‘Dokunabilirsin artık yaşamıyor’
Osman Bozkurt; Selda Salman Acar ve Erdoğan Acar’ın eserleri üzerine yazdı.
Fotoğraf: Kişisel arşiv
Osman BOZKURT
Kasım’ın ilk haftasında, II.Babylons&IAAF İstanbul Sanat ve Antika Fuarı yapıldı. Fuarda, tarihin bir parçası olmakla bize dünü taşıyan antikalar da vardı, görsel sanatlara özgü resim, fotoğraf, heykel ve değişik yontularda. Benim ilgim, aynı evden biri fotoğraf, biri heykel çalışmalarıyla Selda Salman Acar ve Erdoğan Acar’ın sergisine kilitlendi. Her ikisi de günceli yakalayan ve sanki farklı açılardan birbirini tamamlayan eserleriyle insanımızı kendiyle yüzleşmeye çağırır nitelikteydi.
İNSANLIK DURUMLARI
Daha önce birlikte yazdıkları senaryonun yönetmenliği ve yapımcılığını da üstlenerek uzun metrajlı “Ateşe Uçan Kelebekler” filmini çeken Selda ve Erdoğan Acar; Sanat Fuarına katıldıkları eserleriyle, bu kez ülkemizin sosyokültürel durumunu yansıtan insanlaşma yetersizliklerine ayna tutmuş. Aynı zamanda müzisyen ve öykü yazarı olan Erdoğan Acar’ın bronz heykel figürleri; özgür insandan toplumsal çürümeyi simgeleyen örneklere kadar uzayan geniş bir alandaki değişik insanlık durumlarını yansıtıyor. Sanat, doğadaki gereçlerle insan doğasına yönelen, ona özgü nitelikleri barındıran estetik yapı kurulumu olduğuna göre; Erdoğan Acar eserlerinde, günümüz insanının ve özellikle ülkemizdeki kendine yabancılaşan bireyin hızla boy atan çürüme özelliklerini görünür kılıyor. Selda Salman Acar ise, su altı kadın fotoğrafları ve kısmen kolaj tekniği kullanarak hazırladığı bir kompozisyonundan oluşan eserlerini, “Dokunabilirsin, artık yaşamıyor” özlü sözüyle sergilemiş. Öylelikle neredeyse her güne bir kadın cinayeti düşen durumu ruhuna uygun anlatan bir metaforla da adlandırmış bulunuyor. Her iki sanatçının farklı sanat türlerinde ve ayrı ayrı yaptığı eserler, sanki birbirini tamamlayan kolektif bir sonuç yansıtıyor. Heykellerde çürümeyi, fotoğraflar ve kompozisyonda hem çürümeyi hem de sonuçlarını görüyoruz.
Etkin bir iletişim aracı olarak ta bilinen fotoğrafın yaklaşık iki asırlık bir tarihi vardır. Teknik her geçen gün değişiyor. Gelecekte Fikret Otyam ve Ara Güler’in kullandığı teknikler kullanılmayacak olsa da fotoğraf, diğer sanat türlerinde olduğu gibi sınırlarının belirlenmesi, ışık, seçim ve kurgu gibi olanakları kullanan sanatçısının yakalayacağı imgelerle sıradan bakışın göremediğini sağlayabilecektir. Selda Salman Acar’da yaşamı derya olarak düşlemiş olmalı ki, sergilediği eserlerinden biri su altında yaşayıp yaşamadığı belirsiz bir kız çocuğundan diğerleri yaşam için direnen kadın fotoğraflarından oluşuyor. İnsanlaşma ereğini önceleyen sanatçı, seçim, kurgu ve yeni tekniklerle gerçekleştirdiği renk çalışmalarını buna göre biçimlendirmiş. Sorunsalı, tarihsel bakımdan en eski baskı ve sömürünün konusu olan ve özgür insana erişmek için mutlaka sonlandırılması gereken kadın sorunu. Kendisiyle yaptığım bir söyleşide bu duygusunu şöyle dile getirmişti: “Her bir cinayet haberi, insanda önce çaresizlik duygusu, sonra isyan yaratıyor.”
OKUMAK VE DÜŞÜNMEK
Sanatçının bu isyanının haklılığını en etkili anlatan eserlerinden biri de, kolaj tekniğinden yararlanarak yaptığı kompozisyon. Eserde aynayı dikey bölen ve gri bantla tutturulmuş hayat dolu bir saç örgüsünün iki yanına farklı renklerle yazılmış katledilen 296 kadının sadece ön adı var. Sanatçı, 2021 yılı için “Burada (...) eseri hazırladığım ana kadar 296 kadın cinayetinin işlendiğini göstermek istiyorum. Eserdeki kırmızı renkli isimler kadınlar, -ki bunlar çoğunlukla tanıdıkları kişiler (eş, akraba, arkadaş) tarafından öldürülmüş- pembe olanlar ise kız çocuklarıdır,” diyor. Sadece ön adlarına yer vermiş, çünkü çoğunun soyadı katili ile aynı. Uygulamanın bir aynaya yapılması, her okuyanın kendisini de görmesi ve bilmesi için bir fırsat sunuyor. Kompozisyon ruhuna uygun bir özlü sözle tamamlanmış: “Dokunabilirsin, artık yaşamıyor.” Bence her yurttaşımız defalarca okumalı ve düşünmeli. Çünkü her yıl bir öncekinden beter seri kadın cinayetleri şaşırtıcı bir dehşetle yükseliyor.