03 Aralık 2021 22:43

Mehmet Zaman Saçlıoğlu: Edebiyat, okurunun hayal gücünü çalıştıran bir sanat

Kadir İncesu, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ile “Saatin Arka Yüzü” adlı deneme kitabını konuştu.

Fotoğraf: Kadir İncesu 

Paylaş

Kadir İNCESU

Öyküleriyle bilinen Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun “Saatin Arka Yüzü” adlı deneme kitabı Bilgi Yayınevi tarafından yayımlandı. “Saatin Arka Yüzü” okuru, yazma ve okuma eylemi üzerinde düşünmeye yönlendiriyor. Kitapta yer alan yazılar, okur için olduğu kadar yazıya yeni yeni gönül verenler için de önemli bir kaynak niteliğinde… Saçlıoğlu ile yeni kitabı üzerine konuştuk.

Hayal dünyamızın yok edildiğinden söz etmişsiniz kitaptaki bir yazınızda. Bunu açar mısınız?

Hayal, bir sanatçının, hatta her insanın geleceğe ilişkin tasarımlarının başlangıcıdır. Hepimiz hayal kurarız. Kendini çok gerçekçi gören kimileri için hayalcilik bir küçümseme nedenidir. Yahya Kemal Beyatlı’nın “… İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” dizesi bence çok gerçekçi bir dizedir. Böylelikle bir itici (aslında çekici) güç oluşur insan için. Ben en güzel hayallerimi çocukken kurardım. Şimdi zaman azaldıkça hayallerimi de kalan o zamana uygun olarak kuruyorum. Hayal, aynı zamanda görsel bir soyutluktur. Biz hayalimizde bir sevgiliyi de kurarız, yeni bir makineyi de kurarız. Bir örneği Yüzüklerin Efendisi üzerine vereyim. Bu kitabı filmini izlemeden önce okursak her birimiz farklı bir görsellik hayal ederiz, ama filmi izledikten sonra okursak filmi anımsamaya çalışırız. Her adımda filmdeki sahneler gelir gözümüzün önüne. Bize hazırlop verilen her şey aslında yenilik yaratmada hem bir kaynak hem bir yok edici oluyor. Sanatçılar ve tasarımcılar farklı yenilikler bulmak için çalışırken genel tüketici iyice hayal gücünü yitiriyor. Bu kısa söyleşide çok boyutlu bu ilişkiyi tümüyle ele almak olası değil sanırım. Edebiyat okurunun hayal gücünü çalıştıran bir sanattır bu açıdan bakınca.

“…Yazınca kurtuluruz, üstümüzden bir yük kalkar sanki” diyorsunuz. Yazmak yazar için bir yük olur mu?

Söyleyecek ve yazacak bir şeyimiz varsa ve bunu en iyi nasıl söyleriz, nasıl yazarız diye düşünüyorsak önemli bir uğraş içine girmişiz demektir. Daha iyi yazma çabası düşünme ve yapma için kendimize kurallar koymamıza neden olur. Hiç kimsenin bizi zorlamamasına karşın kendimize verdiğimiz yazma görevi ve koyduğumuz kurallar bir tür yüktür. Bu görevi başardığımızda bu yükten de kurtulmuş oluruz.

Yazmak için bilinç ile bilinçaltı ilişkisinden söz ediyorsunuz. Bu süreçte bilinç ile bilinçaltının uzlaşması mı yoksa çatışması mı önemlidir? Her ikisi de nasıl kullanıldığına bağlı olarak önem kazanabilir. Bilincimiz, yazma eylemi ile bilinçaltımızla sohbete başlar. Bunun farkına bile varamayabiliriz. Çünkü karmaşık bir beyinsel işlevdir bu. Bizi yazmaya yönlendiren, yazma zamanımızı belirleyen, kulağımıza fısıldayan bilinçaltıdır sanırım. Bilincimiz ne kadar yazmaya gönüllü olsa da bilinçaltının dürtüsü olmazsa yazı kuru bir bilgi yazısı olmaktan öteye gitmez. Yazarken hem bilinçaltımızı boşaltır, hem düşüncemizi düzene sokarız. Kimi zaman çatışmadır, kimi zaman uzlaşma bilinçle bilinçaltı arasındaki.

Yazarı, yazarken etkileyen her nokta (zaman, mekan, ruhsal durumu), okur açısından da dikkate alınmalı mı?Bence yazarın ne durumda yazdığı okuru pek ilgilendirmez. Yüzyıllar öncesinde yaşamış olan bir yazarın ne durumda yazdığını kim bilebilir? Okur sadece metin ile ilişki kurar ve yazarı da metin üzerinden tanıyabildiği kadar tanır. Ama okurun kendi ruhsal durumu, metni okuduğu zaman ve yer, ona okurken farklılıklar yaratabilir. Bu da yazarın bilemeyeceği bir ilişkidir. Aynı metin okurdan okura alımlanma farklılıkları gösterir. Metin sayesinde okur, yazarı biraz tanısa da, yazar açısından okur tamamen bir bilinmezliktir.

Yazarın, metnini son hale getirirken bazı parçaları ayıkladığını ve metnin ortaya çıkmasında rolü olan bu parçaların dışarıda kalmasının bir eksiklik yarattığı düşüncesiyle “eşik metinler”i oluşturduğunuzu söylüyorsunuz. Okur bu eksikliği sizin ona verdiğiniz metni okuyarak anlayabilir mi? Okur, öncelikle kendisine verilmiş metin çerçevesinde düşünür. Bu çerçeveye girmemiş olan parçaları pek tahmin edemez. Ancak kendisinde de okuduğu metinle ilgili başka bir birikim varsa, keşke şunu da yazsaydı diyebilir belki. Yine de bu düşünce genellikle bilimsel, düşünsel metinler için geçerlidir sanırım. Yoksa kurgu bir metinde daha önce neyin yazılıp neyin çıkarıldığını okur pek ayırt edemez. Belirttiğiniz gibi, yazarın attığı parçalar aslında o metni oluşturmada yazara yardım etmiş ama sonra metinden uzaklaştırılmış parçalardır. Bunların madem metinde yeri yoktur, bir çözüm bulup bu parçaları da imgesel bir bütünlük yaratmak üzere okura sunmak neden olmasın diye düşündüm. “Eşik metinler” buradan doğdu.

Kitapta yer alan yazılarınızla okurlara okuma ve yazma konusunu sorgulama imkanı verdiğinizi söyleyebilir miyiz?

Kitap, benim yazmaya ve okumaya ilişkin kendi öznel sorunlarımın bir yansıması. Daha önce bana nasıl yazdığım, neden yazdığım türden sorulmuş olan sorulara kendimce bulabildiğim yanıtlardır yazdıklarım. Bazı yazılar, kimi öykülerimin nereden kaynaklandığı, nasıl bir düşünsel serüvenle gerçekleştiği üzerinedir. Sanırım bu denemeler, benzeri sorunları düşünen ve kendince yanıt arayanlara benim düşüncemi tanıtacaktır. Deneme metinlerinin kişisel olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Zaten “Saatin Arka Yüzü” başlığı da bu öznellikten doğdu. Herkesin saatinin ön yüzünde akreple yelkovan aynı hızda dönse de arka yüzünde öznel bir akış bulunur. Bu sayede farklılıklar doğar, zenginlik doğar.

ÖNCEKİ HABER

Engellerin sorunlarını çözdüklerini iddia eden Erdoğan, açlık sınırının altındaki ödemeyle övündü

SONRAKİ HABER

The door of the new era has opened

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa