HDP: Deniz Poyraz cinayetinde devletin sorumluluğu var
Deniz Poyraz'ın öldürülmesinde ihmali olan emniyet ve MİT görevlileri hakkında suç duyurusu yapan HDP, “Devletin cinayette sorumluluğu var” dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Deniz Poyraz'ın katlinde ihmali olan emniyet ve MİT görevlileri hakkında suç duyurusu yapan HDP, “Devletin cinayette sorumluluğu var” dedi. Suç duyurusunda, etkili soruşturma yapılmasını, sorumluluğu olan emniyet güçlerinin tespit edilerek yargı önüne çıkarması da talep edildi.
HDP İzmir İl Örgütüne yönelik silahlı saldırı ve Deniz Poyraz’ın katledilmesinde sorumluluğu bulunan MİT ve emniyet mensupları hakkında HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu ile dava avukatları tarafından suç duyurusunda bulunuldu. Konuya ilişkin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçede, bu planlı ve organize saldırıda sorumluluğu ve kastı bulunan emniyet ve istihbarat görevlileri hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmadığına dikkat çekildi. HDP Basın bürosu tarafından gönderilen açıklamaya göre, HDP’yi hedef haline getirilmesine yönelik iktidar temsilcilerinin yönlendirmelerine de işaret edilen dilekçede şu değerlendirmelere yer verildi:
“İktidarı kullananlar, HDP’yi saldırılara daha açık ve korunmasız hale getiren söylemlerde bulunmuşlardır. AKP Genel Başkanı/Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, iktidar ortağı MHP Genel Başkanı ve bir kısım siyasetçi başta olmak üzere çok sayıda kamu yönetici ve görevlisi uzunca bir süredir HDP’yi hedef gösterme ve nefret unsuru haline getirme çabası içindedirler. Bu çabaların ve açık hedef göstermelerin sonucu olarak Türkiye’nin birçok yerinde HDP binalarına yönelik sayısız fiili ve sözlü saldırı gerçekleştirilmiştir.
“ALINARAK ÖNLENEMEMİŞ OLMASI, KASIT YOKSA CİDDİ BİR ZAFİYETTİR”
Saldırıyı gerçekleştiren katilin ifadeleri de değerlendirildiğinde; iktidar güçlerince söylenen bu sözlerin, saldırılması meşru gösterilen bir parti ve taraftarlarına yönelik saldırıları kamu gücünü de arkalayanlar bakımından daha kolay hale gelmektedir. Bütün bu söylemlerin somut bir karşılığının olmaması düşünülemeyeceği gibi, kamu görevlileri üzerinde yaratacağı olumsuz etki de muhakkaktır. Böylece iktidar yetkilileri ve onların atamış olduğu benzer siyasi düşüncelerdeki kamu görevlilerinin, HDP’yi diğer partiler gibi koruması mümkün görünmemektedir. Öyle ki, HDP İzmir il yöneticilerinin, can güvenliklerinin olmadığı, örgütlenme ve siyaset yapma haklarının engellendiği yönündeki defaten yaptıkları ikazlara rağmen, İzmir Valiliği ve kolluk güçleri hiçbir önlem alınmadıkları gibi parti binası önündeki çadırın kaldırılması taleplerini her seferinde geri çevirmişlerdir.
O nedenle böylesi bir saldırıdan önceden haber alınarak önlenememiş olması, kasıt yoksa ciddi bir zafiyettir. Haber alınmış ve buna rağmen önlenememiş olunması hali ise kastın varlığını kuşkusuzca ortaya koyacaktır.
Katliamı önlemekle yükümlü kolluk ve istihbarat görevlileri, Anayasa ve yasalardan kaynaklanan görevlerini yerine getirmemişler, kendilerine sağlanan olağanüstü yasal yetkileri ve teknik olanakları kullanmamışlardır. Söz konusu tehlikeyi veya saldırıyı önlemek için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip olunan yetki ve görevler kapsamında alınması gereken önlemler asgari düzeyde dahi alınmamıştır.
“YAPILAN PROVAKATİF HİÇBİR EYLEM VE ETKİNLİK KOLLUK TARAFINDAN ENGELLENMEMİŞTİR”
İzmir Emniyet Müdürlüğü tarafından 7 gün 24 saat çok sayıda resmi ve sivil polis HDP İzmir İl Örgütü binası önünde görevlendirilmesine rağmen, bu güçlerin il binasını ve HDP'lileri korumak, onlara karşı işlenmesi muhtemel saldırıları önlemek için değil, aksine HDP’ye gelen/gidenler ve HDP'lilerle ilgili istihbari bilgi toplamak, HDP çalışmalarını kontrol etmek için görevlendirildikleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle de HDP önünde yapılan provakatif hiçbir eylem ve etkinlik kolluk tarafından engellenmemiştir.
HDP'ye yönelik bugüne kadar gerçekleştirilen provakatif eylem ve etkinlikler engellenmediği gibi silahlı saldırı da kolluk güçleri tarafından önlenmemiş ve engellenmemiştir. Saldırgan Onur Gencer ifadelerinde, saldırıyı aylar öncesinden planladığını ve tasarladığını, buna göre hazırlık hareketlerini gerçekleştirdiğini söylemesine rağmen emniyet birimlerinin olaydan habersiz olması mümkün görünmemektedir. Emniyet ve istihbarat birimleri bu olağanüstü koşullarda olağan önlemleri dahi almamışlar, önleyici takip ve yakalama yapmamışlardır. Adeta kolluğun gözetim ve denetimi altında bir saldırı ve öldürme eylemi gerçekleştirilmiştir. Kolluk güçleri, il binasında bulunan Deniz Poyraz’ın yaşam hakkını korunmak için hiçbir adım atmamıştır. Saldırı gerçekleşmeden önce il binası önünde resmi ve sivil polis olmasına rağmen saldırgan katil elini kolunu sallayarak binadan içeri girmiştir. Kolluk tarafından silah sesleri gelmeden saldırganın HDP il binasında olduğu bilinmesine rağmen yakalamak için hiçbir müdahale yapılmamıştır.
ETKİN SORUŞTURMALA YAPILMALI
Terörle Mücadele Şubesinin HDP il binasına yürüyerek iki-üç dakikalık mesafede olmasına rağmen, Emniyet Müdürlüğü ve Güvenlik Şubenin araçla neredeyse üç-dört dakika mesafede olduğu yerden müdahale edeceği varsayılan kolluk güçlerinin saldırının olduğu yere gelmeleri yaklaşık 30-40 dakikayı bulmuştur. Gelen müdahale ekibi buna rağmen il binasına çıkarak saldırganı yakalamak yerine, adeta işini bitirmesini beklemişler, daha sonra iş merkezinin dış kapısı önüne gelen saldırgan hakkında samimi görüntüler içeren bir yakalama işlemi yapmışlardır. Kamu görevlilerinin bu olayın istihbaratı, önlenmesi ve olay anında hareketsiz kalmaları nedeniyle neredeyse kasta varacak düzeyde davranışlarının olduğu açık ve net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Güvenlik görevlilerinin saldırı anındaki davranışları ve tutumları saldırının sonuçlarını ağırlaştırmıştır. Neredeyse tüm gün önünde kolluk güçlerinin beklediği bir parti binasına yapılan saldırıyı engellemeyen kolluk güçleri, saldırıyı engellemeye çalışanlara da engel olarak belki yaşama ihtimali olabilecek olan Deniz Poyraz’ın ölümünü kolaylaştırmakta rol oynamıştır. Tüm bu olay zinciri takip edildiğinde devlet yaşam hakkını ve örgütlenme özgürlüğünü korumak adına ne pozitif ne de negatif yükümlülükleri yerine getirilmiştir. Dolayısıyla devlet, saldırı ve sonuçlarından birinci derecede sorumludur. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin belirlediği kriterlere uygun olarak etkili soruşturma yapmasını, sorumluluğu olan emniyet güçlerinin tespit edilerek yargı önüne çıkarmasını beklediğimizi ifade etmek isteriz.” (HABER MERKREZİ)