“Aydınlık bir gelecek patronlarla değil işçilerle gelecek”
“İnsan ışığı arar. Ve karanlıktan çıkmak deyince, şunu da biliyor o insan, elektriklerin gittiyse o ışığı evde bulamayacaksın. Karanlıktan çıkmanın yolu: Önce sokağa çıkmak.”
Fotoğraf: Evrensel
Emirhan DURMAZ
Ege Üniversitesi
Her sabah yeni zamlara, yükselen enflasyon verilerine ve dolayısıyla yoksulluğun arttığı bir güne uyanıyoruz. Halkın cebi günden güne erirken, ağırlaşan yaşam koşulları her yerde yüzümüze çarpıyor, hükümetin sınıfsal tercihi ve beraberinde yürüttüğü politikalar, vatandaşları açlık ve sefalete sürüklüyor. Hal böyle iken, “Geçinemiyoruz” diyen binlerce DİSK üyesi işçi, taleplerini aktarmak ve bu gidişe dur demek için 18 Kasım tarihinde İzmir’de bir araya geldi. “Sermayeye değil, emekçiye bütçe”, “Vergide ve gelirde adalet” ve “İnsanca bir yaşam” talepleriyle meydanı dolduran işçiler, hükümete istifaya davet ederken sınıf arkadaşlarına ise mücadele ve birleşme çağrısı yaptı. Genç Hayat okurları da gençliğin taleplerini haykırmak ve işçi-emekçilerin mücadelesini büyütmek adına meydanda yer aldı. Biz de alanda yer alan okurlarımızla mitinge ve kendi taleplerine dair konuştuk.
Sohbetimize BESYO’dan mezun olan ve KPSS’ye hazırlanan Orhan Kınacı ile başlıyoruz. Türkiye’deki ekonomik krizin günden güne derinleştiğini belirten Orhan, “Ülkenin kaynakları yandaşlara peşkeş çekilirken halkın cebindeki para her gün eriyor. Derin bir krizin içinde olduğumuz gerçeğini kavramak için, her sabah baktığımız aynada yüzümüze vuran anlatımı görmek bile yetiyor. Bu koşullarda işçi sınıfının ve emekçi halkların taleplerini daha fazla dile getirmesi oldukça önemli ve kaçınılmazdı” dedi.
Sohbetimize devam ettiğimiz Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü son sınıf öğrencisi Barış Maç ise “İşçi ve emekçilerin haklarını talep etmek için birlik olmaları ve mücadele eğilimleri çok kıymetliydi. Temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamaz hale geldiğimiz şu günlerde eylem gayet yol gösterici oldu” şeklinde konuştu.
Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümünde okuyan Emek Yüksel ise, işçilerin talep edilen şeyleri elde edebilmesi için mücadeleye ihtiyaç duyduğunu ve bu bağlamda 18 Kasım’da bir araya gelmenin tarihi bir zorunluluktan doğduğunu aktardı.
MİTİNGE KATILAN GENÇLERİN TALEPLERİ
Bir genç olarak hangi taleplerle alana çıktığını sorduğumuz arkadaşlarımızdan Emek, öncelikle işçi ve emekçilerin mücadelesini büyütmek amacıyla orada bulunduğunu belirtirken, “Ücretsiz, bilimsel ve demokratik eğitim ve bu bağlamda KYK borçlarının silinmesi ve daha kaliteli koşullarda bir yurt hayatı için oradaydım” dedi. Sohbetimize devam ettiğimiz Orhan ise, geleceğinin günden güne eriyor olmasından kaygı duyduğunu belirtirken “Gün be gün artan yaşam pahalılığı, yapılan torpiller, işsizlik sorunu en büyük gündemimiz oluyor dolayısıyla. Yine de sorular kurcalıyor beynimi. Örneğin bir öğrenci için işsizlik sorunu nasıl oluyor da böyle derin bir soruna dönüşüyor? Elbette böyle soruların yanıtı daha ayrıntılı verilmelidir ve ekonominin eğitim olanaklarına etkisini de hepimiz biliyoruz. Yine de bir öğrencinin, yani her şeyden önce hakkıyla yaşayarak öğrenmekle yükümlü bir insanın bilim, sanat ve kültürden önce hayatta kalmayı öğrenme gereksinimi duyması bize her şeyi açıklıyor. İşte biz gençler, genelleme yapabilirim sanırım, hayatta kalmanın daha da zorlaştığını deneyimlediğimiz ve öğrendiğimiz gerçekler de bizi yüz üstü bırakacak kadar kötü bir durumda olduğu için oradaydık. Eğitimle iç içe bir genç olarak da talebim buydu: Biz artık özgürce yaşamı -hayatta kalmayı değil, yaşamı- öğrenebileceğimiz olanaklarda yaşamak istiyoruz” şeklinde konuştu.
SORUNLARIMIZ DA TALEPLERİMİZ DE ORTAK
Sohbetimize devam ederken arkadaşlarımız, işçi ve emekçilerin talepleriyle gençliğin taleplerinin paralel olduğuna vurgu yaptılar. Konuyla ilgili görüşünü aldığımız Orhan, “Değil mi ki bizler çalışmaya, ek gelire gereksinim duymadan, sömürülmeden öğrenci olamıyoruz? Bugün işçilerin talepleri bizlerin de talepleridir özünde” dedi. Öte yandan Barış ise bu konuya dair: “Aile fertlerimiz ve yakın çevremize bakalım. Bizler işçi emekçi kuşakların evlatlarıyız. Dolayısıyla onların yaşadığı sorunlar bizim de sorunlarımız. Üstelik eğer biz aydınlık bir gelecek istiyorsak bu patronların değil işçilerin sayesinde olacaktır” şeklinde konuştu.
Arkadaşlarımız, sohbetimizi bitirirken mitingin bir çıkış yolu yakalamak ve geleceğe dair umutları yeşertmek açısından kıymetli olduğuna değindiler. Barış, konuyla ilgili “Özellikle günümüzde sokakta veya sosyal medyada herhangi bir eleştiriye dahi saldıran bir iktidar varken böyle bir eylem beni geleceğe dair umutlandırdı. İnanıyorum ki bu karanlık günler yakın zamanda tarih olacak” şeklinde konuştu. Diğer yandan Emek ise, alanlarda binlerce kişi olmanın kendisine büyük bir umut ve motivasyon sağladığını belirterek ekledi: “Bu kadar kalabalık olmak bana yalnız olmadığımı hissettirdi. Benim gibi 10 binler var ve çıkış yolu orada.” Orhan ise, işçilerin ve gençlerin gözündeki kararlılıkta umudu gördüğünü belirtirken mücadelenin büyümesi gerekliliği ile konuştu: “Hangi yıldı anımsamıyorum şimdi, bir deprem olmuştu kentimizde. İlkin dışarıya pek çıkan olmadı. Ardından, birkaç dakika sonra elektrikler gitti. Neden bilmem, elektrikler gidince bütün mahalle canla başla dışarı atıldık. Depremi bir de karanlıkta yaşamak var değil mi? Bazı zamanlarda üst üste gelir sorunlar ve çoğumuzun başına birden. O gün elektriklerin gitmesi bizi neden depremden çok etkilemişti tam olarak bilmiyorum; ama öncesindeki depremin de bunda etkisi olduğunu ve ışıkları sönmemiş, kendiliğinden enerji kaynağı olan sitelere doğru yürüdüğümüzü çok iyi anımsıyorum. İnsan ışığı arar. Ve karanlıktan çıkmak deyince, şunu da biliyor o ‘insan’, elektriklerin gittiyse o ışığı evde bulamayacaksın. Karanlıktan çıkmanın yolu: Önce sokağa çıkmak.”