Üçüncü seçenek hayal mi?
Düzen siyasetinin iki kutbunu aşacak alternatif bir siyasal rota mümkün mü? Bir süredir emek ve demokrasiden yana güçlerin sürdürdüğü “üçüncü seçenek” tartışması, bu sorunun yanıtını arıyor.
Fotoğraf: Pexels
Ender Şiar ARGIN
İstanbul
Genç Hayat okuyucuları bir süredir “burjuva muhalefet” olarak tanımladığımız ve gençlik içerisinde de büyük ölçüde iktidar alternatifi olarak kabul gören Millet İttifakı partileri ve AKP eskisi “demokrat” partilerin ortaklaştığı “restorasyon” programının Türkiye gençliği (ve geleceği) açısından neden gerçekçi çözümleri teşkil etmediğine dair yazıları okuyor. Ekin, Meri ve Burak arkadaşlarımızın yazılarını hatırlatmak tekrarlardan kaçınmak açısından yardımcı olacaktır.* Peki, düzen siyasetinin bu iki kutbunu aşacak alternatif bir siyasal rota mümkün mü? Bir süredir sol-sosyalist-demokrat partilerin, emek ve demokrasiden yana güçlerin -belli farklılıklarla- sürdürdüğü “üçüncü seçenek” tartışması, bu sorunun yanıtını arıyor.
DEMOKRASİDEN YANA BİR HALK SEÇENEĞİ İÇİN
Türkiye’nin yakın toplumsal geleceğini belirleyecek bir sürece -seçimler başta olmak üzere- hazırlık yapılıyor. Memleketi AKP’den kurtaracak en yakın seçenek olarak görülen Millet İttifakı’nın hazırlığı sınıfsal dayanakları gereği emekçi sınıflardan yana değil. Daha çok Türkiye kapitalizminin belirli kesimlerini de ürküten bu gidişatın, AKP’li yılların yıkımını onarmaya yönelik bir hazırlık bu. Dolayısıyla bu restorasyonun direksiyonu halkın birikmiş ve yapısal (ucuz işçilik, işsizlik, yoksulluk, demokrasi) sorunlarına değil, AKP’nin de üzerinde yükseldiği sınıfsal zeminin, sermaye sınıflarının ihtiyaçlarının pürüzlerine kırılmış durumda. Öyleyse; bir süredir devleti, siyaseti, toplumu sermaye lehine yeniden organize edecek bu programın değil, ısrarlı ve tutarlı biçimde her türden sermaye programına muhalefet eden güçlerin sürdürdüğü tartışmanın kazandığı içerik, baştan, bu tartışmayı sürdüren özneleri aşıyor. Memleketin ihtiyaçları, emekçi sınıflardan, demokrasiden yana bir halk seçeneğinin imkanları tartışmanın çeperini genişletiyor. Peki böyle bir seçenek hangi temelde birleşmeli? Hangi sorumlulukları üstlenmeli? Hangi güçleri kapsamalı? Bu tartışmalar hali hazırda sürüyor, sürecektir de. Dolayısıyla yazıyı başlangıç tartışmalarıyla, üçüncü seçeneğin “var olan imkanlarıyla”, belirli özellikleriyle sınırlamak doğru olacaktır.
1- Üçüncü Seçenek ihtiyaçtır
Başlarken genel bir önerme ortaya atabiliriz; emekçi sınıfların, gençlerin, kadınların kendi geleceklerine, sorunlarına, özlemlerine ilişkin çözümler; var olan birikmiş problemlerin kurulu düzen teamüllerinden uzak (gerçekçi) çözümleri ancak mücadeleci bir halk seçeneğinin örgütlenmesiyle, böyle bir seçenekten çıkarı olan toplumsal güçlerin kendi taleplerini örgütleyen pratiği kendisinin icra etmesiyle mümkün olur. Çünkü yoksullaşma ve gelir eşitsizliğinin katlanılmaz boyutundan, parasız bir kamu hizmeti olması gereken sağlık sisteminin özelleşmesinin yıkıcı sonuçlarına, işçilerin kazanılmış sendikal haklarının anayasal düzen sınırlarını bile tanımayan patronlar tarafından yok sayılmasına emekçilerin acil sorunları, bahsi geçen restorasyonun çözüm programına girmez. Ya da tersten, bu sorunlar, oy verip iyi sonuçlar “umarak” çözebileceğimiz sorunlar değildir. Çünkü bu sorunlar toplumsal düzenin yapısal, köklü sorunlarıdır. Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, emek-sermaye çelişkisinin dolaysız sonucu olarak yoksullaşma ve işgücünün değersizleşmesi, emekçilerin kazanılmış haklarını koruyacak sendikal mekanizmaların düzen lehine dönüşüm geçirmesi vb. bu sorunlar kurulu düzenin, neoliberal kapitalizmin sistemik, taşlaşmış, katlanılmaz çelişkilerinin ürünüdür. Çünkü bu sorunlar acil olduğu kadar istikrarlı sorunlardır, istikrarlı sorunların çözümü de her döneminde tekrarlarında, sihirli çözümlerin formülü sandık siyasetinde, pasifizmde, ucu bucağı gözükmeyen vaatlerde, dolayısıyla düzen siyasetinin ve sağdan soldan alternatiflerinin sınırlarında değil; o sınırları ihlal eden, onu aşma derdi olan ve ona doğrudan cephe alabilecek bir siyasetin imkanlarındadır.
2- Üçüncü Seçenek gerçekçidir
Yukarıda da bir ölçüde değinildi, üçüncü seçeneğin esas avantajı gerçekçi bir söylemle şekillenecek olmasıdır. Bu avantajın belki de daha büyük nedeni ise iki sermaye programının da inandırıcı olmaması, sahteliğidir. “Tamam CHP gelince de her şey düzelmez ama sizinki de biraz hayalcilik değil mi?”, “Doğru söylüyorsunuz da hepi topu kaç oyunuz var?”, “Yav iyi şeyler söylüyorsunuz da kime oy vereceğiz onu deyin hele” gibi sözleri oldukça fazla duyuyoruz. Bu soruları mantıklı da bulabiliriz. Ancak şöyle düşünmek de bir seçenek; Emekçi sınıfların bağımsız siyasal hattının, düzen-dışı bir politik söylemin hegemonik bir alternatif olarak sahneye çıktığı tarihsel anlar ile verili nicel durumu ve üye/taraftar desteği arasında doğrudan bir paralellik var mıdır? Tarih, bu mekanik paralelliğin olmadığı örneklerle doludur. Haliyle düzen siyasetinin iki ayağı dışında bir stratejiyi, tekelci sermayenin programına cephe alan bir siyaseti, bu siyaseti aritmetik olarak oluşturan güçlerin verili nicel gücü değil; bu siyasetin kendi sınırlarını aşma, seslendiği kitlelerle birlikte icra etme potansiyeli belirler. Söyleminin, çözüm önerilerinin tutarlılığı, rasyonelliği, var olan siyasal sıkışmışlığı aşmanın zemini, kitlelerin ne ölçüde bu söylemi sahiplendiği vb… Potansiyeli belirleyen burasıdır, bu potansiyelin açığa çıkması mevcut koşullarda hiç de hayalci değildir. Haliyle üçüncü seçenek imkanını, ona öncülük edecek güçlerin oy desteğiyle, parlamento temsiliyle, üye sayısıyla sınırlı bir tartışmaya sıkıştırmak sorunludur. Yalnızca “farklı” bir seçenek olarak kitlelerden oy isteyen değil, bu seçeneği, mücadele platformunu kitlelerle birlikte örgütleyen bir siyasetten bahsediyoruz.
3- Üçüncü Seçenek tutarlıdır
Üçüncü seçeneğin sınırlarını, hedeflerini, kapsamını belirleyecek olan güçlerin, işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarının merkezini oluşturduğu bir programın, restorasyon programının aksine sermayenin sınıfsal zeminiyle kategorik ve tutarlı bir karşıtlık kurduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, bunu yalnızca söylemekle kalmayız, görebiliriz de. AKP’ye ve sınıfsal dayanaklarına yalnızca bugün değil, bugün epeyce alkışlanan “prime” döneminde de tutarlı bir karşıtlık kuran güçler kimlerdir? Dinselleşme, çalışma koşullarının ağırlaşması, özelleştirmeler, sınır ötesi operasyonlar ve dış politikadaki rezillikler, demokratik hak ve özgürlüklerin budanması… AKP’li yıkım yıllarının tamamında ve en kritik gündemlerinde muhalefet eden güçler kimlerdir? Emekçi sınıfların çıkarlarını siyasal olarak merkezine alan güçlerdir, bugünün restorasyon güçleri değil. Öyleyse restorasyon programının çözümsüz vaatlerini, tutarsızlıklarını, hayal tacirliğini de önceden faş edecek ve bugünden tutarlı bir muhalefeti ülkenin ihtiyaç duyduğu zeminde yaratacak olan yine aynı güçlerdir, sermaye partileri değil. Keza bugün cereyan eden süreç için de bu geçerlidir. Memleketin en öncelikli sorunlarına karşı mücadele reflekslerini büyütmeye çalışanlar bu tutarlı zeminde muhalefet edenlerdir. Seçime gidecek koşulların güvencesi için bugünden demokratik kazanımların korunması, bir temel ücret politikası olarak emekçileri nefessiz bırakan asgari ücretin arttırılması, kadına yönelik şiddet ve tacize karşı bir dakika beklemeye tahammülü olmayan kadınları güvenceye alacak düzenlemeler, zamlara ve hayat pahalılığına karşı mücadele... Bu sayılanlar için mücadele edenler muhalefetin tutarlı güçleridir. Dolayısıyla emekçi sınıfların kendi taleplerini, toplumun diğer kesimlerinin ihtiyaçları olarak formüle etmesi, bu taleplerin birlikte örgütlemesi için gerekli mücadele araçlarını ancak böyle bir tutarlılık açığa çıkarabilir.
4- Üçüncü Seçenek olanaklıdır
Mevzuyu seçim aritmetiğine sıkıştırmak bir yanıysa üçüncü seçeneği belirli siyasi partilerin güç birliği olarak tarif etmek de sorunun diğer yanıdır. Çünkü bu, çok daha geniş bir halk seçeneği olarak örgütlenme olanaklarını göz ardı etmektir. Bu olanak için çok uzaklara bakmaya gerek yok. Geçen hafta “geçinemiyoruz” diyerek sokaklara çıkan yurttaşlar, emekçiler, CHP’li Bakırköy Belediyesi’nde sıfır zam dayatmasına karşı haftalardır grevine devam eden işçiler, ODTÜ ve Bilkent’te çığlığı büyüten öğrenciler, 25 kasımda sokakları, meydanları zapt eden kadınlar, Uğur Tekstil’de sendikal bürokrasi-patron işbirliğine karşı, Adkoturkt’te sendikal hakları için direnen işçiler… İrili ufaklı mücadele eden, mevcut iki kutuplu deve güreşinden çıkarı olmayan, restorasyon programına girmeyen toplumsal kesimlerin birleşmesi, hiç olmadığı kadar olanaklıdır. Üçüncü seçeneğin potansiyeli, maddi olanaklarına bağlıdır; birlikte tutum açıklayan siyasi güçler ihtiyacın yalnızca bir yönüdür, esasen aşağıda, tabanda, mücadelenin başladığı, sürdüğü, öğrendiği, biriktirdiği yerlerde kurulacak birlikler belirleyici olacaktır.
Özet olarak, bugün tek adam yönetiminin de gençliğin, emekçilerin sorunlarına yanıt üretmeyen restorasyon programının da karşısında durmanın, tutarlı, iddialı, gerçekçi, olanaklı bir siyasal hattı örgütlemek mümkündür. Ülkeyi tek adam karanlığından kurtarırken başka bir sermaye programına kurban vermemek için mücadele etmenin, mahalle aralarında, okul kantinlerinde, fabrika yemekhanelerinde, kent meydanlarında bir araya gelmenin, alternatif bir siyaset etrafında örgütlenmenin koşulları uygundur! Öyleyse mevzu, dünya ve ülkenin içinden geçtiği bu tarihsel koşullarda pozisyon almanın, sahici olanın tarafında durmanın, böyle bir siyaseti pratik olarak mümkün kılmanın sorumluluğunu yerine getirmektedir.
www.evrensel.net/haber/444478/muhalefetin-vaatleri-genclere-mi-sermayeye-mi
www.evrensel.net/haber/446767/tusiadin-programi-genclige-bir-gelecek-sunuyor-mu
www.evrensel.net/haber/436161/turkiyede-genclik-muhalefet-ve-siyaset-2-burjuva-muhalefet-ve-genclige-vaatler