mücadele eden işçi sınıfının yazarını sosyalist bir devrimi gerçekleştiren halkların hayatlarını edebiyatla ölümsüzleştirmesiyle anarız. En sıradan insan, pelerini olmadan da hayatı değiştirebilir, esas gündelik hayat kahramanlık gerektiren işlerle doludur diyebilmek onun karakterlerinde en yalın ifadesini bulur. Öyle ki kapitalizmin gelişmesiyle burjuvazinin mabetleri, gelişen işçi sınıfı için kirli ve derin çukurların ve tabutların adresi olan yeni modern şehirlerin, kalemini gerçeklerle soğuran herkes için emekçilerin silahı haline gelecek bir faaliyetin parçası olarak “yazılması” kaçınılmaz hale gelmiştir. Elbette, klasik anlatıda tarihin başlangıcı olarak kabul edilen yazının bulunmasından bu yana yazmak her zaman kendisini devrimci bir tarzda var etmek zorunda değildir. Yazmanın kendisini bu anlamda kutsallaştırmaktan ziyade, onun dil ile birlikte politika ve düşünmenin kendini kurduğu araç olmasıdır önemli olan. Bunun koşullarını var edecek olan ve faaliyetinin niteliğini belirleyen maddi yaşam ve onun gelişim seyridir. Yazma eyleminin kendisinin toplumun en geniş kesimlerinin değiştirici gücünün dayanaklarından biri haline gelebilmesinin, maddi hayatın fikri hayata yansımasının sayısız örnekleriyle doludur tarih.

Sözgelimi Paris Komünü’nün en örgütlü zanaatkarları olan ayakkabıcılar; şair, yazar ve vaiz olmalarıyla tanınırlar. Bugün bile düşünüldüğünde ancak çok özel haberlere konu olabilecek bu durum, o dönem açısından da toplumun en kötü ve pis işlerinden biriyle uğraşan ayakkabıcılık işini düşündüğümüzde de benzer şekilde şaşırılacak bir hadise olarak anlatılır. Dönemin birçok aydın ve yazarının, soylu ve saraylı bağları siyasi ve ekonomik güçlerinin teminatı olarak işleyedururken, bir ayakkabıcının hem de yazar ve şair bir ayakkabıcıya dönüşerek 1871’de işçilerin ilk iktidarı deneyiminin komünarlarından olması akla gelmeyecek türden bir hadisedir. Oysa Paris Komünü deneyimi, toplumsal olarak belirli statü ve görünüşlere dayandırılarak kabiliyet ve yaşam pratikleri açıklamalarının her birine tarihi bir cevaptı. Sınıfın devrimci güçlerinin iktidar mücadelesinin ve bilinçlerinin, yaşamın içerisindeki her bir unsuru yeniden örgütleme ve değiştirme kabiliyetinin esas olduğunu gösteriyordu. Paris Komünü’nün şair komünarları bize yazmak ve değiştirmenin arasında ne türden bir ilişki olduğunu, ilk iktidarın yazılı ve sözlü ajitatörleri olan ayakkabıcılar olarak gösteriyordu.

Çünkü yazma faaliyetinin, tarihin aktif unsuru olan insanın yaşamını değiştirme ve düşünsel olarak kendisini ifade ederek çevresiyle kurduğu ilişki biçimini yenileme, düzenleme, hatta bunu toplumsal ilişkiler bütününde ortaya çıkacak bir değişim haline getirme niteliği, yazmanın yaşamı yeniden örgütleyen insan için önemini gösteriyor. Ancak anlama ve değiştirme üzerine harekete geçmek için bu türden bir araç, sınıflı toplumların gölgesindeyken, yaşamın diğer bütün unsurlarında olduğu gibi kendini gerçekleştirmesinin maddi sınırlarına çarpıyor. Zira bugün de gençlik kesimlerinin, kendi yaşamlarını, kültürel ve politik tartışmalarını yazmak, hayatın her alanında mücadele ettiği sorunların nasıl üstesinden geldiğini, ne türde ortaklaşmaların olduğunu görebilmek, bunun ihtiyacının büyüklüğüyle ters orantılı olarak, son derece sınırlı durumda. Bu noktada gençliğin gündemini sayfalarına taşıyan, Türkiye’nin dört bir yanındaki gençlerin aralarında ördükleri ağların taşıyıcısı olan, gençlerin yaşamlarını anlama ve değiştirme istek ve ihtiyaçlarının bir ürünü olan Genç Hayat, binlerce gencin eşine az rastlanır çabalarıyla 400. sayısına ulaştı. Gençlerin hayatın akışında değiştirici birer özne haline gelebilmesi için ihtiyaç duyduğu örgütlü gücü biriktirmelerinin aracı olma iddiasını taşıyan dergimiz bugün 400. sayısını kutlarken, bu vesileyle kaleme aldığımız bu yazıda, gençliğin neden böylesi bir dergiye ihtiyacı var sorusunu açmaya çalışalım.

GENÇLİĞİN MÜCADELE ARACI

Gündelik hayatta sayısını sayamayacağımız kadar çok türden ilişkinin içerisinde toplumsal birer varlık olarak bulunuyoruz. Gençliğin, yaşamın en dinamik parçası olarak bu ilişkiler bütünü içerisinde kapladığı konum ise hem dünyayı (dünyasını) inşa etme hem kendini gerçekleştirme bakımından özgünleşiyor. Yaşamın kendisini kavrama ve tartışma ihtiyacı da bu özgün konumla gelişiyor. Bu özgün konum ve ihtiyaç karşısında gerçeği çarpıtmak, bulanıklaştırmak için egemen sınıfların eğitim, kültür, sanat ve medya gibi alanlarda kendisini birçok farklı materyal ile icra edecek araçları mevcut. Öyleyse burjuvazi tarafından ve onun iktidar aygıtı eliyle yaratılan tüm alanlara ve gerçekleştirilen tüm politikalara karşı, gençlik kesimlerinin kendi yaşamını kurma mücadelesi bu araçların karşısında kendi araçlarını yaratma mücadelesiyle birçok açıdan eşdeğer.

Bu araçlardan biri olan Genç Hayat’ın kendisi de aynı mücadeleyle her gün sınanıyor, onu yaratan gençliğin geleceği kazanma mücadelesinin motivasyonu olduğundan tam 400 defadır bu mücadeleden zaferle çıkıyor. Her zaferde daha fazla gençle buluşuyor; atölyelerde, liselerde, üniversitelerde gençlik mücadelesinin her anını yaşıyor, hafızasında biriktirerek ilerliyor. Her zaferde daha fazla genci birbirine bağlıyor, sorunları ortak olan gençlerin mücadelelerini de ortaklaştırıyor. Gençler bulundukları alanlarda yazarak, okuyarak, tartışarak ve bunların tamamını yapmak için bir araya gelerek hem Genç Hayat’ı hem de Genç Hayat’ın varlık sebebi olan eşit ve özgür yarınlarımızı inşa ediyor. Çünkü gençliğin örgütlü mücadelesinin etrafında mevzileneceği ve merkezileşeceği bir yayın organı olan Genç Hayat, bugün her bir yazısında bu ihtiyacı karşılamaya yöneliyor.

HEP BİRLİKTE NİCE 400 SAYILARA

Böylesi bir derginin; politikayı, kültür ve sanatı, bilimi ve her türden entelektüel uğraşı sadece belirli kişilerin işiymiş gibi gören bir seçkincilikten beslenmesi beklenebilir mi? Tersine, bütün bu uğraşların toplumsal olduğunu ve dolayısıyla herkesin kendini böyle gerçekleştirmesi için gereken koşulların örgütlenmesi gerektiğini düşünmek bir yana, bu koşulları kapitalizmin koşullarında olabildiğince örgütlemeye çalışan gençlerin ellerinde büyüdü dergimiz. Bu yüzden, sayfalarını tamamen gençlere açan, gençlerin özgürce kendilerini ifade edebildikleri, seslerini duyurabildikleri başka bir yayın organı yok. Genç Hayat’ın bu biricikliği, gençlik mücadelesi ve Genç Hayat’ın arasında “yayıncılığa” dayalı, okur ve yazar gibi kesin ayrımlara dayanan bir bağ kurmamasında yatıyor. Mücadelenin seyrine ve olanaklarına ilişkin, gençlik kitlelerin esas taleplerini en yaygın biçimde örgütleyebilmesi ve kitlelerle bu anlamda bir bağı güçlendirmesi, yazar ve okur arasında, okuyan ve dağıtan arasındaki farkları görünmez, sınırları muğlak kılıyor. Dolayısıyla anlamanın ve okumanın, değiştirmekle olan ilişkisinin arasındaki ilişki güçlenirken, bu güç edilgen ve pasif bir pozisyonda kalmamak üzerine bir çağrıya dönüşüyor.

Liseli, üniversiteli ve işçi-işsiz gençlik içerisinde ortaya çıkan her türden tartışmanın, bulunduğu alanlara özgü hale gelmesi, esas mücadelenin buralara ayak basarak kendi kararlarını alabilen, kendi taleplerini formüle edebilen bir yapıya bürünerek merkezileşebilmesinin gelişimi, onun etrafında toplanabilecek, ona yön verebilecek bir yayın faaliyetinin gücünü tayin ediyor. Genç Hayat, 2006 yılından bu yana gençliğin kürsüsü olma, onun mücadele aracı ve örgütlenmesinin ayakları ve soluğu olma iddiasını bir nebze olsun yitirmeden yayın hayatına devam ediyor. Gençliğin Sesi dergisinin ilk sayısında binlerce gence merhaba derken yaptığı “Gençliğin Sesi’ni binlerin, on binlerin kolektif devrimci savaş aracına dönüştürmek için tüm gençlik olarak gözümüzle, kulağımızla, elimizle, beynimizle, tüm ruhumuz ve gücümüzle iş başına!” çağrısı, bugün hala tüm güncelliğiyle önümüzde duruyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Başpınar'da yüzde 30 kavgası

Başpınar'da yüzde 30 kavgası

Asgari ücrete yapılan yüzde 30’luk sefalet zammı, tüm ücret artışlarına üst sınır çizen bir bıçağa dönüştü. Ücret zammı ve toplu sözleşme dönemindeki tüm emekçiler o bıçağı kemiğinde hissediyor. Antep Başpınar OSB’de de bu yüzde 30 dayatmasına karşı kavga sürüyor. Bir arada durmayı başaran işçiler kazanıyor.

Şireci Tekstil 2023’te vergi öncesi kârı 1.6 milyar TL ama 2023’te hiç vergi ödemedi. İşçilere teklifi yüzde 30 zam.

Karafiber 2023’te 6.6 milyar TL değerinde net satış geliri elde etti. Bu satışlardan “kâr etmediğini” öne sürerek vergi ödemedi.

Yalçın Kardeşler Halı 2023’te kendi beyanıyla 44.4 milyon TL vergiye esas kâr elde etti. İşçilere yüzde 34 zam dayatıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et